Ammar ailesi deyince işkencenin en acımasız boyutu ve aynı zamanda ilk şehadete erme akla gelir. Nitekim aşağıda isimlerini zikredeceğimiz:
Baba; Yasir.
Anne; Sümeyye.
Oğul; Ammar olarak adından söz ettiren bu aileye Muğire Oğulları tarafından işkence çeşitlerinin en zor olanı uygulanıp bu işkence gösterisine bizatihi Ebu Cehil iştirak eder de.
Nasıl mı?
Bir yandan Sümeyye’yi birbirinden ters istikamete konuşlandırılmış iki devenin arasına bağlanıp gerdirilme işkencesine tabii tutulurken diğer yandansa hemen yanı başında kocası Yasir de kırbaçlanma işkencesine tabii tutulur. Derken o sıra da Resulullah (s.a.v) işkence görenlerin yanlarından geçince göz göze gelip onlara şöyle seslenir:
-Ey Yasir ailesi sabredin. Size cennet vaad edilmiştir.
Yasir ailesinin son günüydü; inleyişler, yalvarışlar, feryatlar gök kubbeyi inletiyordu adeta. Develerin çekilmesini işaret eden Ebu Cehil mızrağı Sümeyye’nin göğsüne saplamasıyla ruhunu teslim etmesi bir olur. Böylece ilk şehitlik mertebesine nail olur. Öyle ki; Sümeyye, Cennet-i alâ’ya bir kelebek misali kanatlanıverir.
Evet, ilk şehit ve ötelere ilk yürüyüş işte bu kutlu şehadet şerbetiyle mana âleminde anlam kazanır.
Ardından gözlerinin önünde şehadet şerbeti içip can verdiğini gören Yasir’de şehitlik kervanına katılır. Dolayısıyla ikinci şehit içinde ne mutlu şehadete erenlere demek düşer bize. Zira onlar şehitlik badesini kana kana içtiler, her ikisi de en Yüce makam tarafından sevilip cennetle müjdelendiler bile.
Peki ya Ammar? Malum Ammar bin Yasir’de önce annesini, sonra babasının can verirken izlerken bir yandan da kendisine yapılan işkenceye hız kesmeden direnmeye çalışıyordu. Öyle ki Ammar’a yapılan işkenceler hız kesmeden devam ederken önce kafasını suya soktuklarında birinci ve ikinci daldırışlarda Kelime-i Tevhidi tasdik etmekten geri durmadı, ama üçüncü daldırışta başı suya sokulduğunda bu kez dayanamayacak gücünün kalmadığını derinden hissetmişti. Nihayetinde artık takatinin tükendiği noktada müşriklerin beklediği cevabı o an söyler de:
-O peygamber değildir diye.
İşte bu cevap karşısında Ebu Cehil’in gözlerinde zafer şimşeği çakmış edasıyla;
- Ha! Şöyle ol, baban ve annen gibi pisipisine ölmekten kurtuldun der.
Fakat müşrikler Ammar’ın ikrarını yeterli bulmamış olsalar gerek ki o’na “Lat ve Uzza” putu hakkında hoşnut olacakları sözleri söylettirebilmişlerdir.
Ammar bütün bu olanlardan sonra kalkıp, Habib-i Ekrem (s.a.v)’in huzuruna mahcubiyet içerisinde üzülerek çıktı ve dedi ki:
-Ya Resulullah! Bana zorla söylettiler, şimdi benim halim nice olur?
Resul-i-Ekrem (s.a.v):
-Ya Ammar! Takatinin dayanamayacak noktada iken, o sarf ettiğin sözleri ikrar ederken kalp durumun nasıldı?
Ammar ağlayarak şu cevabı verir:
-Ya Resululah! Kalbim her an şeksiz şüphesiz seninleydi.
Server-i Kâinat Efendimiz (s.a.v) bunun üzerine şöyle der:
-Şayet sana tekrar baskı yaparlarsa, hatta zorlarlarsa istediklerini söyleyebilirsin.
İşte bu söz Ammar’a derin bir nefes alıp rahatlamasına yeter artar da. Çünkü imanını kaybettiğinin endişesini taşıyordu. Derken bu sefer gözlerine sevinç yaşları bürür ve o anda bu konu ile ilgi vahiy mealen şöyle nüzul olur:
-Her kim iman etmesinden sonra yeniden küfür hayatına dönerek Allah’ın dinini inkâr edecek olursa -tabii ki bundan maksat, kalbi imanla dopdolu olduğu halde, zor altında diliyle inkâr etmiş görünenler değildir. Fakat imanın coşkusunu tatmış olmasına rağmen gönlünü yeniden inkâra açıp da, İslam dışı herhangi bir inanç veya herhangi bir batıl akımı bilerek ve isteyerek tasdikleyen kimselerdir -İşte Allah’ın kahredici gazabı onların üzerindedir ve onlar için korkunç bir azab vardır! (Nahl:106–109).
Böylece, nüzul olan ayetler ışığın da bundan böyle hiç kimse Ammar dininden döndü ifadesini söyleme cesaretini kendinde bulamayacaktır.
Velhasıl-ı kelam; Bu yol çile üzerine kurulu, İslamiyet garip geldi garip gidecek hükmü Ammar ailesinin yaşadıklarını doğrular nitelikteydi.
Vesselam.