Son yerel seçimlerde CHP’nin kazandığı kimi illerde yeni başkanlar görevlerine başlar başlamaz yakınlarını üst düzey görevlere atamaya başladılar. Bu girişimler şiddetli tepki toplayınca CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu ayıplı durumlara müdahale etmek zorunda kaldı.
Bu türedi CHP’liler, CHP’nin tarihini, Atatürk ve İnönü’yü tüm yönleriyle bilselerdi, önlerinde bir dürüstlük-doğruluk-erdemlilik-namusluluk rehberleri olurdu, asla yanlış yapmazlardı.
Biz bu bağlamda, İsmet Paşa’ya değgin iki anekdotu aşağıya alacağız, herkes hissesini alsın. Alan kazanır, partisine kazandırır, almayan kaybeder, partisini de peşinden sürükler.
KARAGÖZ GAZETESİ SATICISI KATKI İSTEYİNCE
CHP’nin bir Karagöz Gazetesi vardı, elden dağıtılır, partililer tarafından satılırdı. Halk ilgiyle okurdu.
Erzurum’da yıllarca bu gazeteyi satmıştı o adam. Hiçbir çıkarı olmadan, partisine olan inancı dolayısıyla yapmıştı bunu.
Derken, 1962 yılında İsmet Paşa başbakan oldu. Ve sonra bu Karagöz satıcısı çıkıp gitti Ankara’ya. Ankara’da neler olduğunu, 1976-1980 yılları arasında Erzurum’da CHP Merkez İlçe Başkanlığı yapan, sevgili arkadaşım, Erzurum Lisesinden sınıf arkadaşım rahmetli Baki Akçay anlatmıştı bana.
Gidiyor Karagöz satıcısı ve başbakanlıkta İsmet İnönü’nün huzuruna çıkıyor. Başbakan tanıyor onu. Soruyor ziyaret nedenini.
“Paşam, ben bunca yıl partime hizmet ettim, Karagöz Gazetesi sattım sokak sokak, kahvehane kahvehane dolaşarak.”
“Evet?...”
“Şimdi yaşlandım, partimiz de iktidara geldi… Paşam bana bir katkınız olsun…”
Paşa cebinden bir 50 lira çıkarır uzatır, 50 lira iyi para o zaman. Ama Erzurumlu şaşırır.
“Paşam ben sizin paranızı istemedim ki… Devlet kapısından bir katkı bana… ”
İnönü, sinirlenir ve der ki:
“Bak! Katkı istedin, ben de gücüm oranında sana katkıyı verdim. Devletten katkı istiyorsan devlete başvur, hakkınsa verilir, hakkın olduğu halde verilmezse, gel o zaman yanıma, vermeyenler hakkında işlem yapayım. Ben kimin hakkını kesip sana vereyim?”
Karagöz satıcısı çıkar dışarı, döner Erzurum’a.
İŞADAMLARINDAN PARTİYE PARA YARDIMI ALMAK
“Şubat 1971’de Anayasa Mahkemesi partilere hazine yardımını iptal etti. Yardım kanunu Anayasa Mahkemesince iptal edilince parti çok maddi sıkıntıya düştü. Parasız kaldı. Hiç unutamıyorum, hatta Prof. Turan Güneş (çok iyi bir avukattı), o zaman parti paraya sıkışınca acaba Atatürk’ün İş bankasındaki hissesinin gelirinden bir pay alabilir miyiz? diye araştırdı. CHP’de Atatürk için Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kadar önemlidir. Bunun için CHP Atatürk’ün İş bankası hissesi gelirinden bir pay alabilir diye düşünüyordu. Onun telaşını hatırlıyorum, ama CHP ordan para alamadı. Yani o kadar sıkıntı içerisindeydi Parti. CHP her yerden para araştırırken İnönü’nün şöyle bir müdahalesini unutamıyorum. Dedi ki; ‘Arkadaşlar tamam sıkıntıya düştük, bir yerlerden para bulacaksınız; ama sakın bir iş adamından, bir şirketten toplu bir para almayın. Gerekiyorsa birer lira toplayın üyelerinizden, bu sıkıntıyı atlatmak için ama kimseden toplu yardım almayın’ çünkü ‘Benim başımdan bu konuda çok önemli bir olay geçti, bunu bir daha yaşamak istemem dedi ve başından geçen ‘şu olayı anlattı;
‘Bir zaman muhalefetteyken yine böyle paraya sıkışmıştık. Birisi geldi bir işadamı, bize toplu bir para yardımı yaptı. Karşılığında makbuz verdik. Gel zaman git zaman derken ben başbakan oldum. Bu adamın devlete bir işi düşmüş, benden randevu istedi, verdim.
Geldi, o yardım makbuzunu önüme şöyle koydu; ondan sonra işini söyledi tabii çok mahcup duruma ve çok kötü bir duruma düştüm. Sakın böyle bir şahıstan toplu para almayın. Ben aynı durumu bir daha düşmek istemem’ dedi. Bu da İsmet Paşa’nın bize verdiği önemli bir ders, siyasette çok önemli bir olay bu. Türkiye’de siyasi partiler dışarıdaki sermayedarlarla içli dışlı oluyor, sonra da çok zor duruma düşüyorlar.” (1)
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülayim aktarıyor bu anıyı.
İsmet İnönü dışında, partisini sermayeden ve işadamlarından korumak, partisinin onurunu korumak, iktidar olunca halkın parasını işadamlarına kaptırmamak çabasında olan siyasetçi pek olmamıştır.
Bugünse hiç yok. CHP bile çoğu yerlerde müteahhit partisi…
VE ERZİNCAN’DAKİ İNÖNÜ ANITI VE HEYKELİ
Cumhuriyet, Atatürk ve İnönü karşıtları her fırsatı ve olayı değerlendirip hücuma geçiyorlar. Cumhuriyet’in ilk yıllarında dikilen kimi heykeller ise onlar için en verimli alan. Cumhuriyet kurulmuş, Atatürk ve İnönü’nün putları dikilmiş onlara göre. Oysa ki, heykel, insanlığın en kadim sanatlarından biridir; salt put amacıyla, tapınmak için yapılmaz; anmak, saygıyı belirtmek ya da sanat için yapılır. Bu gerçek, bunların bir kulağından girer, ötekinden çıkar. Çünkü kafaları Taliban kafasıdır. Afganistan’daki tarihi değeri yüksek, kocaman Buda heykelini dinamitle paramparça eden kafa.
İşte bu kafaların dillerine doladıkları Erzincan’daki İnönü anıt-heykeline ilişkin yalanlarını ve çarpıtmalarını yüzlerine çarpacağız bugün:
“Erzincan, 26 Aralık 1939'da, 32.372 kişinin ölümü ve bütün kentin yerle bir olmasıyla sonuçlanan zelzele felaketi sırasında ve sonrasında yeniden kurulmasında büyük ilgi göstermiş olan Milli Şef İnönü’ye şükran ifadesi olarak bir anıt dikecektir. Anıt, Ratip Aşir'e sipariş edildi.
Ratip, Vakıflardan izin alarak, Yeni Cami'nin arkasındaki Valide türbesinde çalışmaya başladı. Heykeli çamurdan yapacak, sonra alçıya dökecekti. Çalışmaların ilerleyip, sonuca yaklaşıldığı sırada, bir sabah atelyeye girdi ki, kocaman çamur kitlesi parçalanarak yere yayılmış! Zaman daralmıştır.
Heykelin gelişmesini Erzincan adına denetlemekle görevli bulunan Mahir Tomruk telaş içindedir.
Neyse ki, eski öğrencisi Hüseyin Özkan yardıma koşar, heykel bu sefer, alçı olarak yeniden büyütülür.” (2)
“Anıtta kaidenin üstünde ve tabii büyüklükten bir misli büyük 3 heykel. Erzincanlı bir anayı bağrına basmış ve bir elini de küçük bir kız çocuğunun omuzuna koymuştur. Sanatkâr, Paşa’nın yüz çizgileri için fotoğrafla kanaat etmemiş, o çizgileri tespit için iki defa Dolmabahçe Sarayı’na gitmişti. Bağrına bastığı genç kadına gelince, aydın ve âsil bir Türk hanımı, kimyager Mürşide Özgen modellik yapmıştır ve o figür için, şimdi film prodüktörlerinden Naci Duru’nun zevcesidir ve onun soyadı taşıyor. Kız çocuğunun yüzü, muhayyeldir.
Alttaki 3 heykel, insan vücudunun tabii büyüklüğünde, Ortada bir kadın, ‘Maderi Vatan’, Vatan Ana, sağındaki Erzincanlı erkeğe yeni kurulan şehrin anahtarını verir; soldaki erkeğe, yeni şehri kuran işçi, ameleye de bir çelenk verir.”(3)
Cumhuriyet karşıtı çevreler Erzincan’daki bu anıt heykel için birtakım sayısal bilgiler vererek karalamaya çalışmışlardır. Güya deprem için 2 milyon TL ayrılmış o günün parasıyla, bunun 200 bin lirası bu heykele harcanmış.
Bir hesap da biz yapalım 1946 yılında bir dolar=1,88 TL. 200.000 TL bakalım kaç dolar eder o günkü kurla: 200.000/1,88= 106.382 Dolar.
Bakalım bugünkü kurdan bu kadar dolar ne eder: 106.382X32=3.404.224 TL:
Peki şimdi bu anıtı dillerine dolayanlara sual edelim: Boğaz Köprüsü ve Beştepe’de sizin “Reis”inizin yaptırdığı 2 adet 15 Temmuz Şehitleri Anıtı için kaç dolar harcandı? Maliyetleri gizlidir bilen yoktur ama ben size bir ipucu vereyim; yalnızca Beştepe’deki anıt için 2017 yılında, 24 gün boyunca, her gün 500 kişi çalıştı. Asgari ücretten çalışmamışlardır ama biz öyle kabul edelim. O yıl bir günlük asgari ücret 59,25 TL, dolar kuru 3,60’tı, bölelim (59,25/3,60) 16,5 dolar eder yaklaşık. Çarpalım 24 günle 16,5x24=396 dolar bir kişinin ücreti. 500 kişinin ücreti ise 198.000 dolar eder. Bunu bugünkü kurla bugünkü paraya çevirelim: 198.000x32=6.336000 TL.
Yahu utanın be, yalnızca bir anıtınızın asgari ücretten yalnızca işçilik maliyeti bu.
1) https://www.ismetinonu.org.tr/ismet-inonuden-siyaset-dersleri-niteliginde-anilar.htm
2) Hüseyin Gezer-Türk Heykeli/Türkiye İş Bankası Yayınları
3) https://www.avnioztopcu.com/ERZiNCAN/heykel/index.htm