AŞK BİR GÖZ ALGISI MI?
Fizikötesine inanmıyorum "Göz" dışında, gözde maddeselliğin dışında bir çekicilik, bir büyü var. Aşk da gözden başlıyor genellikle. Göz önemli bir algılama organı, onsuz algılama “olamaz”a yakındır. Aşk da öyle, o da gözle algılanıyor büyük ölçüde.
Tam burada “gözü düşmek” deyimine değinmek gerek:
“‘Gözü düşmek’ salt aşkı çağrıştıran bir deyimdir. Göz düşer, düştüğü yerde kalır. Çünkü artık ondan gözünü alamazsın. O uzaklaşsa bile gözün arar durur onu, görmek hep görmek, hep ona bakmak ister. Aşktır bu işte.
Göz ve aşkın ilişkisi böyle bir ilişkidir. Ve gönül de sanıldığı gibi kalpte değil, gözdedir, göz görür, gönül sever.
Göz olmadan sevmek de olmaz.”(1)
Aşk’a bir “göz algısı” da diyebiliriz.
SİNEMA BİR GÖRSEL ALGI SANATIDIR
Görsel idrak ya da algı, ne demektir acaba, önce ona bir bakalım:
“Duygu insanda oluşmadan önce duyularla algılanan bir malzeme gibidir. Bir düşüncenin oluşabilmesi için öncelikle bilişsel bir süreç yaşanması gerekmektedir. Bilişsel süreci ilk adımı algılama ile başlamaktadır. Algı, gelen bilgileri işleyerek belirli bir yapı ve organizasyona sokma işlemidir. Duyular yoluyla gelen uyarıcıların getirdiği bilgi ve veriler çeşitli biçimlerde işlenip depolanır, ancak bu işlemler olurken özetleme, sınıflama ve indirgeme gibi süreçler söz konusudur. Görme ve algılama görsel algının temelini oluşturmaktadır. Bireyin seçme yaparak görme işlemini gerçekleştirmeye başlaması anından itibaren görsel algı süreci başlamıştır. Bir yapıtın algılanmasında görme en önemli duyudur. Bireyin yapıtı görmesi ve gördüğü yapıtın bilincine varması, yapıtın birey tarafından algılanmasında önkoşuldur. Birey, nesneleri, şekilleri, renkleri algılarken öncelikle bir bütün halinde görsel olarak algılamaktadır.
Bir metnin anlaşılmasının ilk basamağı olan okuma, görsel algıyla gerçekleşmektedir. Okuma, basılı sözcükleri duyu organları yoluyla algılayıp bunları anlamlandırma, kavrama ve yorumlamaya dayanan zihinsel bir etkinliktir.”(2)
Ve sinema… Görsel algının harman olduğu sanat… “Film sanatı gözlenen kendine has özellikleri, estetik olarak dönüştürerek gerçekliği tekrar inşa eder. Bu dönüşüm, görsel tasarım ile gerçekleşebilir. Biçim gerçekliğin estetik olarak çekici tasarımlar ile tekrar oluşturulması ile ilgilidir. Görsel iletişim (renk, ışık, kompozisyon, gibi birçok estetik çekici tasarım unsurları) Sinema biçimi ile sağlanır. Biçimci yaklaşım gerçekliğin bir yorumudur. Biçimci yaklaşım, öznel olarak belirli düşüncelerin, duyguların, fikirlerin ve anlamların film teknikleri ile yansıtılmasıdır. Yönetmen Bir görünüşün kendine has özelliklerini film biçimi ile yorumlar ve tekrar sunar. Görsel olarak tekrar inşa edilen gerçeklik, gerçekliği aşmayı ve yeni bir gerçeklik yaratmayı amaçlar. Böylece dramatik yoğunluk ve ifade güçlenecektir. Güçlü görsel ifade ile içeriğin uyumu, anlamın zihindeki etkisini artıracaktır. Etkili Biçim için ise algılama süreci önemlidir. Zihin görsel bilgiyi nasıl alır, işler, yorumlar ve anlamı bunlardan alır.”(3) Senaryo, dekor, plato, sahne, müzik, çekim, ışık, kostüm, afiş; bunların hepsinde ileti, simge ve imge yanında algı baş rol oyuncusu gibidir. Ve şarad, yani “simgelerle tanımlanan bir düşüncenin izleyiciye iletilmesi. Gerçekte bu düşünce sözle karşılıklı konuşma ile de izleyiciye iletilebilir. Ama şarad da aynı düşünceyi simgelere dayanan görüntülerle izleyiciye anlatmaktadır.”(4) İşte bu görsel algının en belirgin durumlarından biridir.
GÖRMEZ'İN “GÖRSEL İDRAK” TEPKİSİ VE ÇÖZÜMÜ
Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "görsel idrak", yani "görsel algı"dan yakınmaktaydı katıldığı bir televizyon programında.
Görmez'e göre, görsel algı, medya eliyle çekiciliğini kullanarak aklını çeliyor insanların, inancını zedeliyor, kendine bağlıyor düşünsel olarak, herkes oradan verilenlere eğilimli oluyor.
Görmez Efendi yakındığı bu konunun çözümünü de veriyor, gelgelelim önerdiği çözüm bilimsel değil, dinsel. Akademisyen olmasına karşın, din dışında düşünemiyor. TV 5'deki programda önerdiği çözüm "hayâ" ve “hayâ üzerine hadisler”. Yani utanma duygusu ve eylemi. Yani görsellere; ekranlara ve medyalara gönüllü olarak gözünü yummak, din dünyasında yaşamak, dinsel algılarla yetinmek, ötesine taşmamak.
Kendi medyaları da var bunların, fakat o "hayâlı medyalarına" güvenemiyorlar. "Hayâsız görsellikle" savaşım için, gelsin kısıt, yasak, örtme ve gizleme. 21'inci yüzyılın büyük iletişim devrimi ile baş edecekler bu yolla, sözüm ona.
Taliban rejimi gibi bir rejim olursa belki olur o dediği Görmez'in, yani o yol, yol değil. Çözüm doğru algı için algının yukarıya yazdığımız sözcük anlamı ve bilimsel anlamına uygun biçimde insanları, kitleleri donatmak, aydınlatmak, onlara suyun gözelerini gösterip, tattırmak gerekir.
RESİM SANATI, ALGI VE BETİLER
“Resim sanatına özgü bir terim olan yanılsama ‘resimsel yapıtta yer alan betilerin gerçek dünyadaki nesne ve gerçeklikler olarak tanınabilmesi’ anlamına gelmektedir. Betiler, gerçekliklere gönderme yapan sanatsal ögelerdir; onları gönderme yaptıkları gerçeklikler olarak kavramak ancak yanılsamanın varlığı halinde olanaklıdır. Dolayısıyla yanılsama ‘gerçekliğin sanat yapıtında yeniden üretilmesi’ demektir ve çoğunlukla üç boyutlu olan gerçek varlıkların iki boyutlu yüzey üzerinde betimlenmesini sağlamaktadır.
Arnheim, duyusal algılamanın hatırlatma, düşünme ve öğrenme gibi zihinsel işlemleri de içerdiğini vurgulayarak aklın ve duyguların bütünlüğünü ortaya koymuştur. Buna göre görsel düşünme ve görsel algılama; hayal etme ve çizme sürecini açıklamaktadır.”(5)
1) Cazim Gürbüz-Aşka Zum/Kora Yayınları
2) Nuray 3.Karakaya-Şiir Algısı/Kriter yayınevi
3) https://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12397/9760
4) Mahmut Tali Öngören-Senaryo ve Yapım/Alan Yayıncılık
5) Nuray 3.Karakaya-Şiir Algısı/Kriter Yayınları