Ressam Zonaro’nun Hatıratı

Abdülhamid’in Hükümdarlığında Yirmi Yıl / Fausto Zonaro’nun Hatıraları ve Eserleri’nde, sanatçının İstanbul’a gelişi ve bu ülkede kaldığı yıllar boyunca yaşadıkları ve tarihsel tanıklıkları yer alıyor ve bu hatırat dünyada ilk kez Türkiye’de Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. 1854 yılında İtalya’da Masi-Padova’da doğan Fausto Zonaro, gençliğinde duvar ve bina yapımı işlerinde çalıştı. Özellikle duvar resimleri yaparken, daha küçük yaşlarda resme duyduğu ilgi iyice açığa çıktı.

Ressam Zonaro’nun Hatıratı

Abdülhamid’in Hükümdarlığında Yirmi Yıl / Fausto Zonaro’nun Hatıraları ve Eserleri’nde, sanatçının İstanbul’a gelişi ve bu ülkede kaldığı yıllar boyunca yaşadıkları ve tarihsel tanıklıkları yer alıyor ve bu hatırat dünyada ilk kez Türkiye’de Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. 1854 yılında İtalya’da Masi-Padova’da doğan Fausto Zonaro, gençliğinde duvar ve bina yapımı işlerinde çalıştı. Özellikle duvar resimleri yaparken, daha küçük yaşlarda resme duyduğu ilgi iyice açığa çıktı.

Ressam Zonaro’nun Hatıratı  “Köyüme dönünce hemen bildiklerimi uygulamak istedim; bunun için, evimin henüz beyaz kalmış bütün duvarlarını boyamaya giriştim ve işlerim fark edilince de Masi’den, Badia’dan ve Piacenza d’Adige’den oda süsleme işleri aldım, böylece fırçamla ilk paramı kazanmış oldum. Fakat yıllar geçtikçe, bu işten çok daha başka şeyler yapma isteğinin baskısını hissediyordum.”

Yaşadıkları Masi’den yaklaşık 12 km uzaktaki Lendinara Sanat Mektebi’ne her gün yürüyerek gidip gelmeye başladı. Daha sonra, birçok değerli ressam yetiştirmiş olan Cignaroli Akademisi’ne yazıldı. Akademi hayatı, askerliğe çağrılınca bölünmüş oldu. 1878’de Venedik’ten Napoli’ye gitti. İlk önemli eserlerinden biri olan Çığırtkan’ı orada tamamladı. İzlenimciliğin en parlak döneminde, 1888’de Paris’e gitti. Öğrencilerinden Elisa Pante’yle arkadaşlığı Paris’te başladı. Edmondo de Amicis’in Costantinopoli ve Théophile Gautier’nin Constantinople adlı kitaplarını okuduktan sonra Fausto Zonaro ve Elisa için İstanbul’a gitmek, orada yaşamak ve sanat hayatlarını orada sürdürme isteği somut adımlar atmalarına neden oldu. Girişken bir genç kız olan Elisa, Zonaro’dan önce, Doğu’yu tanımak ve kendilerine daha güvenli bir çevre hazırlamak üzere İstanbul’a geldi. Zonaro da iki ay kadar sonra 5 Kasım 1891 günü Napoli’den yola çıktı. Elisa’yla hayatlarını birleştirdikleri İstanbul’da yoğun bir çalışmaya giriştiler.

Yıldız Sarayı’nın Teşrifat Nazırı Münir Paşa’yla tanıştıktan sonra Osman Hamdi Bey’le görüşme fırsatı buldu ve çalışmalarını II. Abdülhamid’e tanıttı.1896 yılında II. Abdülhamid tarafından Saray Ressamı görevine getirildi. Padişahın Akaretler’de kendisine tahsis ettiği büyük evde atölyesini kurdu ve burada açtığı daimi sergiyle uzun yıllar  yerli ve yabancı ziyaretçilere ev sahipliği yaptı. 1896-1909 yılları arasında Saray ve özel koleksiyoncular için çok sayıda tablo yapan sanatçı İstanbul’un popüler bir siması oldu

Zonaro, Adolphe Thalasso’nun yazdığı, 1908 yılında Paris’te üç yüz adet olarak çok özel bir baskıyla yayımlanan Déri Sé’adet ou Stamboul, Porte du Bonheur adlı bir kitabın resimlerini yaptı. Hepsi İstanbul’daki günlük hayat üzerine kırk dokuz renkli gravürün yer aldığı ve ayrıca ilk on iki nüshasına sanatçının birer adet orijinal suluboya çalışmasının da eklendiği eser, zamanında, nüshaları numaralanarak satışa sunulmuştu. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle eski kadrolar tasfiye edilirken, yeni hükümetin verdiği kararla Saray Ressamlığı unvanını kaybetti. 1910 yılında, büyük bir hayal kırıklığıyla ülkesine geri dönen Zonaro, 1924 yılında kaleme alıp büyük bir özenle, kapağından bölümlerine, içine yerleştirilecek görsel malzemeye kadar basılmaya hazır bir kitap halinde hatıratını hazırladı. Zonaro, İtalya’ya dönünce bir süre Roma’da kaldı, daha sonra yerleştiği San Remo’da 1929 yılında öldü.


Kitaptan tadımlık:

Bizans’ın yıkık surları hızla çevremde dönüyor, suyun ötesinde Üsküdar’ın, Moda’nın ve Adalar’ın sonuncusunun gözden kaçışına bakıyorum, sonra tren hızla dönerken yorgun, bitkin yerime oturuyorum.

Sabah, eşyanın gemiye yüklenişinde bulunmuş, sandıkların aşağı indirilişine eşlik etmiştim; numaralarından, boylarından, her birinde ne olduğunu biliyordum. Huzur içinde geçen yirmi yıldan sonra, yuvam dağılmış ve parça parça bu sandıklara konmuştu. Yeniden yuva kurabilecek miydim? Nerede kuracaktım? Bu duyguyu kimse tattı mı?

Eşyam, yurdumun kıyılarına doğru çoktan yola çıkmıştı, orada yeniden çalışmaya başlamak üzere sakin, uygun bir köşe bulmayı umuyordum. Ülkemden çok şey istemeyecek, kimsenin önüne geçmeyecektim, bilindiği gibi, sürüden ayrılmış bir köpektim ve vatanımdaki yerim başkaları tarafından kapılmıştı. Garip bir çağrışımla ve özellikle, belli bir semtin köpeğinin, çevreyi sahiplenen öbür köpeklerin saldırılarına uğramadan, ısırılıp parçalanma tehlikesiyle karşılaşmadan, başka bir semtte dolaşamadığı İstanbul’daki sokak köpeklerinin kapışmalarını düşündüm. İnsanları köpeklere benzetmem bir çelişkiydi, yine de, köpeklerin dişlerini göstermelerine karşılık, insanların hançerlerini tatlı sözlerin ardına gizlemeleri bu mukayeseyi mesnetsiz hale getiriyordu.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.