Teknoloji ilerliyor, yapay zekâ hayatımıza giriyor, her şey dijitalleşiyor. Ama insanlık olarak hâlâ cevap aradığımız en temel soru şu: Nasıl daha iyi bir insan oluruz?
Çünkü gelişmiş cihazlar hayatı kolaylaştırıyor olabilir, ama içimizdeki boşluğu dolduramıyor. Bizi insan yapan şey; duygularımız, değerlerimiz ve en önemlisi vicdanımız.
Ahlak, bireyin kendiyle ve çevresiyle kurduğu ilişkide pusula gibidir. Nereye gidersek gidelim, doğru olanı gösterir. Bu pusula olmadan yönümüzü şaşar, toplum olarak savrulmaya başlarız.
Düşünürler, peygamberler, filozoflar yüzyıllar boyunca hep aynı şeyi söyledi: “İnsanın özü ahlaktır.”
Sokrates için erdem bilgidir. Konfüçyüs'e göre düzenin temeli iyi niyettir.
Hz. Muhammed ise, “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim,” der.
Bugün geldiğimiz noktada, bilgiye ulaşmak kolay ama erdeme ulaşmak hâlâ zor.
İnternette her cevabı bulabiliyoruz ama empatiyi, dürüstlüğü, adaleti öğrenebileceğimiz bir arama motoru hâlâ yok.
Sosyal medya, bazen nezaketi yok ediyor. Dijital dünya, sorumluluk duygumuzu zayıflatıyor.
Artık "bana ne" demek daha kolay, ama bu kolaylık toplumun ruhunu kemiriyor.
Oysa toplumlar, yasalarla değil, o yasaların dayandığı ahlaki zeminle ayakta kalır.
Güven, adalet, saygı... Bunlar sadece soyut kavramlar değil, birlikte yaşamanın temel taşları.
Bu yüzden çocuklara sadece dersleri değil, değerleri de öğretmeliyiz.
Okulda başarı kadar, empati de ölçülmeli.
Çünkü güzel ahlak; sınavla ölçülemez ama hayatın her alanında fark yaratır.
Son sözüm şu:
Zaman değişiyor, alışkanlıklar dönüşüyor. Ama ahlaki pusulamız sabit kalmalı.
O pusula, kalbimizin en sessiz ama en doğru sesi olan vicdandır.
Yeter ki onu susturmayalım.