Osmanlı Devletinde yedek subaylar, medrese mezunları arasında yapılan sınavla seçilirdi. Erzurum’da yapılan ve çok az kazananı olan sınavı başarıp, tabur imamı olarak Harb-i Umumi’ye katılan Ahmet Hasbi Efendi, Kop cephesindeyken asker arasında salgın olan tifüs hastalığına yakalandı ve Erzurum’un Kân köyünde hastane olarak kullanılan handa haftalarca yattı. Tüm hastalar gibi üşümemek için sırt sırta verdiği asker arkadaşı bir gün ölünce, artık bir saniye durmak istemediği han hastaneden taburcu olmak istedi. Hava değişimi için, katır sırtında Kop dağını aşarak evine vardığında, iki ayağının tüm parmaklarının donarak çoraplarının içine döküldüğünü dehşetle gördü. Komşuları Anzerlilerin Firdevs hanımın ilaçlarıyla iyileşip, kısa sürede Kop cephesindeki birliğine geri döndü.

Bir akşam subay arkadaşlarıyla, cephede yaptıkları çay kaçamağında yakalandıkları Binbaşı Deli Halit Bey’in hışmından kurtulmasına vesile olacaktı parmaksız ayakları. Ömrü boyunca hafif öne eğilir gibi yürümesine sebep olan bu ayaklarla, daha yolun başlarında arabalarını yerli dolandırıcılara kaptırdıkları için yaya olarak yüzlerce kilometre yol yürüyecekleri 1916 yılı seferberliğinde; Sivas’a kadar muhacir gidip, yine yaya olarak iki yıl sonra Bayburt’a geri döneceklerdi.

Eski devletten kalan İdadi Mektebi’nin Ulum-ı Diniyye muallimi iken, Mahmut Kemal Yanbey ile Bayburt Cumhuriyet İlkokulunu kurup, müdürlüğünü (Başöğretmenlik) yapan, Şair Zihni İlkokulunu da aynı ekiple kurduktan sonra; 1928 harf devriminde yeni harflere geçişi de kendi bulduğu yöntemle başaran Ahmet Efendi ve birkaç arkadaşı, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın bahsettiği, Cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu’da eğitim-öğretimi yeniden başlatan az sayıdaki "cephe artığı" aydınlardandır.

1930 yılına gelindiğinde Mehmet Hocaoğlu’nun Demet Mecmuasında yazdığı gibi; "yeni cereyanlara uymuyor’’ diye Pulur’a tayin edildi, Pulur (Gökçedere) İlkokulunu kuran ve 1933 yılında emekliliğini istedikten sonra, ölünceye kadar  Şingâh Camii fahri imam-hatipliği ile birlikte, şimdi mahalle odası olan kısımda talebe okutan, ismi gibi Hasbî, Ahmet Efendi’yi bugün 18 Haziran 2021'de Bayburt çarşısında yine yâd ettik.

26 Aralık 1955'te vefat eden Ahmet Hasbi Efendi’yi tanıyanların en gencinin yaşı artık yetmişin üzerinde. Onun hakkında son işittiklerim, kendisini çok iyi tanıdığını söyleyen, ilim sahibi rahmetli Kıvırzıvır Mehmet Efendi’nin büyük oğlu, terzi Mustafa Kahveci’nin saat kulesi karşısındaki dükkânında anlattıkları oldu.

Mustafa Kahveci, Şingâh mahallesinden terzi Mustafa Kiki’nin yanına küçük yaşta çırak girip meslek sahibi olmuş. Şingâh imamı Ahmet Efendi’nin sık sık uğradığı, sonradan Erzurum’a nakledilen o dükkândaki lezzetli sohbetlerin çoğunu hatırladığını söyledikten sonra, beklemeden ilk aklına geleni anlattı:

- Bir gün, terzi Mustafa Usta; "Hocam, işi kavuşturamadığımız için bazen müşteriye yalan söylemek zorunda kalıyoruz, başka çare bulamıyoruz, ne yapalım" diye aklını hep kurcalayan soruyu sordu. Hoca’dan yumuşak bir cevap bekliyordu ama Ahmet Efendi, "-Olmaz söz verdiğiniz günde teslim etmeniz lâzım" cevabını verdi.

Mustafa Usta, "-Ne etsek iş her zaman dediğimiz günde bitmiyor’’ gibi mazeretler söyleyince Ahmet Efendi tebessüm ederek; "Çok görmemek lâzım, sizin Piriniz de sözünde durmamıştır" dedi.

Mustafa Kahveci’nin anlattıklarında geçen "Terzilerin Piri"nin kim olduğunu dükkânda bulunanlar biliyordu, bilmememi cahilliğime saydım, araştırdım:

Şit peygamberin torunlarından, kendisine otuz sühuf kitap verilmiş olan, Kur’an'da dört ayrı ayette anılan İdris Peygamber; Babil veya Mısır’da yaşamış. Eski Yunan ve daha sonraki filozofların onun kitaplarından faydalandığı rivayet edilir. İdris aleyhisselam; kalem ile yazan, iğne ile elbise diken ilk insan ve "terzilerin piri" olarak bilinir; insanlara son Peygamberin vasıflarını, Nuh Tufanı’nı, Allah'ın emirlerini bildirmiş. İlk yazan insan olduğuna ve Sümerler yazıyı MÖ 3200'de bulduklarına, Nuh Tufanı çivi yazılı belgelerde MÖ 2650'lerde geçtiğine göre, Hz. İdris’in milattan önce üç binlerde yaşadığı tahmin edilebilir.

Sağlam kaynaklardan aktarılan, Hz. İdris ve Azrail’in meşhur kıssası şöyle:

Azrail Allahın izniyle İdris aleyhisselam ile sohbete gider, Hz. İdris’in isteği üzerine ona ölümü, cehennemi, cenneti gösterir. Cenneti gösterirken Azrail ona; "Cennete girersen çıkmak istemezsin, çıkacağına söz vermelisin" der; İdris aleyhisselam çıkacağına söz verir. Birlikte gezdikten sonra cennetten tam çıkarlarken o esnada, "ayakkabılarımı unuttum" bahanesiyle tekrar cennete girerek bu defa cennetten dışarı çıkmayacağını söyleyen İdris Peygamber, Allahın izni ile kıyamete kadar cennette kalır ve hayatta iken cennette kalan tek kişi olur.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.