Möhsün öğretmen, rahmetli Muhsin Yılmaz, henüz öğretmen değilken alnının ortasında kocaman bir şiş vardı. Yaşdaşları "ŞÜŞÜK" derlerdi ona.

Alınmaz, gönül koymazdı ama bilirdim ki içten içe biraz utanıyor, biraz kahrediyor, "Galardılı" olduğu için şehre pek inmiyor, "asosyal" denebilecek bir yaşam sürdürüyordu.

Ben onu komşumuz olan akrabalarını ziyarete geldiğinde görürdüm. Mahiye Ablanın ve Yılmaz abinin amca çocukları, Mustafa Selim Yilmaz 'ın amca dediği ağabeyimizdi.

Sonra bir operasyonla "şiş"i aldırdı, öğretmen oldu,  asosyal günlerinin acısını çıkartırcasına hayata sekiz elle katıldı.

Emeklilik yıllarında, Bayburt'ta, küçük kardeşlikten arkadaşlığa terfi ettim. 

***

Bayburt'ta bir haziran günü "övle mehli" nasıl olabilir?

Dükkanlarına kapanmış uyuklayan esnaf, kahvehanelere doluşmuş gençler, cami önündeki banklara yerleşmiş, ezan bekleyen ihtiyarlar, sünepe sünepe dolaşan işsizler ve kuru ama sıcak  havadan etkilenmiş dili dışarıda, telese telese dolaşan salahana köpekler, bilirsiniz işte...

*** 
O gün çok sıcaktı, cidden bacaklarıma yapışan  pantolondan nefret ettirecek bir yaz günüydü.

Kendimi Bayburtspor Kulübü'nün 20 metrekarelik lokaline zor attım. Orası oransal olarak serin sayılırdı.

***

"Selamünaleyküm" dedim, kendimi koltuğa bıraktım, azıcık nefes aldım derken burnuma gelen nefis çay kokusuyla dirildim sanki. Möhsün Hoca kendi demlediği çaydan iki bardak getirmiş, karşıma kurulmuş ayılmamı beklemekteydi.

Hiç üstüne vazife olmamasına karşın hergün sabah erken gelip lokali açıyor, temizlik yapıyor, çayı demliyor , sporcu çocuklarla muhabbet etmek için zemin ayarı yapıyordu.

İşte o gün, ben oraya gidene kadar birkaç çocuğu göndermiş kalan dört genç takım sporcusu ile maç muhabbeti halindeydi.

Ben gelmesem üç gün usanmaz konuşurdu.

Tam orda, çocuklardan biri çay tabağındaki kalıntıyı yere boca edince fena kızdı hoca,

- Lahevle vela kuvvete... diye kükredi ve çocuğa "KAPREL" dedi, "niye yerlere tökirsen".

***
Ahaaaa, Kaprel ne vola...
Sordum kendisine,
- Anam behen gızduğı zaman Kaprel derdi. Başka bilgi yok.

Biraz araştırınca sözün aslında bir Ermeni ismi olan Gabriel'den törediğini buldum.

Efendim karşısındakine Gavur demek yerine Kaprel dermiş eskiden bazı Bayburt anaları.

İşte Kaprel sözcüğünün anlamı ve hikayesi böyle.

Bu arada muhtemelen biliyorsunuz ama hatırlatayım efendim, Gabriel, İsevilerde 
Cebrail aleyhisselamın adının karşılığı oluyor. 
Neşeli olmadı ama idare edin efendim.
İçimden muhtemelen çoğunuzun tanıdığı Muhsin Hocayı anmak geldi. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
kadir temur 3 yıl önce

abdullahoğlu sende olmasan,bayburtun anılarını kim anlatacak.bin defa tşkler.
a.kadir bayburdi,şenoalasın bayburt.
not.muhsin hocamıza rahmet diliyorum Allahtan...

Avatar
Servet ozbek 2 yıl önce

He vAllah ne güzel yazirsan, içime bı ferahlig gelir.cok sagolasan memleketimin güzel insanı..