Leviathan mı, Demokrasi mi?

Abone Ol

Sevgili okur, bir düşün: Son günlerde siyasette yaşanan gelişmeler, gözleri bir kez daha “güç ve otorite” kavramına çevirdi. Cumhurbaşkanı ve Devlet Bahçeli’nin siyasi tavrı, tıpkı Hobbes’un “Leviathan” metaforunda tarif ettiği devasa, merkezi güç gibi bir izlenim bırakıyor. Peki, bu duruş bize ne anlatıyor?

Merkeziyetçi ve sert yaklaşımlar, karar alma mekanizmalarını dar bir çevreye hapsetmiş gibi görünüyor. Muhalefetin sesi kısılıyor, tartışmalar tek sesli bir eksende yürütülüyor. Tek merkezli güç, kısa vadede güçlü olabilir; ama demokrasi, toplumsal katılım ve eleştirel düşünce açısından büyük riskler yaratıyor.

Milliyetçi retorik ve “büyük hedefler” söylemleri birleştirici gibi görünse de toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. İnsanlar farklı düşüncelerini ifade etmekten çekiniyor; fikir çeşitliliği daralıyor ve diyalog zarar görüyor. Haksızlık ve adaletsizlik algısı büyüyor; güvensizlik ve öfke, sessiz bir deprem gibi toplumun her katmanına yayılıyor.

İşte tam bu noktada, bir toplumsal vicdan sesi öne çıkıyor: Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Pakize Akbaba. O, “Bu vatan sahipsiz değil” diyerek Ankara’da Birinci Meclis’in önünde “Adalet Masası” kurdu ve seslendi: “Şehit kanlarıyla sulanmış Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Meclisi'ne PKK davet ediliyor. Böyle günlere mi şehit verdim? Şimdi çıkmışlar … (Terörist başı Abdullah Öcalan için) kimisi lider diyor, kimisi fotoğrafını sıvazlıyor.”

Akbaba’nın bu çıkışı, merkezi gücün tek taraflı karar alma eğilimine karşı toplumsal bir itiraz niteliğinde. Onun cesareti ve kararlılığı, gösteriyor ki Türkiye’de yalnızca tek bir merkez değil, vicdan ve hesap soran bir toplum da var.

Sevgili okur, şimdi sana soruyorum: Şehit analarının feryadını duyuyor musun? Adaletin sesi sana da çarpıyor mu? Bugün alınacak kararlar, yarın toplumun hafızasında gölge mi bırakacak, yoksa ışık mı? Hissettiğin öfke, kaygı ve umutla birlikte bu soruya cevap vermek artık hepimizin elinde.