Her yıl, geleneklerimizi ve paylaşma duygumuzu yaşatmak için kurban kesmek sadece bir ritüel değil; aileler, komşular ve uzaklardaki ihtiyaç sahipleri etrafında birleşerek insanlık bağlarını güçlendiren anlamlı bir paylaşımdır. Ancak 2025 yılında, bu kutsal ritüelin arkasında yükselen yüksek fiyatlar sadece cebimizi değil, ruhumuzu da yaralıyor. 

Ankara Ticaret Borsası verilerine göre, dana karkas etin kilogram fiyatı 491,29 TL iken, kurbanlık hissesi almak isteyen vatandaşlardan kişi başı 20.000 TL ile 30.000 TL arasında ödeme yapmaları bekleniyor. Kişi başına düşen et miktarı yaklaşık 23–27 kg olduğunda, kilogram başına ödenen fiyat 950 TL ile 1.100 TL arasında değişiyor. Bu durum, dini bir ibadetin yerine getirilmesi sürecinde ekonomik zorluklara yol açtığını ve dini inançların ticari kazanç için kullanıldığını gösteriyor. 

Karkas etin kilosu 491,29 TL iken, toplu kesimlerde maliyetlerin düşmesi beklenir. Ancak fiyatların 950 TL ile 1.100 TL arasında seyretmesi ibadetin ruhuna zarar veriyor ve toplum vicdanında derin yaralar açıyor. Kasaplarda kuşbaşı etin kilosu ise 750 TL. Bu fiyat farklılığı nereden kaynaklanıyor? 

Vicdan, inançtan bağımsız, insanın içindeki doğruyu yanlıştan ayıran sessiz pusuladır. Bir davranış sadece dinî bir zorunluluk olduğu için otomatik olarak ahlaki olmaz. Ahlak, vicdandan doğar. Vicdan yoksa inanç da kolayca istismara açık hale gelir. 

Bin bir zorlukla biriktirilip, yıllardır özlemle yerine getirilmek istenen bu ibadet, artık ticaretin soğuk ve acımasız oyunlarına kurban gidiyor. Kişi başına düşen et miktarı azaldıkça, ödenen fiyat katlanıyor. Bu sadece ekonomik dengesizlik değil, aynı zamanda ibadetin ruhuna saplanan derin bir hançerdir. 

Dini vecibemizi yerine getirirken vicdanlarımız ağır bir yük hissediyor. Vicdan, insanın en derin yerinde yanan, doğru ile yanlışı ayırt eden sessiz bir ateştir. Vicdan yoksa, ne kadar yüksek sesle inandığımızı söylesek de o inanç kolayca suiistimal edilir. Bu yüzden ahlak sadece bir emir değil, yüreğin çağrısıdır. İnsanlık bu çağrıyı duymazsa, toplumun temelinde çatlaklar oluşur. 

Hükümetin piyasaya müdahale edip fırsatçılığın önüne geçmesi sadece ekonomik bir zorunluluk değil, toplumsal vicdanın korunmasıdır. Çünkü her fahiş fiyat artışı, ailelerin kurban ibadetinden vazgeçmesine, çocukların paylaşma ruhundan mahrum kalmasına yol açar. Tarım ve Orman Bakanlığı gibi kurumların etkin denetimi yalnızca fiyatları değil; etin kalitesini, hijyen koşullarını ve tüketicinin haklarını gözetmelidir. Ancak ne yazık ki, bu koruyucu önlemler bazen yetersiz kalmakta ve halkın güveni zedelenmektedir. 

Vicdan sadece dışarıdan gelen kurallarla şekillenmez. Vicdan, insanın içindeki ışık, bir yoldur. Birey olarak bizlerin de sorumluluğu büyüktür. Haksızlıklara karşı susmamak, doğru bildiğimizi cesaretle savunmak ve bilinçli tüketici olmak vicdanın sesine kulak vermektir. Bu belki küçük bir adım gibi görünür, ama her bilinçli tercih toplumun geleceğine umutla bakmamızı sağlar. 

Zor zamanlarda vicdanın sesi çoğu kez kısılır. İşte tam o anlarda, o sessiz çağrıyı duyup ona kulak vermek gerekir. Çünkü gerçek değişim içimizde başlar. Birlikte yürüdüğümüz bu yolda, hakkaniyeti savunarak, adil davranarak hem kendimizi hem toplumumuzu iyileştirebiliriz. 

Unutmayalım: Kurban sadece etten ibaret değildir; o, merhametin, dayanışmanın ve paylaşmanın simgesidir. Fiyatların yükselmesiyle sadece cebimiz değil, bu kutsal değerlerimiz de zedeleniyor. Bu yüzden sorunun kaynağına bakmalı, vicdanımızı dinlemeli ve el ele vererek hakkaniyeti korumalıyız. 

Çünkü kim kazanırsa kazansın, en büyük kaybeden vicdanını susturan toplum olur.