Geçtiğimiz cumartesi akşamını hayatım boyunca hatırlayacağım. Önce saatlerce yol katederek Bayburt'un Bayraktar Köyü'nde inşa edilen müzede köylülerin hazırladığı birbirinden leziz yemekleri yedim. Sonra köy muhtarının evine konuk oldum. Pazar sabahı yer sofrasında en lüks brunch'lara taş çıkartan bir kahvaltı ettim. Aylardır hazırlıkları yapılan Baksı Müzesi'nin açılışına davet edilince aldı beni bir telaş. Doğu'nun imkansızlıklarına inat, sanatın kalesi misyonunu yüklenen müze neler vaat ediyordu?

Aylardır hazırlıkları yapılan Baksı Müzesi'nin açılışına davet edilince aldı beni bir telaş. Doğu'nun imkansızlıklarına inat, sanatın kalesi misyonunu yüklenen müze neler vaat ediyordu? Projenin sahibi, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Dekanı Prof. Hüsamettin Koçan'ın emekleri karşılığını bulacak mıydı? Onlarca sanatçının biraraya gelerek İstanbul'da açtıkları sergi işe yaramış mıydı? Kafamda bağdaştıramadığım iki kavram, müze ve köy; belleğimdeki Doğu imajı, kalabalık bir grupla çıktık yola. İlk durak Erzurum'du. Daha önce bir haber sayesinde keşfettiğim şehirdeki kısa molanın ardından bizi bekleyen uzun yolculuk için otobüslere bindik ve Bayburt üzerinden Bayraktar Köyü'ne doğru hareket ettik. Gün ışığında köy meydanını fotoğraflama hayalleri kurarken, uçsuz bucaksız dağların arasında hava kararmaya başlamıştı bile.

Uzay mekiği

Üçbuçuk saatlik yolculuğun ardından Bayraktar Köyü'ne ulaştık. Bizi hemen müze alanına götürdüler. Ancak hava karanlık ve yapı alışılmışın dışında olduğundan, karşımda hayallerimin çok ötesinde bir görüntü duruyordu: Uzay mekiği! Baksı Müzesi karanlıkta ilginç damı ve camlarıyla uzay mekiklerini andırıyordu. Küçük bir şokun ardından kendimi müzenin alt katındaki geniş salonda buldum. Buraya bizim için uzun bir yemek masası kurulmuş, masanın üzerine, köylülerin günlerce uğraşarak yaptıkları envaı çeşit yemekler dizilmişti. Lorlu dolma ve katmerle kendimizden geçtik.

Grup ikiye ayrıldı. Geceyi misafirhanede geçirmek isteyenler ve köy evine konuk olmayı tercih edenler. İkinci şıkkı tercih ettim ve kendimi muhtarın evinde buldum. Benimle birlikte gruptan dört kişiyi de misafir eden Muhtar Nabi Özçelik, bizi önce ayrı bir kapıyla girilen misafir odasına aldı. Meğer her evin konuklar rahat etsin diye düşünülen, ayrı girişli bir odası olurmuş. Vakit geceyarısını geçtiği halde uyuyan çocuklar uyandırıldı ve ev halkı bize "hoşgeldin" demek için toplandı. Kısa bir sohbetin ardından muhtarın eşi Fatma Hanım, sakız gibi çarşafları çıkardı, yer yatakları yaptı.

Çoruh manzaralı

Kısa bir uykunun ardından dinç bir şekilde uyandım. Oturma odasına geçtiğimde karşımda inanılmaz bir yer sofrası duruyordu. Mısır unu ve peynirden yapılan kuymaktan yöreye özgü fasulye turşusuna, çeşit çeşit kurabiyelerden köy peyniri ve köfteye kadar onlarca çeşit kahvaltılık özenle sofraya yerleştirilmişti. Unutamayacağımız bir ziyafet çektik.

Kahvaltının ardından sıra gezinin amacı olan müze açılışına geldi. Köylüler bizi bir traktöre bindirdi ve müze alanına doğru yola koyulduk. Vardığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu. Günün aydınlanmasıyla birlikte kendimizi masallardaki gibi bir manzaranın karşısında bulduk. Uçsuz bucaksız dağların arasında kıvrıla kıvrıla akan Çoruh Nehri, ağaçlar ve rengarenk tarlalar. Yöreye özgü giysiler içinde onlarca kadın, folklor kıyafetli çocuklar ve gençler meydanda toplanmış, döner tezgahları kurulmuştu. Açılış konuşmalarının ardından danslar edildi, şarkılar söylendi ve Bayraktar Köyü gençlerinin çalışıp para kazanacağı, birbirinden güzel sanat eserlerini oluşturacağı çalışma atölyelerine ve müzesine kavuşmuş oldu.

Şaman geleneği

Baksı, Kırgızca Şaman demek. Bayraktar Köyü eski Şaman geleneğinden geliyor. Halk arasında varolan ve yakın tarihe kadar sürdürülen gelenekler, köyün şaman kültürü üzerine kurulu bir geçmişi olduğunu gösteriyor. Müze projesinin mimarı Prof. Hüsamettin Koçan ve eşi Oya Koçan iki senedir her fırsatta Bayraktar'ın yolunu tutuyor. Amacı, sanatı merkezden dış bölgelere taşımak. Yüksek sanat kavramının egemenliğini yıkmak istiyor ve halk sanatlarının da yaşatılması gerektiğine inanıyor. Müzenin yaşaması için geçtiğimiz martta İstanbul'da açılan "Şaman Güncesi" adlı sergi, iki sanatı birleştirme açısından önemli bir sembol görevi görüyor. Hüsamettin ve Oya Koçan, projeyi başarıya ulaştırmak için tüm imkanlarını ve dostlarını seferber ediyor. Müzede her türlü ayrıntı düşünülmüş. Misafirhane 24 yatak kapasiteli. Mekan üç ayrı bölümden oluşuyor: Bayburt Evi, Kıraç Ev ve müze. Sanatçıların eserleri sergi salonlarında sergilenecek, köylüler çalışma atölyelerinde üretim yapacak. Misafirhaneden iki hafta önce başvuran her sanatçı faydalanabilecek.

26 Eylül 2004 / Akşam

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.