Toplum menfaati için fedakârlık yapmayı öne çıkaran gelenek ve inançlar, savaşların yıkıcı etkileri gibi sebepler; Osmanlı Devletinin, ekonomiyi her şeyin üstünde gören Avrupa devletleriyle rekabet etme şansını azaltan sebeplerdendir. 1800'lü yılların sonları, Osmanlı Devletinin dış borcunun ödenmeyecek duruma geldiği yıllardır.

Aslında on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı sınırlarında; dokumacılık gibi, İran rekabetiyle geliştirilip daha çok Ermeni tebaanın uğraştığı ipekçiliğin yanında dericilik ve  debbahlık, halıcılık  gibi daha çok el becerisi ve kas gücü isteyen sanatların ürünleri dünyanın her yerinden rağbet görecek kadar gelişmişti. Afyon yetiştiriciliği, madencilik, orman ürünleri istihsali, pamuk ve koyun yünü yetiştiriciliği yine Osmanlı Devletine gelir getiren ve dünyanın çeşitli yerlerine ürün ihraç edilebilen faaliyetlerdi.

Milat öncesi tarihlerden beri madenleri bilinen Anadolu’nun, Niğde, Ergani, Gümüşhane, Sivas, Giresun, Kığı gibi maden alanlarında bakır, gümüş, altın, demir gibi madenler çok miktarda çıkarılıyordu. Halep, Sivas, Isparta, Hereke, Manisa’da  dokunan halılar, Mardin, Musul, Bağdat gibi yerlerde üretilen pamuklu bezler, deri ürünleri çok gelir getiren, ekonomiyi zenginleştiren mamullerdi.

Hızla sanayileşen Avrupa ülkeleri bu devirde pazar arayışı içindeydi. Büyük Osmanlı Devleti bu ülkelerin hedefindeydi. İstanbul, İzmir, Selanik, Trabzon, Samsun, Beyrut başta olmak üzere gelişmiş Osmanlı limanları ve şehirleri, sanayileşmiş Avrupa ülkelerinin gözlerini kamaştıran ticaret merkezleriydi. 1820'den sonra İngiltere Osmanlı parası ile ilgilendi ve değerinin hızla düşmesine sebep oldu.

Osmanlı, harici ve dahili ticareti devlet tekelinde (inhisar) ve devlet kontrolünde yapıp, dış ticarete %3 vergi  uyguluyordu, vilâyetler arasında da vergi ve iç gümrük vardı. İç gümrük: amediye, yabancı mallar: mastariye, transit mallar: mururiye adı altında vergilendiriliyordu. Avrupalılar Osmanlı pazarında rahat at oynatmak için harici vergilerin artmasını ve yabancı tüccarları verdiği dahili vergilerin kalkmasını istiyorlardı.

1826'dan sonra (II. Mahmud dönemi) yerli tüccarın korunması için ek tedbirler alındı.

1831'de yaşanan Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyanı sonunda, birkaç defa Mısır Ordusuna yenilerek, Rusya ve Avrupa’dan yardım istemek zorunda kalan Osmanlı Devleti; Rusya ile Hünkâr İskelesi anlaşmasını yaptı. Yine Osmanlı’ya yardım vaadeden İngiltere ile Baltalimanı anlaşması yapılarak her iki devlete de büyük ticarî tavizler verildi. Fransa ise Mehmed Ali Paşa’nın yanında olduğu için o yıllarda onunla bir anlaşma yapılarak yeni tavizler verilmedi.

1535 tarihinde ilk defa Fransa ile başlayıp 1580'de İngiltere’ye verilen kapitülasyon denen ticari tavizler 16 Ağustos 1838 tarihinde Sadrazam Reşit Paşa’nın Boğaziçi-Baltalimanındaki konağında İngiliz elçisi Ponsonby ile imzaladığı anlaşmayla devletin kurduğu Batılıların istemediği yed-i vahid yani tekeL sistemi ve ihracat yasakları kalktı. İngiliz tüccarlarına Osmanlı topraklarının her yerinde mal satma yetkisi verildi.

Gümrük vergileri İngiltere’nin istediği gibi düzenlendi. %3 olan ithalat ve ihracatta uygulanan gümrük vergisi ihracatta %12, ithalatta %5 e çıkarıldı. Yerli ve yabancı tüccarlardan alınan %8 iç gümrük vergisi yerlilerden alınmaya devam ederken, yabancılardan alınmayacaktı. Bu anlaşmayla çoğunluğu Osmanlı tebaasından gayrimüslimlerden oluşan yerli tüccara karşı yabancı tüccar korunmaya alınıyor, Osmanlı Ekonomisi açık pazar ilân ediliyordu.

Diğer Avrupa Devletleriyle yapılan anlaşmalarla (Alman Prenslikleri, Fransa, İspanya, İskandinav Ülkeleri) onlara da İngilizlerle aynı tavizler verildi. Bu tavizlerin benzeri Rusya’ya daha önce 1774  Küçükkaynarca anlaşmasıyla verilmişti. Bu anlaşmalar sonucunda Osmanlı devletinin korumacı sistemi çökertilmiş oldu.

Osmanlı ihraç malları artmakla birlikte bu mallar daha çok; ipek, tiftik, palamut, kök boya, buğday gibi  hammadde olduğu için  büyük gelir kaybı yaşandı. Avrupa’ya hammadde hem de gümrüksüz-vergisiz olarak satılarak, işlenmiş ürünler pahalı olarak geri alınmaya başlandı. Yabancı tüccarların istediği tarımsal hammaddeler ve ürünler demiryolu ile limanlara taşınıyordu. Osmanlı piyasası yerli üründen daha düşük fiatlı olan İngiliz ve Fransız ürünleriyle dolduğundan bu ürünlerle rekabet edemeyen Osmanlı dokumacılık  sanayisi geriledi. Tefeciler, yerel hakim güçlerle, voyvodalarla işbirliği yaparak, ihraç değeri olan malları düşük fiatla toplayıp dışarı satılıyorlardı. Bozulan toprak düzenine bağlı olarak  aşar vergisi(mültezimlik) köylüyü eziyor, köylüler göç ediyordu.19.yüzyılda Osmanlı Devleti ticarî yönden yarı sömürge denilecek duruma gelmişti.

Kaynakça

Sakıp Selçuk Günay, ders notları.
Şevket Pamuk,Türkiyenin 200 yıllık İktisadî Tarihi,
 Erdinç Tokgöz,Dergi Park,cilt 18,sayı 2.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Bayburt lu Salih 1 yıl önce

Bugün ve bugünden sonra, bu ratz hatalara düşmemek için, IMF illetine ve canlanmaya başlayan teknolojik atılımın devam ederek üsrmesini sağlamak lazım.
Yönetimsel açıdan her kafadan çıkan ortaklı yapılar karar almayı engellediği için, taviz vermeden kararlı iradeler ile başta güvenlik olmak üzere eğitimi, adalet ve iktisadi tavizlerden uzak durup, teknolojiyi daha daha ilerletmeli, kültürel kayıpları önlemek için çalışmaları yoğunlaştırmamız iyi olur diye düşünüyorum.