Bu ilginç ve usta işi kitap kapağını yazarı çizmiş. Adını da okudunuz: Ali Ünal.

Kim bu Ali Ünal? Azıcık yazalım, sonra kitaptan söz ederiz.

1955 Zara doğumlu Ali Ünal. Ailesi İstanbul’a göç ettiğinde o 13 yaşındaydı. Ayakkabı boyacılığından, hamallığa, pazarcılıktan seyyar satıcılığa, dökümhane işçiliğinden tabelacı çıraklığına dek birçok işte çalıştı.

1973 yılında Pertevniyal lisesini bitirdiğinde tabela ressamlığını da öğrendi. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu deneme sahnesinde Tuncay Özinel’den tiyatro dersleri aldı.

1978 yılında Atatürk Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünü bitirdi yazarımız. Ve 1979 yılında ona Almanya’ya göç yolu gözüktü. 29 yıl orada Türkçe ve resim dersleri verdi.

Yazarın bu yaşam serüveni, ona eşsiz ve çok özel izlenimler, anılar, veriler, bilgiler kazandırdı. Bu kazanımların romanıdır işte yukarıda fotoğrafını gördüğünüz kitap.

Adından başlayalım önce, ne demektir “bereket oltası”? Şudur: Almanya’da birileri İslamî holdingler kurmak amacıyla, dinsel duyguları sömürerek marklar topluyorlardı. Elde edilen bu “yeşil sermaye”, gerçek yatırımlarda kullanılmıyor, köşe dönmecilik uğruna iç ediliyordu. İşte yazarımızın romanında işlediği bir tip de kazıklayacağı kişiye şöyle demekte: “Şimdi anladın mı aziz hemşerim, bu bir bereket oltasıdır, bir atarsın, üç yakalarsın.”

Nasıl atıyorlar oltayı? Pikniğe davet ediyorlar işçilerimizi, orada ikramlar yapılıyor, toplu şükür namazı kılınıyor, sonra dolduruşa getirme nutukları atılıyor ve paralar gelmeye başlıyor.

Ali Ünal hem Türkiye’deki gecekondu semtlerine Anadolu’dan gelenlerin hem de başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine kültürel ve görgüsel donanımdan yoksun olarak göç edenlerin hinliklerini, cinliklerini, olumlu ve olumsuz bağlamda yaratıcılıklarını, savaşımlarını, değişmelerini ya da değişimlere direnmelerini ve tabii bu arada savruluşlarını da gerçeğe uygun olarak aktarıyor okura. Bu anlatımda tarihsel, sosyal ve ekonomik sokak ve yaşam bilgileriyle usta betimlemelerden yararlanıyor. 

Tarih yalnız savaşların ve hükümdarların tarihi değildir. “Tarihi yazan halktır” diyor Salvador Allande, halkın yazdığı gerçek tarihte ise daha çok Ali Ünal’ın romanlaştırdıkları vardır.

Bunlar yazılmasa aradan birkaç kuşak geçtikten sonra, Anadolu insanının yaşadığı köyden kente, köyden ve kentten yurtdışına göçün yaşattıkları unutulup gidecekti.

Ve son olarak, bu kitapta bir tiyatro sevdalısı var, ondan da söz edelim, beni en çok adı Selami olan bu roman kahramanı etkiledi. Tiyatro savaşımını İstanbul’da ve Almanya’da sürdürüyor ve yeniliyor, çünkü toplum sanata dönmüş sırtını, gözü kazançta, iyi yaşamada, köşe dönmede. Selami evinde mutlu değil, eşi ile uyumsuz, yadında hep ilk aşkı. Sonunda İstanbul’a dönüyor, onu arıyor, bulamıyor, bulsa ne olacak ki… Sonra mı? Okuyun bu romanı, onu da göreceksiniz. 
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.