Bayburt Postası - Üzengili köyü… Eski adıyla Aşhanas… 1993 yılının Ocak ayında bir sabah uyandıklarında; babaların çaresizliğine, anaların feryatlarına ve çocukların çığlıklarına tanıklık edenlerin yaşadığı bir dağ köyü… 21 Ocak 1993 tarihli Bayburt Postası Gazetesi “Çığ felaketi Üzengili köyümüzü haritadan sildi, Bayburt kan ağlıyor” sürmanşeti ile bildirmişti o felaketi.
59 kişinin hayatını kaybettiği felaket sonrası bölgeye gelen dönemin Bayındırlık Bakanı Onur Kumbaracıbaşı’nın, “Üzengili köyü için ne gerekiyorsa o yapılacaktır” sözü yüreklere su serpmişti öncesinde.
Daha sonra ise her evden bir kişiye, yine Bakan Kumbaracıbaşı tarafından iş sözü verilmişti.
İşte, yaşanan acıları bir nebze olsun hafifletecek ve en aza indirgeyecek bu iki ayrı yaklaşım; o günlerin yas haberleriyle dolu olan Bayburt Postası sütunlarında, küçük birer teselli olarak satır aralarında yer alabilmişti.
Yıl 2011... Ve yine bir Ocak ayı… Felaketin ardından tam 18 yıl geçmiş, tekrar Üzengili köyündeyiz… Çığ felaketinin yaşandığı bu dağ köyünde, yaralar sarılmış, izler silinmiş fakat yürekler hâlâ buruk…
Felaketin yaşandığı o günlerde, sıcağı sıcağına "köyün yeri değiştirilsin" kararı alınmış ama yıllar sonra görünen manzaraya bakılırsa, gönüller razı olmamış... Birkaç aile dışında kimse terk etmemiş köyünü… Yerle bir olan evler, yeniden yükselmiş bin bir meşakkatle... Herkes kendi yeteneği çerçevesinde sıraya koyulup, bir işe el atmış... Yardımlaşma usulüyle evler yeniden eski haline göre yapılmaya çalışılmış. Kısacası; yaralarını yine kendileri sarmışlar...
Facia sonrası ayakta kalan tek yapı…
Eski günlere dönülmeye çalışılan köyde, Üzengili Köyü Camii ise o günün bir nişanesi olarak hâlâ ayakta. Çığ felaketi, caminin yarısını yıkmış. Bayburt taşıyla yapılan caminin yeniden onarılan kısmı göze çarparken, ayakta kalan diğer yarısı felaketin yaşandığı o günün izini sürüyor. Ve Üzengili Köyü Camii, bu görüntüsüyle o günden sonra ayakta kalan birkaç mekândan biri olarak köyün orta yerinde dikkat çekiyor.
Üzengili köyünün yarısını yok eden felaketi canlı yaşayan ve o gün çığ altında kalan kişilere ilk yardımı yapan Müslüm Karaaslan, (59) felaket anını ve sonrasını buruk bir yüz ifadesiyle anlatıyor:
“Sabah namazına kalkmıştım. Namazı kıldıktan sonra, ahıra inecektim. Pencere önünde oturmuş, köyü seyrediyorum. O sırada ortalık birden karardı. Sandım ki, evin çatısı rüzgârdan yerinden söküldü, evin önünü kapadı. Akşam namaz sonrası konuşmuştuk, çığ gelebilir diye. Rüzgâr vardı, kar tozak bir şekilde çok yağmıştı. Kelime-i şehadet getirdim ve ayağa kalktım. O sırada anam korktu, onu yatıştırmaya çalışırken ortalık birden aydınladı. Pencereye koştum ki, köyün yarısı yok. Evden çıktım. Karın altında kiminin ayağı, kiminin başı görünüyor. Şaşırdım tabi, kötü oldum. Çığ altında kalanları çıkarmaya çalıştık. Küreklerle dikkatli bir şekilde kurtarma çalışmalarına devam ettik. Devlet de, dört bir koldan yardıma koştu.”
“Sözler verildi ama...”
“O sıralarda köye gelip-giden devlet büyüğü çok oldu. Hepsi de bir takım sözler verdi. Birkaç aile Bayburt’a göç etti. İş sözü verildi, her evden bir kişi devlet işine alınacaktı. Ama bu sözler sadece söz olarak kaldı. Yerine getirilmedi. Köyümüzden toplam 5 kişi işe girebildi. Bayburt’ta köy sakinlerine 74 konut yapıldı. 20 yılda geri ödemeli. Halen ödüyoruz. O dönemde peşin para verip alanlar oldu. Kimisi de halen ev parası ödüyor. Bir evin toplam maliyeti 5 milyar (5 bin TL) oldu. Şuan o evleri daha çok çocuklarımız kullanıyor. Bayburt’ta iş bulanlar veya işi olanlar.”
Felaketin geride bıraktığı acı…
Emrah Karaaslan... 22 yaşında... Karaaslan ailesinin yaşayan 2 çocuğundan büyük olanı... Çığ felaketinde henüz 5 yaşında olan Emrah Karaaslan, felaketten sadece 1 ay önce Menenjit hastalığına yakalanarak Erzurum’a kaldırılmış...
Köyde olan 3 kardeşi ise yaşanan çığ felaketinde hayatlarını kaybetmiş... O sırada anne-babası kendisine refakat ediyormuş... Anne Ümmügülsüm Karaslan “Olaydan bir ay sonra geldim köye. 3 çocuğum, toprak altına gireli çok olmuştu” diyor.
Emrah, Menenjit hastalığında işitme duyusunu kaybetmiş. İşitmeye bağlı olarak konuşamıyor da. Kederli anne Ümmügülsüm Karaaslan, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Oğlumu hastalıktan dolayı geç yazdırdık okula. Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’na başladı. Ama Orta 2’nci sınıfa geldiğinde, yaşı 18 oldu diye okuldan çıkardılar. Milli Eğitim’e gittim, bizim yapacağımız bişey yok dediler. Ankara’dan bize yetki öyle geliyor. İstanbul’a götürmeyi düşündüm okuması için. Bayburt’ta Engelli Okulu açılınca oraya başvurduk. Hem yaşını bahane edip, hem de psikolojisi bozulurmuş diye oraya da almadılar. Ben eğitim alması için çok uğraştım ama olmadı. Şimdi ise 22 yaşına geldi. İşi yok, yılda 2 ay fidanlıkta gidip çalışıyor. Engellilere devletimiz hep sahip çıkıyor. Televizyonlarda şahit oluyoruz. Ama biz bir sonuç alamadık. Oğlumun artık sigortalı bir işe koyulmasını istiyorum. Bugün biz varız ama yarına kimin senedi var. Başbakanımıza sesleniyorum, Allah rızası için oğlumu bir işe koysun.”
SON SÖZ / Felaketin ardından toprağa verilen 59 can, köyün girişinde bir arada yatıyor. 18 yıl önce 1993 yılının kara kışını feryatlar eşliğinde geçiren Üzengili köyü; şimdi ıssız bir ortamı andırıyor... Tıpkı Bayburt gibi... Ve hayat her şeye rağmen devam ediyor.
Kış aylarını büyük şehirlerde geçiren diğer köy sakinlerinin aksine, köyde mevsimlik göç oldukça düşük. Henüz faaliyete geçmemiş ama köy halkından bir müteşebbis, Alabalık Üretim Çiftliği kurma aşamasında. Yaz aylarında faaliyete geçirmeyi düşünüyor. Tabii birde balı meşhur. Bayburt’un zengin florası eşliğinde her geçen gün ünlenen Bayburt Balı’nın Üzengili Köyü’ne has olanının tadı ise bir başka...
59 kişinin yaşamını yitirdiği felaket sonrasına tanıklık edenler, o gün yaşanan dramı yazmıştı…
Yakup Okutmuş - Üzengilili Hatice Bacı, tüm dünyayı ihya etti…
Ragıp Okutmuş - Onların hikâyesi orada son buldu…