Ahmet Acar, Nergiz Yayınları’nın sahibi ve editörüdür, dostumdur benim. Önemli kitaplar çıktığında bana mutlaka gönderir, ben de okur, o kitaplar için yazı yazarım.

Bugün de öyle bir kitaptan söz edeceğim. Kitabın yazarı tanıdığım bir isim: Mahiye Morgül. Kitabın adı: Milli Eğitime Darbe. Kitap 479 sayfadan oluşuyor.

Darılmaca yok, önce kitabın, daha doğrusu yazarının kitapta sergilediği olumsuzlukları yazacağım, sonra sıra olumluluklara gelecek.

Evet hadi başlayalım olumsuzluklara.

Yıl 2010, aylardan Kasım, Azerbaycan’ın başkenti Bakû’da “Deniz Vağzalı” adlı binada toplantı arasındayız. Azerbaycan hakkındaki bilgilerimi bilen Talat Paşa Komitesi üyesi arkadaşlardan birisi soruyor bana: “Vağzal ne demek?” diye. “Rusça gar, aslı Vakzal ya da Vokzal” diyorum. Mahiye Morgül oradan atılıyor “Hayır Türkçe’dir o diyor”, tren garlarına da vağzal dendiğini, eski Sovyet cumhuriyetlerinin tamamında kullanılan bir terim olduğunu söylüyorum. Hayır, Mahiye Hanım ikna olmuyor ve başlıyor bin dereden sular getirip Vağzal’ın Türkçe olduğunu sözüm ona kanıtlamaya. Söyledikleri, sözcüklerin kökeninden yola çıkarak yapılan yakıştırmalardan ibaret. Bırakın dilbilimi, tarih ve kökenbilim açısından da bir yazarı ya da akademisyeni yanlışa ve açmaza düşüren en çarpıcı durumdur bu.

Mahiye Morgül bu kitabında da bunları yapıyor, buna tarih yanlışlarını de ekliyor.

Örnekleyelim bunları: İkarus’dan yola çıkıyor sözgelimi Kuruş’a varıyor, oradan da Kureyş’e. Hazreti Muhammed’in soyu da ilkeleri de Oğuz Beyi olan Kuruş/Kureyş ailesine ve sosyal ilkelerine dayanıyormuş. Siyer kitaplarında Oğuzların adı “Huzaa” diye geçermiş, Kureyş kolundanmışlar. Yani Hz.Muhammed, halis muhlis Türk…

Breh Breh Breh! Erzurum’da “Nerden söktün çıktın?” derlerdi.

Durun ama daha neler var neler!

Adıyaman Kahta’daki kaya heykelleri, Mete-Oğuz’un torunu olan Kral Mitridates tarafından kral dedeleri için yaptırılmış. Veee “Komagene” de Türkçe “Humacanları”ndan bozma imiş. Kerkenes kuşu da Oğuz sembolü imiş. 

Bitmedi, sabredin hele: Zerdüş de bizim Oğuzoğlu atalarımızdan biriymiş ve de Azeri Türküymüş. Kitabı “Avesta” var ya, o aslında “Oğuzata” imiş… Yaaa… Öyle işte, Mahiye Hanım’ın eline fırsat geçse, okullarda tarih diye bunları öğretecek belli ki… Mahiye Tarihi…

Duyun tarihçiler duyun!

Başka? Olmaz mı, var daha. Kafkas İslam Devleti’nden söz ediyor Mahiye Hanım, Kafkas İslam Ordusu’nu biliriz de, böyle bir devleti duymuşluğumuz yoktur. Kâzım Karabekir’in mebusları varmış işin içinde. Bak sen, kim onlar? Vee Bakû’da Sosyalist Enternasyonal Toplantısı yapılmış. Abooov! Yahuu Mahiye Hanım, Bakû’da 1920 yılı Eylül ayında “Doğu Halkları Kurultayı” toplandı, sanırım onu diyorsunuz, zaten kitabınızda bu ad da bir yerde ayrıca geçiyor. 

Vee Kars Cumhuriyeti’nden söz ediyorsunuz, Karabekir kurmuş meğerse. Neyse ki bir okurunuz, sizi uyarmış, o cumhuriyetin adının “Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti Hükümeti” olduğunu, cumhurbaşkanın adının da Cihangiroğlu İbrahim Bey olduğunu yazmış, siz de teşekkür etmişsiniz. 

Bu bağlamda size birkaç tane kitap tavsiye edeyim, bırakın sözcüklerle Türklük oynamayı da okuyun onları. O Kars Hükümeti dediğiniz hükümetin Dış İşleri Bakanı olan Sarıkamışlı Fahrettin Erdoğan’ın “Türk İllerinde Hatıralarım”, Karslı değerli yazar Erkan Karagöz’ün “Kars ve Çevresinde Aydınlanma Hareketleri ve Sol Geleneğin Tarihsel Kökenleri 1878 – 1921” ve bendenizin “Daim Sola Daim Sola” ile “Mustafa Suphi Olayı ve Edebiyata Yansımaları.”

Ve bir vahim tarih yanlışı daha: “İzmir suikastı kumpası” diyorsunuz, Karabekir gibiler o kumpasa düşmüşler, onu ima ediyorsunuz. Karabekir, Cebesoy, Rauf Bey gibiler o suikasttan haberli idiler Mahiye Hanım, aldıkları duyumları ne başbakan İsmet Paşa’ya ne de Atatürk’e aktarmadılar, beklemeye geçtiler, başarılı olursa suikast, onlara iktidar yolu açılacaktı. Bundan dolayı tutuklandı ve mahkeme önüne çıkarıldılar.

Ve bu suikastta rolü olan Albay Ayıcı Arif’ten de söz ediyor, övüyorsunuz, bu da bir başka yanlış.

Yapmayın Mahiye Hanım. Eğitimle ilgili bir kitapta bunların ne işi var!

Gelelim kitabın olumlu ve umutlandıran yanlarına…

Mahiye Hanım bir eğitimci, eğitimi iyi bilen, sürekli kendini bu alanda geliştirmeye çalışan, Türk Milli Eğitimini gün gün izleyen, eleştirilerini yapan, eleştiriler dikkate alınmadığında davalar açan ve kazanan bir insan. Kitapta bunlara ilişkin çok sayıda örnek var.

Mahiye Hanım, eğitimde kullanılan ve kitaplarda yer alan renkli görselleri derinliğine inceliyor, bunlardaki gizli amaçları hiçbir paranoyaya kapılmadan mantıklı bir biçimde açıklıyor ve yapanların yüzüne çarpıyor.

Din eğitimi ders kitaplarındaki tehlikelere de dikkatleri çekiyor.

Vee çok önemli bir konu, bunu yakaladığı için kutlamak gerek Mahiye Hanım’ı. Ergenekon İddianamesi ile ders kitaplarının dili aynı. Ergenekon iddianamesini bir zihin çökertme silahı olarak niteliyor yazar.

Son bir olguya da dikkati çekip noktayı koyayım: “Bir Umut Işığı Olmak” başlıklı bölüm iki kez yazılmış 55 ve 60’ıncı sayfalarda. Bunu yazar görmediyse, editör görmeliydi. 

Evet bu kadarla yetinelim, nalına ve de mıhına vurduk, eğitimle ilgilenenlere salık veririz bu kitabı amaaa tarih ve kökenbilim çekincelerimizi de anımsatarak…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.