Gazeteci kardeşim sevgili Orhan Bozkurt’un ilk kitabı. Kitap Sarayı Yayınları…

İmzalı olarak adresime gönderdi kardeşim, önce çok teşekkür…

Ve şimdi nalına mıhına kitap hakkındaki görüşlerim:

Sen yazarsın Orhan, gazeteciliğin 5N 1K daracıklığını çoktaan aşmış, özüne özgü üsluplu, farklı ve özgürce bakabilen, karşıt değerlendirmelere, diyalektik yönteme açık bir yazar.

Bu özelliklerinden dolayı yazdıklarını kitap olarak yayımlamana çok sevindim, takdirle ve alkışla karşıladım.

İlk kitabının konusunun “Erzurum” olmasına ise üzüldüm.

Evet Erzurum’a da yer yer acımasız eleştiriler yöneltiyorsun. Ama bu, Erzurum bağımlılığı, Erzurum odaklı bakmak her konuya, bunu senden beklemezdim.

Yerel hamaset ve yerele sığınma bitmeli artık, önce Ulusal (hatta evrensel) sonra yerel olmak gerek.

Bu bağlamda çok çarpıcı bir örnek vereceğim sevgili Orhan: Feridun Andaç, Erzurum’da doğdu, iyi bir kitap okuru ve resim meraklısı idi. Kendini geliştirdi ve sonunda büyük şehir edebiyat ve sanat çevreleri onu alıp kabul etti.

Sevgili Andaç, yıllar sonra Erzurum’a tekrar geldi, yeniden yaşadı bazı olguları ve “Kar Masalları” adlı harika bir kitap yazdı.

Ne dendi övgüyle? “Feridun Andaç, Erzurum’u yazmış.”

Feridun Andaç Erzurum’dan çıkmadan Erzurum’u belki daha da iyi yazardı, ama onu kim duyardı ki?

Önsözünde “Bu satırlar susarak bitmeyecek bir derdin sesidir” diyorsun. Öyle ise konuşayım, yazayım.

Elbette öyle olacak, ama köşe yazılarıyla. Kitaba gelince duracaksın.

110 ve 110’inci sayfada adını geçirdiğin kimselerin adları hep geçiyor, bana göre onlar artık birer fosildirler. Fosillerle uğraşmakta yarar yoktur. Ha, bu fosillerin içyüzünü ortaya dökebilirsin, yazılmamışı yazabilirsin, bence Erzurum’a en büyük iyilik de odur.

119. sayfada “Biat Kültürü”nü işliyorsun sevgili Orhan, yazdıklarının çoğuna katılıyorum. Sayfanın altında da bir silüet koymuşsun. Bu silüet bana; minare, kubbe ve kümbet fotoğrafları çekip, bunları sanatsallık ve Erzurum aşkına dinbaz çevrelere yutturan birinin fotoğraflarını çağrıştırdı. Yeri gelmişken bu çağrışımın arasını da açayım azıcık: Erzurum’a bu dini ögeler simge olabilir, bu doğrudur. Ama hep bunları öne çıkarmak ve dayatmak biat ve itaat kültürüne yol olur. Bunun en iyi sen bilmelisin sevgili Orhan, insan ve günlük yaşam nerede?

128. sayfada Gülahmet Türküsünün ikinci dizesini yanlış yazmışsın “Al kınalı parmağında gülüm var” olacaktır.

“Bayrakçı Necati Bey (Süleyman Necati) ve Atatürk hakkındaki aktardığın anı öyle değerli ki, o anıdan yeri geldiğince (ömrüm olursa) ben de yararlanacağım.

Eveet, Nazım’dan çok alıntı yapmışsın değerli Orhan. Ben de birkaç alıntı yapıp yazımı bitireyim:

“Kitap rüzgâr olmalı, perdeyi kaldırmalıdır/Kitap kamber tayı olmalı Şah İsmail’in/Seni sırtına alıp/Devlerin üstüne saldırtmalıdır.”

“Davası olan kitap, kavgası olan kitap demektir. Kavgasız kitap hareketsiz kitaptır, hareketsiz kitap ise ölüdür.”

“İsterdim ki ben/bir kitap bekçisi olayım/camları güneşli bir kitap evinde./Duyduğum zevklerin en doyulmazıdır/yıldızlı cenup denizlerinin alevinde sabahlar gibi/sevilen bir kitap başında sabahlamak”