Baksı Müzesi’nde gerçekleşen “Kültür Turizminin Bölgesel Kalkınmadaki Rolü” başlıklı sempozyumun ardından, sıcağı sıcağına konuyu bir de Karaoğlu ile irdeledik.
Bayburt kamuoyunda son zamanlarda sıkça yer alan ve önemli açıklamaların yapıldığı gündemdeki konulara da değinen Karaoğlu’nun açıklamaları şöyle:
“Şehirleşmeyi değerlerimizin özüne zarar vermeden gerçekleştirmeliyiz”
“Sempozyumda çok güzel tespitler yapıldı ve bu tespitler ışığında çok isabetli öneriler ortaya konuldu. Bu anlamda turizm potansiyellerimizi ve bu önerileri tekrar etmekten ziyade başka bir konuya da dikkat çekmek istiyorum. Ben turizmi biraz da ilgili bölgenin kimliği ile bağdaştırıyorum. Doğal kimlik, tarihi, kültürel kimlik bir şehrin turizm pazarlanmasında kullanabileceği en önemli satış enstrümanlarını teşkil ediyor. İster tabii güzellikler olsun, ister tarihi, kültürel yapılar, anıtlar olsun bugün turizm bölgelerinde pazarlanan şeyler büyük çerçevede o bölgenin hüviyetini teşkil eden değerlerdir. Turizm pazarlaması yapan ve ciddi turizm gelirleri olan iller bu değerlerini tüketiciye arz ederken altyapıyı buna göre ayarlayıp, şehirleşmeyi bu değerlerin özüne katiyen zarar vermeden gerçekleştiriyorlar”
“Bayburt’u bu bağlamda değerlendirdiğimizde mevcut durumla ilgili hangimiz iç açıcı şeyler söyleyebiliriz? Şehrimiz maalesef hızla kimliğini kaybediyor… Bu hüviyet kaybı bugünün meselesi olmaktan öte son 50 yılda uygulanan yanlış imar politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıktı... Şehrimizin bana göre iki kartviziti var, biri asırların ötesinden gelen kalemiz, diğeri şehrimizin sahip olduğu en önemli doğal güzelliklerden biri olan Çoruh nehri. Saat kule meydanı civarından baktığımızda kalemiz neredeyse görünmez oldu, Çoruh nehrini kirlettik ve beton istinat duvarı ile şehirden koparıp bir kanala çevirdik, üzerine demirden bir köprü yaptık, Kalenin bakımsız hali ve Şehit Osman’da başlayan çirkin yapılaşma ortada...”
“Tarihi evlerimiz, konaklarımız etraflarında inşa edilen yüksek beton yapılar arasında ve harap bir vaziyette can çekişiyor. Diğer taraftan şehrimizde imar yayılıyor fakat yeni imara açılan yerlerde de bir yeknesaklık ve standart yok. Eski yerleşim yerlerini kurtaramıyorsak da yeni yerleşim alanlarında da sağlıklı ve düzenli bir yapılaşmaya gidemedik. Neresinden bakarsak bakalım ortada bir suç var ve bu hepimizin suçu... Küçücük bir şehirde kocaman bir kaos yarattık. Şimdi gelinen noktada artık şehrimizin bu çirkin yapılaşmadan kurtarılması, tarihi ve kültürel kimliğine uygun olarak yeniden tasarlanması yönünde çalışmalar yürütülmesi kaçınılmaz bir gereklilik...”
“Hiç bir siyasi değerlendirme içerisinde olmadan, bu şehirde yaşayan her birimiz, Bayburtumuzun bu durumdan bir an önce kurtarılması için neler yapabiliriz artık bunu tartışmamız gerekiyor. Bayburt bize atalarımızdan miras ve bizler gelecek nesillere daha güzel, daha yaşanabilir bir Bayburt bırakabilmenin çabası içerisinde olmalıyız. Öncelikle bu yükümlülüğü gerçekten omuzlarımızda hissetmemiz lazım. Köprü yapıyoruz, bina yapıyoruz, tarihi eserlerin etrafını restore ediyoruz, sokak düzenliyoruz fakat birçoğunda estetik kaygı gözetmiyoruz… Şehir tasarımında tarihi, doğal, kültürel kimlik gibi unsurlar dışlanıyorsa fonksiyonellik tek başına hiçbir şey ifade etmez”
“Bir şehrin estetik tasarımı kim olursa olsun sadece bir kişinin kendi estetik zevki ve kişisel beğenilerine teslim edilemeyecek kadar önemli bir konudur. Burada kişilerden öte bir sistemi eleştiriyorum. Tek başına kararı verilen ve uygulaması yapılan birçok düzenleme kamuoyunda karşılık bulmadı, bulmuyor… Bu ‘’tek başına karar verme hali’’ ister yaparken ister yıkarken olsun arızi bir durumdur”
“Kamuoyunun tüm kesimlerinin bu tür durumlarda karar alma süreçlerine katılımı sağlanmalı ve bilimsel-profesyonel destek alınmalı. Biz şehrimizin sanat tarihçiler, kent tasarımcıları, akademisyenler, sivil toplum örgütleri temsilcileri ve yerel yönetim temsilcilerinin hep birlikte görev yapacağı bir yapı tarafından yeniden tasarlanmasını ve kararları bağlayıcı nitelikte olacak bu yapının belediyemize yol gösterip, rehberlik etmesini öneriyoruz. Böyle bir dönüşüm şehrimizi yeniden tarihi ve kültürel kimliğine kavuşturacak ve aynı zamanda bir turizm şehrine dönüştürecektir. Ve gayet mümkündür... Bayburt gibi küçük yerleşim yerleri için bu ‘’küçük olma’’ hali aslında bir avantajdır… Şehrimiz halen müdahale edilebilir ve dönüştürülebilir bir noktadadır...”
“Tarihi eserlerimizin korunmasına ve turizm yatırımlarının artırılmasına öncelikli önem atfetmemiz gerekiyor. Turizme yatırım yapan illerin hangi noktalara geldiğini görüyoruz. Yeter ki bu konuda hedef koyup bu hedeflere ulaşmak için hep birlikte çaba sarf edelim. Bunun en güzel örneği dün hepimizin başarıya ulaşıp ulaşamayacağına şüphe ile baktığımız Avrupa’da yılın müzesi ödülünü alma başarısını gösteren Baksı Müzesi’dir. İstenildiği takdirde neler yapılabileceğinin abide bir sonucudur bugün Baksı Müzesi."
Son olarak, şehrin yönetim kademelerinde yer alanlarla birlikte tüm kesimlerin hatalarıyla ve eksikleriyle yüzleşmesinden çekinmemesi gerektiğine dikkat çeken Karaoğlu, sözlerini şöyle bitirdi:
"Hepimiz; bürokrasisiyle, yerel yönetimleriyle, sivil toplum örgütleriyle, sanatçısı, akademisyeni ve kanaat önderleriyle bu konu üzerinde daha fazla kafa yormalıyız ve gerekiyorsa hatalarımızla ve eksiklerimizle yüzleşmekten de çekinmeyerek en azından bizden sonraki nesillere daha güzel bir miras bırakabilmek adına daha fazla gayret sarf etmeliyiz diye düşünüyorum”
Şahane olmuş Önder bey