Birinci ve İkinci Dünya Savaşının henüz bittiği yıllarda; köyüne, evine çekilmiş, tarlasına toprağına sarılıp güven duygusunu arayan insanlar, bir yandan yaralarının iyice iyileşmesini, ayrılıkların unutulmasını bekliyor, bir yandan çoluk çocuğu için beden gücüyle üretiyor; ürettiklerini hayvanların yardımı ile şehre götürerek paraya çeviriyor, evin tuz, şeker, çay, gaz, bez, kibrit gibi ihtiyaçlarını temin etmeye çalışıyorlardı. O devirlerde, alışveriş için ayrıldıkları bir iki günün haricinde, askerlik yapmak veya geçim gayesiyle gurbetçi olduklarında ikâmet ettikleri köyleri, beldeleri terk edermiş insanlar.
Kış geceleri, odalarda, konaklarda muhacirlik, seferberlik anılarının ve bilenlerin anlattığı hekâtların dinlenmesi ile; çay, hedik, çedeneli kavurga, helva eşliğinde geçerken, gündüz bir kenarda sohbet edip güneşlenen insanların en büyük eğlenceleri, özel tabakalarda kaçak tütünle sardıkları, korucu korkusuyla tüttürdükleri sigaralarmış.
Eski ismi Galısgavar olan Kabaçayır’da köyün yüksekçe, güneş gören kısmında yer alan cami ve civarı insanların en çok toplandığı mekândır; kaçak tütünler en çok cami önündeki bu yerde tüketilir. Burada köyün erkekleri, hemen her gün üşenmeden radyosunu toplanma yerine getiren Recep Helfe’nin transistorlu radyosundan dinledikleri taze haberleri dakikalarca aralarında yorumlar, sonra diğer konuları konuşurlarmış. Köye kaçak tütünün ne zaman geleceği, o yılki ekinlerin ve otun durumu, yağan karın ve yağmurun azlığı ya da çokluğu, ülkenin ve dünyanın gidişatı en çok konuşulan konularmış.
Ekildiği yerden sigara yapılmak için devletin fabrikalarına gelmeyen tütün kaçak sayılır, devlet vergi kaybından dolayı kaçak tütün içilmesini şiddetle men ederek takibini ‘’kolcu’’ denen görevlilere yaptırırmış. Kolcular şehir merkezinde ve köylerde tütün içenleri yakaladıkları gibi, üzerlerini belki evlerini arayarak buldukları kaçak tütünü, hemen oracıkta imha ederlermiş. Doğu Karadeniz de Of, ve Rize’den gelen kaçak tütün, civar şehir ve köylere atlı satıcılar vasıtasıyla ulaştırılırmış. Bu satıcılar, köye yakın dalda bir yerde bekleyerek, haber gönderdikleri köydeki tütün içicilerine yarım kilo ve bir kilo şeklinde paketledikleri tütünü talep edildiği kadar satarlarmış. Satıcılar çok sık gelmediği için tütünü bitenler, olanlardan borç alır, tütüncüler gelince geri öderlermiş.
Bir gün ikindi namazından sonra Kabaçayır’ın erkekleri cami yakınında sohbet edip kaçak tütünden sardıkları sigaraları tüttürürken, köye gelen iki kolcu hızla camiye doğru yönelmiş. Tütün içenler evlerinin olduğu sokaklara savuşurken, camiye yakın bir yerde oturan Şaban Efendi, eve kaçıp kurtulayım derken kolcuların eline düşmüş. Karşı koymaları, itirazları fayda etmemiş; kaba davranışlarla adamın üzerini arayan kolcular, adamcağızın ceplerinden çıkardıkları tütünü ezerek imha etmişler. Onun bu olayı olgunlukla karşıladığını, sonrasında kimseye kin tutmadığını, anlatmadığını kendisine biraz kızarak ifade ediyor komşuları.