Yazımın başlığı, Kora Yayınlarınca yeni yayımlanan iki şiir kitabının adı…
Kargapazarı Dağları… Ben o dağları öyle iyi bilirim ki… Erzurum ovasına İstanbul yönünden (yani batıdan) girdiniz mi sağınızdaki sıradağlar Palandöken’dir, solunuzdakiler Kargapazarı Dağlarıdır. Erzurum Ovası biter, Deveboynu ve Hamamderesinden Pasin Ovasına geçersiniz ama bu iki sıradağ sağlı sollu sürer gider.
Fırat’ın en büyük kolu Karasu, Kargapazarı Dağlarından Doğar, Palandöken’se Aras’ı besler durur, sonra da yola vurur Kars’a doğru.
Ve Kargapazarı Dağlarına ilişkin olarak bir de kaybettiğim bir iddiam vardır hiç unutmam. Babam dedi ki bir gün Kargapazarı Dağları, Palandöken’den yüksektir.
-Nasıl olur baba, Palandöken’den nasıl yüksek olur? Ben ki Palandöken’in en yüksek tepesi Büyükejder’e defalarca çıkmışım, oradan Kargapazarına doğru bakmışım, görmüşüm ikisinin de yüksekliğini.
-Yüksektir oğlum, sen bana sor, ben Dumlu’ya bağlı Köşk köyünde yaptım askerliğimi, Kargapazarı Dağlarında kış tatbikatı yaptık, az daha donuyordum. Oranın yüksekliğini bilirim ben.
Ben yine itiraz ettim. Babam:
-Git atlasını al gel, dedi.
Aldım, geldim ve fena halde bozuldum, evet, Kargapazarı yüksek…
Eveeet, sevgili Günova Sepin şairimiz. Kargapazarına ilişkin dizeleriniz beni bu anılarıma ve birikimime götürdü.
“Yaz bir gün yatağını toplar/Rüzgârın ekşi sütü/Tütmeye başlar tepelerde./Kar ilkin geceyi örter/Yaz başında/Çiçeklerini toprağa çileyen/Son ağaç kapadığında gözlerini/Serçeboğazından Pasinler’e/Kurtlar/İner.”
Evet Serçeboğazına da gitmişim, oradan Pasinler’e inmişim… Bu dizeler benim için çok anlamlı. Ya bu dizeler, sözü bağlayan dizeler, onların da iletileri bir hoş eder oraları bilenleri:
“Kargapazarı Dağlarından/kalırsa belki/bir türkü kalır bize/bu uzak dağlardan/kemikleri kalın köylüler/beyaz bir gecede/masallara yakın inerler/Kargapazarı Dağlarından.”
Bu betimler destan, coşku, anılar canlandıran ve hüzün de…
Şairimiz Günova Sepin, izlere çok önem veriyor, arıyor izleri, izlere düşüyor, izlerden anlamlar, iletiler ve imgeler çıkarıyor.
“Tas tas dökülen/yalanların içinde/Her gün daha çok benziyoruz/eskittiğimiz izlere”
O izler geçmişi de kurcalattır elbette:
“Geçmişin koynundan/uzanıp da baktım/olanlara olacaklara/Tepelere kar tutmuş/Biri ölmüştü.”
Evet ölümü sorgulamak, şairlerin çok yaptığı… Günova, yaratılışın gizlerine de gidiyor, oraları da kurcalıyor, Yaratanı çamurlu elleriyle yakalıyor.
“Kırmızı bir çiçeğin türküsünü duymak”… Bu da şairimizin ilginç söyleyiş ve imge dağarından…
58’inci sayfadaki son kümeyi çok beğendim; imge ve dizem bakımından üst düzeyde ve buna karşın kolayca kendini el verir nitelikte, bu da esin ve emek açısından bence değerli.
Evet Günova Sepin’in şiirlerini Berfin Bahar Dergisinden bilirdim, şimdi derli toplu karşıma geldi. İyi şair… Kendini aşacağına, imge, dil, izlek olarak değişik şiirsel açılımlara varacağına inanıyorum, kutluyorum.
Şimdi gelelim Artvin Karanfili’ne…Şair Erbay Kara, Ardahan ve Artvin coğrafyasından sesler, ışıklar, anılar, özlemler getiriyor bize, doğa lirizminin hoş örneklerini sunuyor.
O coğrafya benim de tanışımdır, Erbay Kara’yı en iyi anlayanlardan biri olmaya da adayım.
“Kafkasör Yaylasında harfana kurulur/Şal-çuha tulum çalınır/Bulut pusa/Pus sise/Sis güneşe durulur/Horon, deli horon, Atabarı kol kola sarılır.”
Bunları bilenlere, görenlere, görüp de anı biriktirenlere neler anlatır neler bu dizeler, bu dizlerin içine neler doldurur Artvinliler neler!...
Erbay’ın coğrafyasına sevgisi Cin Dağı kadar, Ulgar kadar, Sahara kadar ulu ve Çoruh kadar, Kura kadar coşkulu, alıp götürücü. Şairimizin dinden doğmayan, içinden doğan kutsamaları var dağlara, çamlara, ırmaklara.
Gözü karalık, özveri, inandığına güçlü bağlılık, yılmazlık, çok çekmişlik sızıyor Erbay Kara’nın dizelerinden:
“Lise caddesi/Lise caddesindeki ölü/Bir kara Eylül/Bir kanlı tırpan/Doğup büyüdüğüm şehir/Benim şehrim/Şehr-i Ardahan
İki kolumda iki jandarma/Bir hayli hırpalanmışım.”
Ve çiçekler… Artvin Karanfili, Yusufeli Tütüyesi… Tütüyeyi ben baharda Yusufeli’nin komşu ilçesi Tortum’un dağlarında görmüştüm. Uğur sayardı yöre halkı tütüyeyi, değerli sayardı, yere atmazdı asla, toplar, koklar, suya kordu solmasın diye, değerli insanlara da tütüye derlerdi.
“Tut ellerini Macahel’in/Karagöl’de sırtını yasla/Köknar ve kızılçam ağaçlarına/Bir Artvin karanfili tak yakana/Uzat sevgiline/Gör ne kadar büyükmüş/Ol kara sevda”
Hadi merak edin şimdi Artvin Karanfilini, çağrıştırdıklarını, büyüsünü, kokusunu…
“Davet” şiirini çok sevdim sevgili Erbay.
“Şimdi tam zamanıdır/Dünyanın en güzel gökkuşağına/Dünyanın en güzel kalemiyle/O en güzel sözcüğü yazmanın”
Yazmışsın. Ama 10 ve 11. Sayfadaki gibi taşlama türü şiirlerin oldukça zayıf, dile de dikkat edilmemiş “galibiyetiniz mükemmelmiş” gibi. “Yenginiz yetkinmiş” neden denmesin ki, Öz Türkçesi her zaman daha güzeldir ve vurucudur. Dilde böylesi tutumlar almak önemlidir.
Evet, sevgili Erbay Kara, şiire devam, ama daha çok yırtarak, yazdıklarını beğenmeyerek devam, dile dikkat ederek devam… Hadi uğur ola!