“Bir milleti yükselten de alçaltan da eğitimdir.”
                                                   Mustafa Kemal Atatürk

Bu yıl LGS’de sıra dışı bir tablo ortaya çıktı: Çok sayıda öğrenci tam puan aldı. Bu durum, sınavın ölçme ve değerlendirme kalitesini ve seçiciliğini yeniden tartışmaya açtı. Oysa eğitimde başarı genellikle çan eğrisi şeklinde dağılır. Bu kadar fazla tam puan, sistemin adaletten uzaklaştığını ve yerleştirme sürecinde hakkaniyet duygusunun zedelendiğini gösteriyor.

Ama mesele sadece sınavlar değil. Eğitim sistemimizin temel çıkmazı şu: Hâlâ her öğrenciye aynı gömleği giydirmeye çalışıyoruz. Oysa eğitim, kalıplara sokmak değil; her bireyin içindeki ışığı fark edip parlatmaktır.

Bugün okullarımızda birçok gencin potansiyeli ya görmezden geliniyor ya da yanlış yönlendiriliyor. Hepimiz biliyoruz ki her çocuğun ilgisi, yeteneği ve hayali farklıdır. Ancak sistem hâlâ tek tip başarı anlayışıyla yol alıyor. Öğrenci yüksek puan alabiliyorsa “başarılı” sayılıyor; aksi hâlde görmezden geliniyor.

İmam Hatip Liseleri de bu çarpık bakış açısının kurbanlarından biri. Yıllarca sadece din görevlisi yetiştiren okullar olarak algılandı. Oysa bu liseler, genel lise müfredatını da içeriyor. Öğrenciler hem dini ilimlerle tanışıyor hem de tıp, mühendislik, hukuk, psikoloji gibi farklı alanlara yönelebiliyor.

Mesele sadece İmam Hatiplerle sınırlı değil. Genel olarak sistemimiz, öğrencilere “Sen ne istiyorsun, neyde iyisin?” sorusunu sormaktan hâlâ çok uzak. Onları sadece sınav başarısına göre yönlendiriyoruz. Bu da mutsuz bireyler, sevmediği işi yapan yetişkinler ve hayallerini yarım bırakmış bir toplum demek.

Türkiye Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 4. maddesinde şöyle denir:

“Her öğrenci yeteneğine göre eğitilir.”

Bu ilke, eğitim sisteminin her öğrencinin bireysel yetenek, ilgi ve ihtiyaçlarına uygun olarak şekillendirilmesi gerektiğini ifade eder. Yani, tek tip eğitim modeli yerine öğrencilerin farklılıkları göz önünde bulundurularak, onları en iyi şekilde geliştirecek ortamlar oluşturulmalıdır.

Peki, çözüm ne?

Çocuklara küçük yaştan itibaren kendilerini tanıma fırsatı vermek:
          • Tıp isteyen bir çocuk biyolojiyle buluşmalı,
          • Mühendis olmak isteyen üretim yapabileceği ortamlarda yetişmeli,
          • Hukuk hedefleyen, eleştirel düşünmeyi öğrenmeli,
          • İlahiyat isteyen Arapça öğrenmeli,
          • Sanata ilgisi olan konservatuara,
          • Spora ilgisi olan ise spor akademisine yönlendirilmeli.

Kısacası, herkes aynı gömleği giymek zorunda değil. Kimi çocuk ışığını bilimle parlatır, kimi sanatla, kimi ise düşünceyle. Bizim görevimiz o ışığı görmek, ona güvenmek ve gelişeceği yolu açmaktır.

Unutmayalım: Eşitlik, herkese aynı imkânı sunmak değil; ihtiyacı olana ihtiyacı kadarını verebilmektir. Eğitimde adalet tam da budur.

Başarı, cevheri fark etmekle başlar. Ve her çocuk bir cevherdir.