Sert ve soğuk olmasının yanında, gece gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazla bir iklime sahip olan ilimizde, toprağın kalitesi ve şehir içindeki bağ - bahçeye arklarla, araziye ise beton kanallarla taşınan, Çoruh’un berrak suyu sayesinde lezzetli ürünler üretilir. Soğanlı Dağının eteğinde ve yüksekliği il genelinden fazla olmasına rağmen, kasım ayı içinde gittiğimiz Soğanlı Dağlarından bir tepenin soğuk rüzgârı kesmesiyle çeşitli meyvelerin yetiştiği Şalcılar köyü ve Yamalı’nın daldasında sebze yetiştiren ‘’ suya aşağı’’ köyler dikkate alınırsa nemli olmasına rağmen soğuk Balhar rüzgârının Bayburt tarımına engel olduğu söylenebilir.

1990'lı yıllarda pompalama tesisleri, kanalları hazırken, Aydıntepe Ovası ve yakınlarındaki araziyi sulamak için büyük gayret ve masrafla yapılan Masat sulama projesi; elektrik giderinden dolayı geniş araziyi suyla buluşturamadı, binlerce kilometre uzunluktaki yer yer yıpranmış kup kuru kanalların hali şu an hüzün verici. Demirözü barajının suyu ile boru sistemi kullanılarak, o taraftaki geniş araziler için yapılan yeni sulama sistemi ise başarılı bir şekilde uygulanıyor.

Başka toprakta ve iklimde yetişmeyen hoş bir aromaya sahip ama gittikçe azalan Kaleardı Eriği, artık hayal olan Koruğun sebzesi, salatalığı, lahanası ve eskilerden duyduklarımızla bildiğimiz üzümü; Anzer’e sınır köylerin ve diğer çiçeği bol arazilerin balı, Çoruh’a akan derelerin bilinçsiz avlanma yüzünden iyice azalan alabalığı, İspir’e ve Çoruh’a yakın köylerin kavunu, karpuzu, kabağı, domatesi, fasulyesi ve yine avcıların insafına kalmış çeşitli kuşları, tavşanları; şehrin toprağın üstündeki eşsiz değerleridir.

Kaleardı’nda, Koruk’ta, kalenin eteğindeki Fidanlık’ta, Dursun’un Yerinde, Kop’un dibinde, Kopuz Köprüsü’nde, Manastırda, Vağında ve Kurucakol’daki tuzlu suda eskiden cumadan başlayan şehir ahalisinin mesire muhabbeti; şimdi daha çok Demirözü Barajı, Şehir Parkı, Yakupabdal göleti gibi yerlere yönelmiş durumda.

Binlerce yıl önce Aslandağı’nın eteklerinde akan Çoruh’un şimdiki yatağına kadar uzanan verimli düzlüğe Koruk, yakın zamanlarda ihdas edilen şehre yakın kısmına Millet Bahçesi denirdi. Mesire yeri olarak kullanılan ‘’Millet Bahçesi’nde’’ önceden her yıl panayır kurulurmuş ve bu panayıra civar şehir ve kasabalardan, İran’dan tüccarlar gelirmiş. Babam, atölyeleri taşınamadığından marangozlar hariç tüm şehir esnafının bu panayıra iştirak ettiğini anlatmıştı; arkadaşı Yılmaz Ertan’la bu panayıra en son 1945 yılında katılmışlar. Sabah harçlıklarını alıp panayıra gider, akşama kadar orada zaman geçirirlermiş. Lokantalar da panayır alanında faaliyet gösterdiğinden, sadece koyun etinden ve odun ateşinde, belli saatlerde yapılan, kokusu etrafı kuşatan, son derece lezzetli dönerden başka bir şey yemezlermiş.

2008 yılı içinde rahmetli olan elektrik fabrikasından emekli, Zahit Mahalle’li Esat Bozdağ’dan öğrendiklerime göre ; 115 yaşında ölen dedesi Aslandağı’nda, Korukta hayvan otlatmak için sabah erkenden evden çıktığında, anasının heybesine koyduğu yağ, peynir gibi yiyecekleri geri verir, Aslandağı’nda ‘’ kütük üzümü’’ ile yemek için sadece ekmek ve kete istermiş. Esat Amca, dededen kalma evlerini yenisini yapmak için yıktıklarında, 1 mikâp gelen 10 metre uzunluğundaki ağaçlara hayran kaldıklarını, zamanında ev yapılırken bu ağaçların Aslandağı’ndan kesilerek getirildiğini aile büyüklerinden duyduklarını anlatmıştı; bu bilgilerden, 1820 li yıllara kadar, Aslandağı ve civarının, büyük ağaçlarla kaplı orman olduğunu, yamaçlarında üzüm bağları bulunduğunu, sonradan büyük kısmının 1829 ve 1916 işgallerinde tahrip edildiğini tahmin etmek mümkün.

Aslandağı ağaçlandırma çalışmalarına katkı olsun diye, ailesine ait dağdaki arazilerini bağışlayan, Zahit mahallesinde Tacettin Bey; ailesinin Karadeniz kökenli olduğunu, 1990 lı yıllarda imara açılan Koruktaki tarlalarını, babalarının Kalın Molla diye birinden satın aldığını, Aslandağı ile kendi tarlaları civarında, eskiden gelen isimlerini mahallenin büyüklerinden öğrendikleri üzüm bağlarının, daha yukarıda kilise dedikleri bir yerin bulunduğunu, anlatmıştı.

Aşık Süphani’nin ‘’ Ona Yanarım’’ isimli şiir kitabına aldığı anonim ağıtta, örneği çok az görülecek, 1952 yılının ağustos ayının on dördünde Aslandağı’nda yaşanan olaydan bahsediliyor. Zahit Mahallesinin çobanı Alaattin Çoban’ın başına gelen ve kitapta tarihi sehven yanlış yazılmış olan talihsizlik; yaşı müsait olanlar tarafından halen anlatılıyor. İki bin li yıllara değin Bayburt’ta büyük mahallelerin; otlakları, sabah otlaklara giden, akşam dönerken yolları kapatan nahırları, kadrolu çobanları vardı. Taş kanatla çevrili tüm büyük evlerde hayvan beslemek için; dam, merek, tezeklik vardı.

Bir gün, dağın bir bölümünde öğleden sonra, kararan bulutlarla beraber önce rüzgâr, sonra şiddetli bir tipi çıkmış, ağustos ayının 14 ü olmasına rağmen dolu ve kar yağışı ile bir anda soğuyan hava, sürüsünü kurtarmaya çalışırken yönünü kaybeden, çok sevilen genç çobanın donarak ölmesine sebep olunca, eskiden beri manevi iklime sahip yer bilinen Aslandağı hüzne gark olmuş, çok müteessir olan halk ağıt yakmış;

Aslan Dağı döndü bir kara pusa
Tutundum değneğe yan basa basa
Kurucakol’a indim kan kusa kusa
Alettin Alettin aslan Alettin
Aslan Dağına da yaslan Alettin.

Türk ve gayrimüslim ustaların birlikte yaptığı, şehrin Mardin’e benzeyen taş silueti ve bu yapılarda ahşap işlenerek ortaya çıkarılan şaheser yapılar azaldı ve şehrin kadim görünümü eski resimlerde kaldı. Ayakta durabilen Osmanlı eseri Bedesten, Selçuklu eseri Ulucami, sayıları azalan tarihi hamamlar, epey bir restore görmesine rağmen kazı çalışmaları bitmeyen kale, Şingâh, Kadızade, Zahit, Veysel, Kaleardı, Cumhuriyet Caddesi, Tuzcuzade’deki taş yapılar sadece resmi korumadalar ve restore edilecekleri günü, ilimiz sınırları içerisinde kalan höyükler de tahribata uğramadan kazı çalışmalarının başlayacağı zamanı bekliyorlar…

Eskileri korumanın yanında, örneklerini üzülerek gördüğümüz parsel birleştirme gibi uygulamalar yapılmaz, imar planında gösterilenden fazla kat atılmaz, Aslandağı’na ve Cumhuriyet Caddesine yapılan havuzlar, Çoruh’a yapılan setler, yıkılmasına karar verilen Kültür Merkezindeki gibi hatalar tekrarlanmazsa, son birkaç yıldır imara açılan alanları genişleyen mahallelerde, yeşil alanı bol düzgün bir yapılaşma olmaması için bir neden yok.