İyi ki Bayburt’ta doğdum. İyi ki Erikdibi Köyü’nde doğdum!

Çocukluğumun geçtiği köyümü hatırlamak istiyorum.
O ne güzel hayattı öyle!

Hiçbir hilenin karışmadığı, hiçbir yalanın, dolanın, hayasızlığın olmadığı ne güzel bir hayattı o!

Nice çileler çekmiş, esmer, çelebi, yüz çizgileri derinleşmiş büyüklerimi hatırlıyorum. Savaşlardan gelen, Yemen’den, Çanakkale’den gelen dedelerimiz vardı. Sibirya’da esaret günleri yaşayan,  büyüklerimiz vardı. Onların bitmez tükenmez derin hatıraları vardı.  Dursun Dede, Eşref Dede, Murat Dede….  Ne kadar muhteşem insanlardı!

Köyümüzün yaşlı kadınları vardı. Nenelerimiz vardı.
Hatırlamaya çalışıyorum. Ne Osmanlı kadınlardı onlar! Ne dirayetli, ne bilgili insanlardı.

Düşünüyorum da şimdi; hiçbir iletişim aracının olmadığı, radyonun, televizyonun olmadığı, gazetenin girmediği köyde, dünyanın ta bir ucunda, şehirden uzak, Soğanlı Dağları’nın eteklerinde, kendi hallerinde yaşayan bu insanlar, bu derin kültüre nasıl ulaşıyorlardı! Bu derin kültürü nereden alıyorlardı!

Yerli milli kültür herhalde bu olmalıydı! “Hars”, herhalde bu olmalıydı!
Köyümün büyükleri gerçekten ne kadar abidevî insanlarmış!

Meğer bizim çocukluğumuz onların yanlarında, onların çağlarında ne kadar mutlu geçmiş!
Meğer ne kadar ironik bir çağ, bir çocukluk mevsimi geçirmişiz!
Meğer gerçekten ne kadar şanslı imişiz!

Ne kadar sevdiğimiz insanlar varmış! Sevgi ne kadar katkısız ve safmış meğer.

O hatıraların bizleri yalnız bırakmasını istemiyorum.

Çocukluğumun… temiz yürekli uysal çocukluğumun… o saf, o temiz çocukluğumun taze bir hatıra olarak,  hep zihnimde kalmasını istiyorum.

İçimdeki hasret…
Çocukluğumun zaman tünelinde kalan hatıralarım.

Ve şimdi o erişilmez,  bir daha ele geçmez çocukluk çağlarımın milyonlarca yıllık hatırlaması…
Köyüm… çocukluğum!

Ah nasıldı yaşamak!

Bakın şair nasıl dile getirmiş:

"Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp her şeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?"

Gerçekten o gökyüzü ne kadar berraktı. Yıldızlar ne kadar muhteşemdi!
İnanıyorum ki, Bayburt’ta doğmuş olan herkesin hatıraları bu denli büyüktür, nostaljiktir, mukaddestir.
Bizim Bayburt hatıralarımız mukaddes bir inanç gibi yüreklerimizdedir.

Şimdi bu kadar dağınık, problemli, sıkıntılı bir hayatı kucaklamak ne kadar zor!
Oturup biraz hatırlamak bile bize ne büyük mutluluk veriyor, güç veriyor, onur veriyor.

Ne güzeldi yaşamak!
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
N.Bayram 10 yıl önce

Herkes geçmişini arar bir şekilde, elinize sağlık.

Avatar
Faruk Nafiz Kılıçalan 10 yıl önce

Mirim, Yemen dedin de; aklıma Çerçi köyümüz de dama ve cüz diye tabir ettiğimiz zekâ oyunlarını çok zekice oynayan Yemen isminde bir Yemen Gazisi dede vardı, rahmetli babam ona pek hürmetkârdı onu hatırladım, nerden baksan 45 sene var dediğim olay...

Makalenizi zevk ve iştiyakla okudum, yani demekliğim oki; kaleminizden iştiyak ve sevgi damlıyor, o nedir diye sormasın kimse, makaleyi okuyupta 'o iştiyak'ı anlayamadıysa bir daha okusun derim...