Delilerin De Harman Oldugu Yerdir YozgatDr. Hazık derlermiş Yozgat’ta ona. Hazık, eli uz, işinin ehli hekimlere yakıştırılan bir sıfat. Hazık’ın asıl ismi Mehmet.

Sultan Abdülaziz’in hekimliğine yükselecek kadar bilgili ve deneyimli.

Küçük yaşlarda da delice işleri olurmuş, pencereden aşağı işermiş sözgelimi. Ne var ki asıl delilik, soyaçekim yoluyla gelen delilik, onu 35-40 yaşında yakalıyor. Ussal dengesi bozulunca Saray seferber oluyor. İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelere yollanıyor. Çare yok. “Bir de Amerika’ya gitsin” diye düşünülüyor. Duyuyor bunu Hazık, “Bir hekim kendini iyileştiremiyorsa, şuraya buraya gitmenin bir anlamı yoktur” diyor ve gitmiyor.

İşte tam bu sıralarda Sultan Abdülaziz’in öldürülme olayına adı karışıyor. Yozgat’a sürgün ediliyor. O Yozgat’a geldiğinde iki Ermeni hekim görev yapıyor orada, halk çok memnun değil onlardan, Hazık geliyor ve halkın sağalma umudu oluyor.

Hazık’ın sağlık konusunda yazılmış pek çok makalesi ve bir de kitabı olduğu yolunda ciddi savlar var. Sıtma üzerine yazdığı bir makalesini emekli ilköğretim müdürlerinden Yılmaz Gürsoy okumuş ve bunu kayda da geçirmiş.

Ve Hazık son yıllarında iyice deliriyor, çırılçıplak gezmeye başlıyor Yozgat sokaklarında.

Yeğeni Galip ve Galip’in çocukları da delirenlerden. Soyaçekimsel bir durum: Belli bir yaşa gelince ussal denge bozluyor.

Ya ondan öncesi? Ondan öncesinin öğrenince daha çok üzülüyorsunuz: Sözgelimi Galip, mezun olduğu Yozgat Lisesinde Fransızca öğretmenliği yapmış, sonra deliriyor, kayboluyor ortadan, bir yakını İstanbul sokaklarında don-gömlek ve perişan bir durumda buluyor onu.

Galip’in; adları Hayati, Zeki, Hulki ve Kelami olan dört oğlu var. Bu dört kardeş 18-20 yaşlarına dek çok zekiler, olağandışı bir durum ve davranışları yok. Ama sonra hepsi deliriyor. Deliren başlıyor çırılçıplak gezmeye sokaklarda. Hiçbirisi evlenmediği için, soyaçekimsel delilik onlarla son buluyor.

Bu kardeşlerden ikisinin delilik hallerinden de örnekler verelim:

Kelami’yi askere çağırıyorlar, elinde celple gidiyor askerlik şubesine şöyle diyor: “Ben Atatürk’üm beni nasıl bu rütbesiz askerlerin arasına alırsınız?” Şube reisi, Kelami’nin delilik durumu ve derecesini belirlemek amacıyla akıl hastanesine gönderiyor.

Ve Hulki… O us dışı olmadan önce sıra dışı… Nasıl sıra dışı anlatacağız ama, önce İngilizlerin Hintlileri kobay olarak kullandığı acımasız bir uygulamadan söz edeceğiz. Hindistan’ı alınca İngilizler, Hintli çocuklara zorla logaritma ezberletmeye başlıyorlar. Çoğu başaramıyor, çıldıranlar oluyor, çok az sayıda çocuk bu sınavı geçiyor, onları da alıp İngiltere’ye götürüyorlar, okutuyorlar, yararlanıyorlar onlardan.

Oysa Hulki, Yozgatçasıyla “Hulgu”, akıllı yıllarında logaritmayı ezberleyivermiş birden, neden ezberlemiş, neyi kanıtlama amacındaymış, bilmiyoruz. Delirme belirtileri başlayınca da Kur’an’ı ve pek çok hadisi ezberlemiş Hulgu. Zamanın müftüsü camide vaaz verirken ayağa kalkıp ona şöyle bağırmış: “Ben buradayken ne sen ne de herhangi bir kimse ne müftülük yapabilir ne de hocalık, in oradan aşağı.”

Cemaat dışarı atmış Hulki’yi.

Hulki büyük bir bakır kazana buz doldurup içine girer saatlerce kalırmış.

1994 yılında 36 yıl kaldığı akıl hastanesinde ölmüş.

Yozgat, yiğidin harman olduğu yer kadar, delilerin de harman olduğu yer. Delisi pek çok, Yozgat delileri hakkında yazılmış bir de kitap var: “Delisinden Velisine Yozgat”, yazarı Yusuf Karakaya.

Peyami Safa “Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur, aptallık var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok” der.

Yozgat’ın delisi çok ama aptalı pek yok. “Mazisi şanlı delileriyle” övünebilir Yozgat.