Siyasal güven, hükümet ya da liderlerle ilişkili ahlaki değerler ve özelliklerin değerlendirilmesini gerektirir.

İnsanlar siyasal liderlerin kişiliğinde, kamusal görünümünde konuşmalarında ve davranışlarında samimiyet ve doğruluk arar.

Bu nedenle siyasal yolsuzluklara maruz kalmak ve siyasal güvenin gerilemesi arasında bağlantı, medya siyaseti ve skandal siyasetinin baskınlığıyla ilişkilendirilir. Yine bir araştırmada (Dünya Değerler Araştırması-2000)algılanan yolsuzluk ile siyasal güvenin düşüklüğü arasında doğrudan ilişki olduğu görülür. Almanya’da siyasal bir skandalın siyasal yargılar üzerindeki etkisinin kimin yargılandığına bağlı olarak değiştiğini gösterir.

Skandala karışmış siyasetçi güvenilmez görülürken, skandala karışmamış siyasetçi güvenilir algılanır. Başka araştırma tasarımında Fransa’da Duma/Elf Oil olayı ile ilgili bilgi sahibi olan katılımcıların skandala katılmamış siyasetçileri, skandala karışmışlara göre daha üst sıralara yerleştirdiği görülürken, konuyu bilmeyen katılımcıların tüm siyasetçileri ve siyaseti güvenilmez bulduğu görülür. Güvenin gerilediği görülse de medyanın etkisi tartışma konusu olur. Medyada çıkan olumsuz haberler yurttaşlar arasında “medya yorgunluğu” yaratır.

Televizyonun yaygınlaşmasıyla yurttaşların medeni olmayan siyasal eylemlere fazla maruz kalması ve siyasal kurum tahminlerinin gerilemesine yol açmasını da “video-yorgunluğu” (Robinson) olarak tanımlanır. Küçük ama etkili bir akademisyenler grubu ise Inglehart medya haberlerindeki artışın yöneten ve yönetilenin arasında daha güçlü bağlantı yarattığı, sivil katılımı artıran “verimli döngü” olarak savunur. Veriler, siyasal olarak katılımcı insanların medyaya fazla dikkat sarf ettiğini gösterirken, siyasal enformasyon giderek skandal siyaseti koşullarından geliyorsa, bu enformasyona maruz kalmış siyasal sistemi baltalar.

Skandal siyaseti medya üzerinden işliyor, televizyon üzerinden medeni olmayan söylemin siyasetçiye güveni azalttığı, medeni söylemin de güveni artırdığı öne çıkar. Başlıca haber kaynağı televizyon olan insanların siyasal skandalların haberlere konu olması medya ortamında daha büyük etki doğurur. Skandalların kamuoyunun hayalgücünü ele geçirebilmesi için bireyler hakkında yaygın olarak sahip olunan fikirlere ters düşen bilgilerin yaygınlaşması gerekir. Yani, Arjantin halkının yüzde 96’sı hükümetin yolsuzluk için de görüyor ise Arjantinde’ki silah skandalı dikkat çekemez.

İnsanların şüphelerini doğrular, dolayısıyla algılanan yolsuzluk, “yolsuzluğun sıradanlaşmasına” yol açar. Buna da Waisbord “skandal yorgunluğu” der, skandalların yenileyici, dönüştürücü gücünü azaltır.

ABD’de 1980-2004 arası farklı ideolojik görüşler arasında benzer örüntüler göstermesinin, yani; belirleyici olanın skandal siyasetinin ideolojik bağlamı olması, Amerika’da 9/11 sonrasında temelden değişir. Hükümete güven muhafazakârlar arasında tırmanıp, ideolojisi olmayanlarda biraz artmış, liberaller ve ılımlılar arasında keskin iniş göstermiştir.

Bu Başkan Bush’un, Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluktan aldığı desteğin sıradan insanlar için Washington’daki hükümete “güven anlamının siyasallaşması” göstergesi inancıdır. Dolayısıyla medya siyaseti kutuplaşmayla, siyasal güveni olumsuz etkileme eğilimindeyken, hükümete verilen destekle, skandalı propaganda olarak kenara bırakır. Medya kuruluşları skandalların duyurulmasıyla kurumların meşruiyetlerini yitirmelerinde kendilerine düşen rolü oynarken, kendi meşruiyetlerini kaybetme riskine girerler.

Medya kurumuna güven 1973-2000 arasında yüzde 21 geriler.

Kaynak: “İletişim Gücü”, Manuel Castells.