Bir Sümer atasözü der ki: “Kasapların tartışması koyunların kaderini değiştirmez.” Mehmet bu sözü bilmezdi belki ama hayatı tam da bunu anlatıyordu.

Yurdum insanı Mehmet, otuz yıl çalıştı. Sabahları erkenden evden çıktı, akşamları yorgun döndü. Kimi zaman sevindi, kimi zaman sustu; ama hiç şikâyet etmeden işine gitti. Her ay Emekli Sandığı’na prim ödedi. Bordrosunda yazan rakamlar onun için birer sözleşmeydi: Bugün çalış, yarın güvende ol.

Ama bu hikâye yalnızca Mehmet’in değildi. Aynı sırayı paylaşan öğretmenindi; dilekçe yazan memurundu; projelerin başında sabahlayan mühendisindi; nöbetten çıkan doktorundu. İşçinindi, köylünündü... Meslekleri farklıydı ama beklentileri ortaktı: Yaşlılıkta kimseye muhtaç olmamak.

Yıllar geçti. Yukarıda çok tartışıldı. Rakamlar konuşuldu, tablolar çizildi, kelimeler değişti. Mehmet ve onun gibilerse aşağıda bekledi. Çünkü kasaplar tartışırken koyunlar sadece sonucu yaşardı.

Mehmet hâlâ çalışkan, hâlâ sessiz. Vatanı, milleti için fedakâr olmayı vazife bellemiş bir kuşağın parçasıydı. O, kendisi için değil, “düzen böyle” denildiği için sabretti. Umudunu prim günlerine, emeklilik vaadine bağladı.

İşte bu yüzden Mehmet içimizden biri. Çünkü onun hikâyesi, tartışmalarda adı geçmeyen ama sonuçlarını omuzlayan milyonların hikâyesi… Evet kaderi, çoğu zaman başkalarının cümleleriyle belirlenenlerin.

Ne büyük hayaller kurdu ne de lüks bir hayat düşledi. Hayalleri küçüktü ama onurluydu: Oğluna, kızına yük olmamak.

“Ne merde ne de namerde muhtaç olmamak…”

Mehmet, bir ömür boyunca biriktirdiği parayı kenarda tuttu. Emekli Sandığı’ndan aldığı birikimiyle 25 Aralık 2019’da 100 bin lira biriktirmişti. “Kenarda dursun, lazım olur,” dedi. O dönemde herkes gibi Mehmet de ekonomik politikalara güvendi ve risk almak istemedi.

25 Aralık 2019’da, 1 dolar = 5,90 lira civarındaydı; birikimi yaklaşık 16.750 dolar değerindeydi. Ama parasını dövize ve ya altın'a çevirtmedi...

Aradan altı yıl geçti.

Bu arada… Faturalar kabardı. Pazar fiyatları arttı, filesi küçüldü. Torunların harçlığı büyüdü. Ama Mehmet’in 100 bin liralık birikimi nominal olarak yerinde kaldı. Alım gücü ise sessizce eriyordu… Sessizdi. Görünmezdi. Ama acımasızdı.

Şimdi 25 Aralık 2025’de, 1 dolar = 42,90 lira. Aynı 100 bin lira artık sadece 2.331 dolar ediyordu. Bugün gelinen noktada aynı 100 bin liranın alım gücü düştü; çok daha az şey alabiliyor. Bu değişim, paranın fiziksel kaybından ziyade alım gücündeki farktan kaynaklanıyor.

Mehmet’in eşi hesap makinesine baktı. Sonra televizyonu açtı; ekonomi yönetimi, sürecin kontrol altında olduğunu anlatıyordu. Herkes kendi hesabını yapıyor, kendi tedbirini alıyor. Ama yıllar içinde sabit gelirli insanların birikimleri, günlük hayatın maliyeti karşısında zorlanabiliyor.

Kamuoyuna yansıyan bazı tartışmalar, gelir farklarını ve ayrıcalıkları gözler önüne seriyor. Aynı ülkede emekliler pazarda alışveriş yaparken dikkatle hesap yapmak zorunda kalıyor.

Mehmet hâlâ hesap yapıyor. Ama artık sadece parasını değil, bir kuşağın emeğinin yıllar içinde nasıl değiştiğini de düşünüyor.

Huzurlu bir ülke, sabahları içi sıkışmadan güne başlayan insanların olduğu yerdir. Çocuklarının yarınından endişe duymayan anne babaların yaşadığı bir yerdir.

Devletin gücü sadece yollarla, binalarla, betonla ölçülmez. İnsan onurunun korunduğu, güvenin sağlandığı yerde gerçek güç vardır. Güven, büyük nutuklarla değil; küçük ama önemli ayrıntılarla kurulur. Birikimin değeri, emeğin karşılığı ve vatandaşın geleceğe güveniyle ölçülür.

Bu bir hikâye değil; günlük hayatımızda karşılaştığımız sessiz bir gerçeğin gözlemidir. Mesele para değil, çalışanın emeğinin değerini koruyabilmektir.

Asıl soru şudur: Bir ülke, vatandaşının birikimini korumak için yeterince önlem alabiliyor mu?