Şingâh Mahalle Odası, Belediye Fen İşleri eski Müdürü Orhan Ardahan’ın planını çizdiği mahallelinin eseri ve şehrin ilk mahalle odalarından biri. Günümüzde ortadaki büyük sobası kaldırılarak elektrikle ısıtılan, önceden tek mahalle olan Mehmet Çelebi ve Şingâh’lıların ortak kullandığı, yine ortak istifade edilen camiye bitişik bu ferah mekânda pandemiden sonra daha çok taziyelerde oturuluyor, öncesinde büyük kalabalıklarla kız isteme, kahve içme merasimleri de yapılırdı.
1933-1955 yılları arasında Şingâh mahalle odasının yerinde, kesintisiz devam eden gayri resmi ama ciddi ve büyük bir mekteb vardı. 1933 yılında emekli olduktan sonra mekânı eğitim kurumu haline getiren aydın din alimi, 1955'in aralık ayında vefat edince bu ilginç, farklı ve hasbî faaliyet sona erdi. Rahmetli Aziz Özdemir, sabah namazında Hoca camiye gelmeyince telaşlanan cemaatin, ikindiden sonra Hoca’nın evine koştuğunu ve onun hasta olduğunu gördüğünü anlatmıştı. Birkaç gün önce rahatsız olmasına rağmen katıldığı cenaze merasiminde soğuk almıştı.
Şehrin verdiği ağır göçe, aradan geçen 70 yıla rağmen onu hasretle anan, yaşları ilerlemiş, halen hayatta ve mahallede olan, cemaatinden, talebelerinden Metin Küçük, Hikmet Karaer gibi bir çok insan onu hatırlamaya devam ediyor. Yazdığı "Fetava-i el Feraizül Kübra" gibi önemli eserler, vefatından sonra dağıtılan kütüphanesi ile birlikte kaybolan Ahmed Efendi’nin unutulmaması için, BAYDER’in Milli Eğitim’e önerdiği isminin bir okula verilmesi fikri kabul edilmemiş, o okula Anavatan Partisi’nde siyaset yapan Maraşlı bir şairin ismi verilmiş.
Odada, 24 Temmuz 2024'te taziye dolayısıyla yakınımdaki İhsan Özdemir ve Ünal Güçer ile yaptığımız sohbetin aynısını bir yıla yakın zaman geçtikten sonra dün, yani 8 Temmuz 2025'de yine aynı gayeyle otururken; Şakir Akçay, Fikret Atamer ile yine selfi(!) çekerek yaptık. Ortak yönleri, 24 yıl caminin fahri imamlığını da yapan, odaya ve camiye her gidişimde manevi varlığını hissettiğim Hoca Ahmed Efendi’nin* talebesi olmalarıydı. Anlattıkları; Hocanın yardımcıları ve aynı zamanda büyük talebeleri olan İsmail Polat (Sarı Hafız), Everekli Mehmet Ali Ayyıldız, Kormaslı İnam Hafız ve Bergicili Ziya Hafız’ın ona yardım ettikleri, köylerden ve şehirden ilim tahsili için gelenlerin çok olduğu, duvarında okul gibi ders tahtası bulunan, öğrencilerin defter tuttuğu bu mekânda çok insanın Kur’an ve Arapça okuduğu, imam ve müftüler yetiştiği gibi konulardı.
Eğitim kurumlarının, eğitim görevlilerinin olmadığı veya çok kıt olduğu devirde, hayattaki talebelerinin artık iyice azaldığı Bayburt’ta böyle bir eğitim müessesesinin geçmiş faaliyeti, araştırmaya üzerinde tez yazmaya değer; Rahmetli Asri Çubukçu Hocada bu düşünceyi ifade etmişti.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşının dünya ile birlikte ülkemizi bitirdiği, imkânların yetersiz olduğu, özellikle dinî eğitimin dibe vurduğu, kişisel çabalarla bir şeyler yapılmaya çalışıldığı o günlerden günümüze çok zaman geçti, binlerce eğitim kurumu ortaya çıktı ama, henüz tam oturmuş bir eğitim sistemimiz olduğunu söyleyemiyoruz. Talebe sayısı yeterli olan köylerde okulların açılması ve mesleki-teknik lise eğitiminin daha yaygın hale gelmesi gibi 12 yıllık mecburî eğitim de mercek altına alınacak gibi. Her gencin yüksek öğretime yönlendirilmesi demek olan son uygulamanın lise öğreniminin kalitesini düşürdüğü, teknik eleman varlığını baltaladığı, üniversite eğitimini cazip olmaktan çıkardığı, evlilikleri ve çocuk sahibi olma düşüncesini baltaladığı anlaşılıyor. Azalma istidadı gösteren nüfus kuraklık kadar tehlikeli.
* Hoca Ahmed Efendi: (Ahmet Hasbi Aker) Bayburt İdadisi (lisesi) Ulum-i Diniyye Muallimi, Merkez Mekteb-i İptidaiyye Muallimi, Cumhuriyet İlkokulu Kurucusu ve Başmuallimi, Pulur( Gökçedere) İlkokulu ve Pulur Millet Mektebi Muallimi, Şingâh Ketenci Camii Fahri İmam-Hatibi.