ETRAK-I Bİ İDRAK (ALGISIZ TÜRKLER)

“Etrak-ı bi idrak" (İdraksiz Türkler) nitemi, Hoca Sadeddin (d.1536-ö.1599) tarafından Anadolu illerinde yaşayan kavrama gücünden yoksun Türkler tümcesinde kullandıktan sonra, yüzyıllarca Koçi Bey vs. ve giderek 1923'te Vahdettin tarafından bütün Türkler için kullanılmıştır.”(1)

Osmanlı döneminde Türk, işte böyle idrakten (algıdan) yoksun olarak görülüyordu, … Hani o ünlü veli padişah dedikleri II. Beyazıt (Sofu Beyazıt) var ya, o da aynı kafadaydı:

“Değme etrak’ ne bilsün gam-ı aşkı adli
Sırr-ı aşkı anlamağa haylice idrak gerek.”
(II. Bayezıd - Adlî)
(Türkler ne anlar aşkın gamını Adli / Aşkın sırrını anlamaya epeyce algı gerek.) 

O algı da Türk de yokmuş, olmazmış.

Divan-ı Hümayun kâtibi Hafız Hamdi Çelebi'nin şiirinin tamamı Türk’e hakaret üstünedir. Bu şiirin yalnızca bir kümesini sunalım:

“Devr idelden beri şahım eflâk 
Zem olur âlem içinde Etrak 
Vermemiş Türk'e hüda hiç idrak 
Akl-ı evvel de olursa bibâk 
Oktul-üt Türke velevkâne ebâk 
Dedi ol kân-ı kerem, Şah-ı celâl 
Türk'ü katleyleyiniz kanı helâl” (2)

BİZDE “ALGISIZ TÜRK”, OYSA MISIR’DA “KİTABÜ’L İDRAK” YAZILMIŞ TÜRK DİLİ ÜSTÜNE

Nedir Kitabü’l İdrak? “Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin (ö. 745/1344) Türkçe kaleme aldığı sözlük ve gramer kitabı.

Başlangıçta Kıpçaklar’ın, daha sonra göçlerle Türkmen unsurların yoğun biçimde yaşadığı Memlük Devleti’nde iktidarı elinde bulunduran unsur Türk olduğu için Memlük sarayı Türkçe’nin edebî bir dil olarak geliştiği merkezlerden biri haline gelmiştir. Türkçe’nin yönetici sınıfın dili olmasının doğurduğu ihtiyaçlar ve Memlük Devleti’nin kültür politikalarının sonucunda bu merkezde Türk dilinde telif ya da tercüme edebî, dinî ve ilmî eserler verilmiş, çeşitli sözlük ve dil bilgisi kitapları hazırlanmıştır.

Ebû Hayyân’ın, tam adı Kitâbü’l-İdrâk li-lisâni’l-Etrâk olan eseri bu yolda yapılan çalışmaların başta gelenlerindendir. Kitâbü’l-İdrâk daha önce telif edilmiş, kelime listelerinden ibaret bazı eserlerden farklı olarak Mısır’da konuşulan Türkçe’nin teorik gramerini ortaya koyan, günümüze kadar gelmiş en eski tarihli eserdir. Ebû Hayyân’ın faydalandığı Beylek el-Kıpçâkī ile (XIII. yüzyıl) bu zatın çağdaşı olan İmâdüddin Dâvûd b. Ali b. Muhammed el-Verrâk el-Mısrî’nin kaynaklarda adı geçen Türkçe’ye dair dil bilgisi kitapları bugün mevcut değildir.

712 (1312) yılında Kahire’de Molla Sâlih Medresesi’nde tamamlanan Kitâbü’l-İdrâk Türkçe-Arapça sözlük ve dil bilgisi olmak üzere iki bölümden oluşur. Müellifin eserinde “Türkî” olarak adlandırdığı bu dil Oğuz özellikleri taşıyan bir Kıpçak diyalektidir. Kelime başındaki y-/c- nöbetleşmesinde y- fonemi tarafında olmakla Batı Kıpçak ağızları arasında bulunur. Ebû Hayyân, zaman zaman “Kıpçâkī” ve “Türkmânî” adını verdiği ağızları tefrik ederek onların özelliklerine de temas etmiş, o dönemde Mısır ve Suriye bölgesine Türkmen boylarının ve daha az sayıda diğer Türk unsurlarının göçleri devam ettiğinden yer yer bunların dil özelliklerinden bahsetmiştir: Türkistan dili, Hârizm dili, Tatar, Bulgar, Toksuba dilleri gibi. Ebû Hayyân, eserini yazarken eski yazılı kaynaklar yanında Kahire ve çevresinde yaşayan Türkler’in sözlü verilerinden de faydalanmıştır. Bilhassa kelimelerin anlamlandırılmasında bilgisine güvendiği, ana dili Türkçe olan kimselerin şahitliğine başvurduğunu zikretmektedir. İsmini sıkça andığı hocası Şeyh Fahreddin Divriğî, Mevlâ Tâceddin ve Sencer ed-Devâdârî, Ebû Hayyân’ın sözlü referansları arasında yer alır.

Büyük Arap gramercilerinin klasik dönemde Arapça dışında bir dille ilgilenmeleri sıkça görülen bir durum olmadığından Ebû Hayyân gibi tanınmış bir dil âliminin Türkçe’ye dair sadece biri günümüze kadar gelebilmiş eserler kaleme almasının sebebi tartışılmıştır. Mecdut Mansuroğlu bunu Mısır’daki Türk hâkimiyetinin doğurduğu tabii bir Türkçe öğrenme ihtiyacı ile açıklar. Giuliano Lancioni’ye göre Kitâbü’l-İdrâk Memlük yöneticilerinin, Arap kökenli Mısır ulemâsı arasında yaygın olan Türkler’in vahşi ve kaba, dillerinin de dikkate alınmaya değmez bir dil olduğu -dolayısıyla Türk asıllı Memlük yönetici sınıfının meşruiyetini yargılayan / tehdit eden- anlayışına karşı geliştirdikleri kültürel politikaların bir sonucudur. Buna göre Türkler’in erdemlerini öne çıkaran eserler de ortaya konulmuş olup Kitâbü’l-İdrâk’in teorik dil bilgisinden oluşan ikinci kısmı, Türk karşıtı Mısırlı ulemâya Türkçe’nin de en azından Arapça kadar yetenekli bir dil olduğunu ispatlamaya yöneliktir. Bunun yanında Memlük Devleti’nin bu kültür politikasının sürekli olmadığı ve Kitâbü’l-İdrâk’in takipçisinin bulunmadığı görüşü de doğru değildir. Zira müellifi bilinmeyen et-Tuhfetü’z-zekiyye fi’l-lugati’t-Türkiye büyük ölçüde Kitâbü’l-İdrâk’in takipçisi olarak kabul edilebilir. Eserin müellifi Ebû Hayyân’ı kaynak olarak zikrettiği gibi kitabın muhtevası da Kitâbü’l-İdrâk ile bazan bölüm başlıklarına kadar hemen hemen aynıdır (Ermers, s. 29, 48-49).”

1) https://x.com/cengizozakinci/status/1301589334777266176/photo/1
2) Mehmet Ali Ayni- Tarihte ve Türklerde Din ve Milliyetçilik/Kurtuba Kitap