Mustafa Amca, yeni bir Tanbûr yapmıştı. Bu sazda hiç benzerlerinde bulunmayan bir özellik vardı. Sapın içi boydan boya boşaltılmıştı. Usta, usanmadan yarı yuvarlak keski ile sapın içini oymuştu. Bunu yaparken bir taraftan da içinden konuşuyordu: "Acaba Lâvtaların da sapını oyarak mı yapsam?" Çünkü Lâvta sazının en zayıf yeri sapıdır. Ne kadar sert ağaç olursa olsun, zaman içinde lâvtanın sapı mutlaka atar. Ustasını bulmak da büyük meseledir.

Mustafa Amca şöyle düşünmüştü. Aynı kalınlıktaki demiri bükmek kolaydır. Ama aynı kalınlıktaki boruyu bükmek zordur, âlet yardımıyla bükülebilir. Bu içi boş tanbûr sapı, hiçbir zaman çalışmaz. Üstelik tanbûrun tekmesinde hâsıl olan seslerin bir kısmını alıp, sapın içinde dolaştırır ve hiç duymadığımız, eninler (titreşimler) duymak nasibolur.

Mustafa Amca hem çalışıyor hem de çok keyifleniyordu. Bir ara duygularını daha kuvvetli yaşamak için, Tanbûrî Cemil Beyin Pesendide Taksiminin hânelerini mırıldanmağa başladı. Bir ara söylendi:

"- Hadi bakalım Alaca Kız, çabuk bit de Pasandide'yi nasıl söyleyeceğini görelim?"
Mustafa Amca yerden göğe kadar haklıydı. Hiç bir saz yapımcısı, saz tezgâhtan inmeden sesinin ne olacağını kestiemez. Saz biter. Birkaç usta dener ona göre fiyatı tayin edilir. Bu çeşit çalgılar, camekâna da konmaz. Müşterileri daha tezgâhta iken tâlip olurlar.

Mustafa Amca, imzasını da saza koymuştu. Bu hiçbir lütiyenin düşünemiyeceğı başlıbaşına bir hâtıraydı. Ahşaptan yaptığı bir bilyayı  oyuğun içine yerleştirmişti.

Saz, sağa sola eğildiği zaman bu tahta bilya yuvarlanıyor, hafif bir de ses çıkarıyordu.
...

Son kirişi de bağladıktan sonra, sazını boydan boya bir güzel sildi. Taburesine oturdu. Kendi açtığı bağa mızrâbını parmaklarına yerleştirdi.
Pesendide Taksiminin aklında kalan kısımlarını çalmaya başladı. O kadar kendinden geçmişti ki, kapıdan giren ve sessizce baş ucuna dikilen üç kişiyi çok geç farketti.
-Kolay gelsin usta!

Sesi duyar duymaz Mustafa Amca irkildi. Tabûrunu koruyarak ilerledi:
-Üstadım Cemil Bey, hangi rüzgâr attı böyle?
- Bu Tanbûrî Hikmet Bey, yeğenim. Bu da Refik Bey, o da talebem. Bu günü sana tahsis ettik.
- Şeref verdiniz Cihan Bestekârı üstadım. Bir emriniz var mı?
- Var sonra söylerim. Daha evvel şu tanbûrunu merak ettim.
- Az evvel bitti. Alaca Kız.
- Demek ismi de var.

Mustafa Amca Alaca Kızı Cemil Beye takdim etti. Cemil Bey, iç cebindan bir deste nızrap çıkardı. Sarı dalgalı birini seçti. Tanbûru alıp tabureye oturdu. Tanbûru çalış şakline getirince sapın içindeki tahta bilya yuvarlandı. Sesi Ustaya sordu.
-Üstâdım, bu tanbûrun sapının içi boştur. Belirtmek için bir tahta bilya yaptım. Hareket ettikçe yuvarlanıyor
- Ben de elime aldığım zaman hafif bulmuştum. Demek sapın içi boş olunca tanbûr yarı yarıya hafifliyor? Bilir misin Mustafa Usta? Azerî Saz şairlerinin sazlarının saplarının içi oyuktur. Belirtmek için tahta bilya koyarlar.
Cihan Bestekârı Cemil Bey, Mustafa Amcanın meftun oılduğu Pesendîde Taksimini icrâ etmeğe başladı.
İzmit Körfezinin dalgaları hareketlendi. Dağların vâdileri sanki indi kalktı. Kuşlar sustu. Rüzgârlar bir süre sessizliğe büründüler. "Tanbûrî Cemil Bey, yeni tanbûrla Pesendîde feryâd ediyordu." Kaf Dağından, Rümeli Vatanının köşesini bucağını dolaşıyor, ses dünyasını derleyip cem ediyordu." Mustafa Amca adetâ donmuştu. Tanbûrî Hikmet Bey dayısının ilk defa bu kadar halâvetli halini görüyordu. Cemil Bey taksimi bitirdi. Hikmet Beyle, Refik Beyin yüzüne baktı. Refik Bey, teldolaba göz atmış, kaşlarını kaldırarak içinin bomboş olduğunun işaretini vermişti.
-O zaman biraz alış-veriş yapalım. Mustafa Amca da onlara katıldı.
Önce bakkala uğradılar Mustafa Amca: "- Bu herif-i nâşeriften hiç hazzetmem ben girmeyeyim."
-Tamam Mustafa Amca biz hallederiz.

Refik Bey'le Hikmet Bey bakkala girdiler. Peynir, pastırma, sucuk, zeytin, ekmek. Bir şişe de binlik rakı aldılar.
Yandaki kasap dükkânına yöneldiler. Mustafa Amca yine:
-Bundan da hiç hoşlanmam.
-Tamam Amca sen bekle biz hallederiz.

Hikmet bey, kasaba dört kişilik pirzola yaptırdı. Nevalelerini yüklenip sazevinin yolunu tuttular. Hikmet Bey, Mustafa Amcanın üzerinde para olmadığını anlamıştı. Misafirlerini ağırlamak isteyen dünya ustası parasızdı. Onun için esnafa kabahat buluyordu. Bu adam, istese yaptığı sazlardan binlerce altın kazanır. Kahrolası paraya hiç önem vermiyordu ama, işte lâzım oluyordu menhus!
...

Hikmet Bey, çilingir sofrasını düzenledi. Önce Cihan Bestekârının kadehini doldurdu. Refik Bey rakı içmiyor su ile iktifa ediyordu.

Yemeğin sonlarına doğru Cemil Bey, yeğenine dönerek, "-Tanbûru sen de dene, karşıdan sesini duymak istiyorum. Hikmet Bey, Üçüncü Selimin Şevkefzâ şarkısının aranağmesini ve ikinci güftesini hem okudu hem de çaldı.

Ey serv-i gülzârı vefa
Niçin ettin bize cefa
...aman aman
Unutuldu hayal oldu
Ettiğimiz zevk u safâ
...amaan aman

Gel güzelim zevk edelim
Etme bana cevr ü cefa.
.

Elâ gözlüm mestânedir
Âşıkına dostanedir
Bilmez misin halim benim
Bu tegâfül canâ nedir
...amaan aman

Gel güzelim zevk edelim
Etme bana cevr ü cefâ.
...
Cemil Bey Mustafa Amcaya dönerek:
- Usta sapın bu boşluğu, saza iki avuç daha ses katmış emin ol.
- Teşekkür ederim Üstadım. Teveccüh buyurdunuz.
Refik Bey de Alaca Kız'ı çaldı. O da Cemil Beyin Güftesi Leylâ bin Osman'ın olan Şehnaz şarkısını okudu.
Feryâd ki feryâdıma imdad edcek yok
Efsus ki gamdan beni âzâd edecek yok
Te'sir-i muhabbetle yıkılmış müteellim
Vîrâne dili bir dahi âbâd edecek yok
Yârâb ne için zâr-ı Nigâr'ı şu cihanda
Nâ şâd edecek çoksa da dilşâd edecek yok
...

İsmi şimdilerde birkaç kişinin hatırından geçen Mustafa Amca, toparlanan Cemil Bey, Hikmet Bey, Refik Beyi uğurlamaya hazırlandı. Haydarpaşa treninin saati yaklaşıyordu.

Bu arada, Mustafa Amca tanbûru kılıflamış, dostları ayrılılarken:
-Cemil Bey bu sazı sizden sonra kimseye gösteremem. Ellemelerine bile tahammül edemem. Kabul buyurursanız, Alaca Kız'ın nerede olduğunu bilirim. Lütfen beni kırmayınız, kabul ediniz. Cemil Bey, gülerek kabul etti.
...

Mustafa Amca sazevine dönünce masasının üstündeki mızrapları koyduğu kutunun içinde, beş tane Reşat Altını gördü. Mustafa Amcanın gözleri doldu:
"-İlâhi Cemil Bey. Sen hazinelere lâyıksın bir tanbûrun lâfımı olur?"
...

Yıllar sonra Alaca Kız, Dünya Bestekârı Cemil Beyin oğluna, Mesut Cemile intikal etti. O da babasından kalan bu büyük hâtırayı, Cemil Beyin sol eli demek olan Necdet Yaşar'a hediye etti.
Necdet bey, sazı bir yayında kullanmak istedi. Fakat teknisyenler, sık sık bant kaydını durdurdular. Tanbûrdan gelen bir tıkırtı kaydı bozuyordu. Necdet Bey tanbûrunu değiştirdi. Yayın aksamadan bitti. Hemen sazı Kadırgadaki Ziya Usta'ya götürdü. Ziya Usta bilyayı çıkardı.

Bu Ziya Usta'nın bir özelliği de 1916'da vefat eden Cemil Bey'in, Fatih Camii'ndeki cenaze namazına katılan 13 kişiden biri olması idi.

Alaca kız, dünyaya geldiği zaman mikrofon icad edilmemişti...

Ağustos / 2020
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.