Bayburt Demirözü... 4-5 yaşlarındayım... Dedem Şevki Efendi kafayı çekmiş, hafiften şarkılar mırıldanıyor, birden Fikriye Neneme (babamın üvey annesi) sesleniyor:

"Gel buraya söyle bu şarkıyı."

Hangi şarkıyı mı? “Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türk'ün bayrağına."

Fikriye Nenem ne bilsin onu, zaten sesi de çok kötü, şarkıyı katlediyor "Aman herif ben beceremirem" diyor ama dedem ısrarlı. Ev kalabalık, halalarım, amcalarım gülüp duruyorlar.

Ben "Çırpınırdın Karadeniz'i" Balkan ve 1. Dünya Savaş gazisi, Bakû ve Batum'u görmüş dedemden işte o gün duymuştum ilk kez. Sonra üniversite yıllarımda o şarkının sözlerinin Azerbaycanlı talihsiz şair Ahmet Cavad'a ait olduğunu öğrendim. Ahmet Cavad'ı da, başka şiirlerini de öğrendim. "Yurdu Gitmiş Bir Yiğidin Payına" adlı öykümde Ahmet Cavad da vardır.

O öyküden bazı satırlarımı sunayım ilginize:

“Yıl 1992... Azerbaycan'ın başşehri Bakü'de Azatlık Meydanı'ndayım. Hazar'ın tam karşısında ilginç mimarili o kamu binasının eskiden Lenin heykelinin bulunduğu balkonumsu çıkıntısında göndere çekilen Azerbaycan bayrağının Hazar'dan esen Hezri yeliyle azgın azgın dalgalanışını seyrediyorum. Üç renkli bayrağın renk şeritleri sanki kulaç atan üç yüzücü. Batıp çıkıyorlar. Kırmızı yüzücün göğsünde ay ve sekiz köşeli yıldız var, bir görünüp bir kayboluyor.

Bu bayrak Resulzade'nin ‘Bir kez yükseldi mi bir daha inmez’ dediği, Elçibey'in yeniden yükselttiği bayrak. Resulzade 28 Mayıs 1918'de kurmuş bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'ni. 27 Nisan 1920'de yıkılmış bu Cumhuriyet. Tam 72 yıldır ne bu cumhuriyet vardı ne de üç renkli bayrak. 72 yıl sonra, 28 Mayıs 1992'de Resulzade ve cumhuriyeti yine dillerde, üç renkli bayrak yine gönderde.

Ben de buradayım... Bütün bunları düşünürüm, yaşarım, duygulanır ve mutlanırım da, yâdıma Tahir Bey düşmez mi? Düşer.

Ruhlar yeryüzüne inerlermiş belli günlerde. Eğer bugün inme günüyse, Tahir Bey'in rûhu kesinlikle buradadır. Bu bayrağı selamlayıp ‘Çırpınırdın Karadeniz bakıp Türk'ün bayrağına’ şarkısını söylüyordur benimle birlikte. Yanında mutlaka bu şarkının sözlerinin sahibi, şehit-şair Ahmet Cevat vardır. Ahmet Cevat olur da, biter mi bayraklı şiirler? Bitmez elbette. Hele şu iki dörtlüğü pek coşkulu ve içten söylerdi Tahir Bey. Bir de Ahmet Cevat'ın yanında söylesin de, görsün o şehit-şair, şiirinin nelere kadir olduğunu:

‘Türkistan illeri öpüp alnını
Söylüyor derdini sana bayrağım.
Üç rengin aksini kuzgun denizden
Armağan yollasın yare bayrağım.

Göğsümde tufanlar geldim ileri
Öpüm gölgen düşen mübarek yeri
Allah'ın yıldızı o güzel peri
Getirdin gönlüme sefa bayrağım.’

Artık o müzmin hüzün yoktur Tahir Bey'in yüzünde. Hasreti bitmiştir, bahtiyardır bu vuslatla. Ömür boyu gülmemiş bir adamın bahtiyarlığını böylesine duyumsamak nasıl bir bahtiyarlıktır, bilseniz...”(1)

Ama şimdilerde ben artık Çırpınırdın Karadeniz'i dinlemiyorum, dinleyemiyorum. Öyle çok istismar edildi, öyle ağızlara düştü ki, ben ağzıma alamıyorum. Öyle gerçekler çıktı ki ortaya, Karadeniz artık çırpınmıyor benim içimde.

Ve Şevket Süreyya Aydemir geliyor bu bağlamda hep yadıma.

Şevket Süreyya Aydemir "Kaybettiğim en değerli şeyi, kendimi buldum" diyordu.

Yazgım bire bir benzemese de, yaşadıklarım, yanılgılarım, yoldaşlıklarım ve yarışlarım Şevket Süreyya Aydemir'e çok benziyor. Ve bu ülkede Şevket Süreyya Aydemir'i en iyi anlayanlardan birisi benim, çünkü ben de yarım yüz yıldır suyu arıyorum.

Buldum mu? Buldum, Aydemir'in bulduğu suyu.

PETROL VE ZENGEZUR RÜŞVETLERİ

Hep yakınır bize anlatırlardı gençlik yıllarımızda, Resulzade’nin Müsavat Partisi yanlılarının çocukları olan Azeri kökenli arkadaşlarımız:

“27 Nisan 1920’de Sovyet Ordusu, Azerbaycan’ı işgal ettikten sonra, petrol tankeri olarak kullanılan trenler petrol yükleyerek Moskova’ya hareket ettiler. Ve dendi ki “Bu petrol Azerbaycan işçi sınıfının Lenin’e armağanıdır. O gün bugündür Moskova petrolümüzü çekip alıyor elimizden, Azerbaycan bağımsız olsa neler olur neler…”

Azerbaycan bağımsız oldu, Batı Emperyalizmi Karabağ sorununu açtı başına Azerbaycan’ın, topraklarının yüzde yirmisini işgal ettirdi Ermenilere. Ruslar da bu işgalde Ermenilerden yana olmuştu, çünkü Ruslar Azerbaycan’dan kovulmuştu o sıralarda.

Derken Elçibey geldi, emperyalizm iç karışıklıklar çıkardı, Elçibey’de bunları okuyacak algı, devlet yönetecek birikim yoktu, sonunda koyup kaçtı.

Geldi Haydar Aliyev, aslında getirildi, ABD ve Batı emperyalizmi ondan yanaydı, Türkiye, İsrail ve Rusya onu istiyordu.

Geldi ve dedi ki “Azerbaycan’ın başına petrolü hep bela olmuştur, bundan sonra petrolü Azerbaycan’ı koruyacak.”

Nasıl mı? Dünyanın en büyük petrol şirketleri Bakû’ya çağrıldı, hepsine petrolden hisse verildi. Rusya ve Türkiye de payını aldı. Ve İsrail… Onun derdi Bakû-Tiflis-Ceyhan Petrol Botu Hattı idi. O da oldu elbette. Böylece İsrail’in petrol ihtiyacı karşılanmış oluyordu.

Böylece Azerbaycan “cici çocuk” oldu.

Karabağ geri alınırken, İsrail Azerbaycan’a neden destek oldu, “Ermeni Soykırımı olmuştur” diyen Batılı ülkeler, neden sessiz kaldılar, Rusya neden Azerbaycan’dan yana oldu dersiniz?

Petrol petrol petrol!

Şimdi dönelim başa, ne oldu Sovyetler Birliği yıkıldı, Azerbaycan bağımsız oldu, petrol senin mi oldu?

Azerbaycan halkı, şimdilerde o petrolden ne kadar pay alabiliyor, gidin araştırın.

Ama Azerbaycan’da Türkiye’den desteklenen Turan çığlıkları atılıyor biliyor musunuz?

“Hedef Turan, rehber Kur'an” sloganlarının yanına “made in Turan” markası konuluyor.

Pek cafcaflı sloganlar ve büyülü algılar…

Büyüsü çoktaan bozuldu oysa ki, slogandan öteye de gidemedi, gidemeyecek.

Şimdi bana çok kızacaklar birileri ama Turan tarihte bir kez gerçekleşti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin bünyesinde ve onun orak-çekiçli bayrağı altında. Bütün Türkler değilse bile, Türklerin dörtte üçü, bir olmuştu o birlik içinde.

Ve biz aldandık, ben aldandım, o Sosyalist Turan'da, yaşayanlara "Esir Türkler" dedim (dedirttiler), onları kurtarma derdine düştüm.

Biz geç dönüş yaptık, bakınız Mahir Çayan, Aclan Sayılgan’a neler anlatmış: “1963 yılında ‘Türkçü-Turancıydım’. Sonra baktım, Türkçülük diye söylenenler, vatan-millet-sakarya edebiyatından öteye gitmiyor, literatürleri son derece yetersiz.”

Ama vazgeçmeyenler var. İşte 14.06.2024 tarihli bir haber: “Bakü’de düzenlenen Türk Devletleri Ekonomi Forumunda, Kazakistan ve Azerbaycan tarafından geliştirilen ‘’MADE İN TURAN’’ markasının tanıtımı yapıldı. Konunun temmuz ayında düzenlenecek TDT Devlet Başkanları zirvesinde gündeme getirileceği ifade edildi.”

Getirildi mi, yapıldı mı? Nerdee, kocaman bir Acem palavrası, kimse ciddiye almadı bu tasarımı, unutulup gitti pek çok girişim gibi. Ama o Türkî devletler Kıbrıs Rum Devleti’ni apar topar tanıdılar çıkarları için KKTC’yi görmezden geldi, tehlikeli buldular.

Ve gele gele geldik nereye? ABD Başkanı Trump, Paşinyan ve Aliyev’i ABD’ye ayağına çağırdı:

“Anlaşacaksınız, Zengezur’a gelince orasını da 99 yılığına bize kiraya vereceksiniz, biz orayı yönetiriz, paramızı alırız, siz de artık kavga etmezsiniz.” dedi.

Dedi… İkisi de mutlulukla kabul ettiler, Zengezur koridorunun bundan böyle Trump Koridoru olarak anılacağını ve Trump’ı Nobel Barış ödülüne aday göstereceklerini söylediler.

Peki şimdi sorgulayın kendinizi, özeleştiri yapın dürüstçe, hani diyordunuz ya “Namussuz Stalin, Nahçıvan’la Azerbaycan arasında bulunan Zengezur’u elimizden aldı, Ermenilere verdi.”

Şimdi Trump çok mu namusluca hareket ediyor?

Ohooo ben de neyi soruyorum, bakın Türkiye’deki Turancılardan birisi neler yazmış:

"Hayırlı olsun
Selam olsun Türk yurtlarına
Turan Elleri'nin Bozkurtlarına"

Tarih bilmezsen, günceli kavrayamazsan, sorgulama yeteneğin yoksa böyle dersin işte.

Tarih bilirseniz Abdülhamit’in de 93 Harbi sonrasında Kıbrıs’ı İngilizlere kiraya verdiğini bilirsiniz.(2) Bu kiralama daha sonra oraya çökme biçimine dönüştüğünü de bilirsiniz. İşte o zaman Zengezur’un 99 yıllığına ABD'ye verilmesini daha iyi kavrarsınız.

Orası artık bir ABD eyaletidir, bilgisi ve algısı olan bunu böyle anlar.

Haa, sahi siz zaten ABD Turancısıydınız, hatta Fethullah Turancısıydınız, Amerikan uşaklığı sizi rahatsız etmez...

Karadeniz Cirpinmiyor Artik Icimde Petrol Zengezur Ihaneti Ve Turan

1) Cazim Gürbüz-Nikolay’ın Av Köşkü/Sone Yayınları
2) 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında ağır bir yenilgiye uğrayan Osmanlı İmparatorluğu, Ruslara daha fazla ödün vermemek amacıyla, İngilizlerin Kıbrıs’ı kiralama isteğini kabul etti. Ada 92.799 sterline 4 Haziran 1878 tarihinde Birleşik Krallığa kiralandı.