Otlak mı, Mezbaha mı?

Abone Ol

Toplumların kaderi çoğu zaman liderlerinin yönüyle şekillenir. İnsanlar, güven duydukları bir önderin peşinden gitmeyi, sorgulamadan itaat etmeyi tercih ederler. Sorgulamak çoğu kez yalnızlık getirir; karşı çıkmak ise “dava bilincine ihanet” olarak görülür. Oysa kör sadakatin sonu çoğu zaman hüsranla biter.

Bir zamanlar Bayburt’ta “Cebbar Emi” diye bilinen bir çoban yaşarmış. Çobanlığının yanı sıra hayvan pazarlarında da alım satım (canbazlık) yaparmış. Cebbar Emi'nin sürüsünde kara postlu bir koyun varmış: Kara Koyun. Güçlü görünüşü ve gür sesiyle sürünün en dikkat çeken üyesiymiş. Öyle ki Cebbar Emi, zaman zaman sürüyü onun öncülüğüne bırakırmış. Kara Koyun hangi yöne giderse, sürü de tereddütsüz peşinden yürürmüş.

Bir gün sürüyü Zavluk Deresi’nin kıyısına götürmüş; otlar bol, koyunlar karnını doyurmuş. Başka bir gün dağın yamacını aşıp Ehmedin Daşı’na çıkarmış; sürü yine arkasından gitmiş. Her defasında koyunların güveni artmış:

— Bizim liderimiz var, onun peşinden gittiğimiz sürece bize zarar gelmez.

Halk arasında şöyle bir laf varmış: “Vah anam vah! Acıyan Duduzarın malına acısın...”

Lideri sorgulamak, sadece kişisel bir itiraz değil, bütün bir davaya karşı çıkmak gibi algılanır olmuş. Birlik, dava bilinci ve teslimiyet, sürünün kimliğinin temelini oluşturmuş. Ama lider yanlış yöne sapınca, sorgusuz bağlılık zincirleme hataların büyümesine yol açmış.

Ve gün gelmiş; Kara Koyun sürüyü Bayburt’un içinden geçirip Tabakhane Caddesi’nden dar, taşlı bir yola sokmuş. Boyalı Han'a doğru götürüyormuş, koyunlardan biri ürkekçe sormuş:

— Kara Koyun, nereye gidiyoruz?

Kara Koyun kendinden emin cevaplamış:

— Bana güvenin, ben bilirim.

Oysa yolun sonunda otlak değil, mezbaha varmış. Kara Koyun sürüyü oraya sürüklerken, koyunların çoğu hâlâ “Liderimiz bizi yanlış yola götürmez” diyormuş. Yalnızca birkaç koyun gerçeği fark edip sessizce geride kalmış. Onlar, sürünün körü körüne peşinden gittiği Kara Koyun’un aslında kendi sonlarını hazırladığını anlamışlar.

Unutmayalım: Bir liderin büyüklüğü, sürüsünü körü körüne peşinden sürüklemesinde değil; onları doğru yola çıkarabilmesinde ölçülür. Eğer yol mezbahaya çıkıyorsa, sorgulamadan peşinden gitmek kurtuluş değil, felakettir.

Bugün de asıl sorumuz şudur: Peşinden gittiğimiz yol, gerçekten "huzura" mı çıkıyor, yoksa mezbahaya mı? Ve belki de en önemlisi: Gözlerinizi kapatmadan, yüreğinizi dinleyerek doğru yolu bulabilecek misiniz?