Halkın güveninin son bulması ve siyasal meşruiyet krizi (18)

Abone Ol

Yurttaşların dünya genelinde hükümetlere güvenmediği, siyasetçiyi, siyasal partiyi hor gördüğü, halkın iradesini temsil etmediği görüşü öne çıkar. Bu güvensizliğe ileri demokrasi de dahildir. Dünya Ekonomik Forumu Halkın Sesi Yoklaması araştırma verilerine göre; (2008) 18 ülke katılımcılarının ortalama yüzde 63’ü ülkelerinin kendi çıkarını düşünen birkaç çıkar grubunca yönetildiğini, yüzde 30 kadarının tüm insanların yararına yönetildiğine inanır. (2007) Amerikalıların yüzde 51’ı federal hükümete büyük güven gösterir.

(2007) Avrupa Birliği’nde yurttaşların yüzde 80’den fazlası siyasal partilere, üçte ikiyi aşkın kesim hükümetlere güvenmez. Latin Amerika’da yüzde 77 oran siyasal liderlerin sahtekâr olduğu kanısındadır.

Güven gerilemesi gelişmiş ülkelerde daha fazladır. Güvensizlik farklı siyasal biçimlerde etkileşim kurar, siyasal sistemin tüm kurumlarına karşı güvensizliğe dönüşür. Siyasal güven, toplumsal güvenle ilişkili, kişilerarası güvene toplumsal ve siyasal katkıda bulunur. Güvensizlik seçimleri ya da sivil katılımı etkilemese de demokratik yönetim üzerinde kritik etkiler doğurabilir.

Dünyanın her yerinde hükümetler yolsuzluğun ortaya çıkarılmasında yasal ve yargı denetimlerini artırsa da çabalara rağmen yolsuzluk algısı yükselir.

Transparency International 2007’de küresel yolsuzluğu araştırır. Buna göre genel olarak halk;partileri, parlamentoyu, polisi, yargıyı yozlaşmış bulur. Dünyanın her yerinde insanlar yüzde 70 siyasi partileri, yüzde 55 yasamayı yolsuzluğun en fazla bulaştığı yer olarak algılar. Sanayileşmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde yoksullar, yolsuzluğun en fazla cezalandırıldığı kesimlerdir. Geçen yıl, 10 kişiden biri rüşvet vermek zorunda kalır.

Rüşvet özellikle; yargıyla, polisle, kayıt ve izin hizmetleriyle ilgilidir. Görüşülen kişilerin yarısı üç yıl içinde yolsuzluğun artacağını, yarısı hükümetlerin yolsuzlukla mücadele çabasının etkisiz olacağını düşünür.

Yolsuzluklarla ilgili algı son üç yılda pek değişmemiş, ordu ile dini örgütler yolsuzluktan en az etkilenen hükümet dışı kurumlar olmuştur.

Demokrasi esasen yöntemsel olduğundan, devlet ve hükümet kurumları idaresinde iktidar tahsisi süreci çıkar grupları ve bireyler lehine usul dışı eylemlerle değiştirilirse yurttaşların yetkilerini yöneticilere düzenli biçimde devretmelerine saygı duymalarını sağlayacak gerekçe olmaz. Bunu da meşruiyet krizi yani liderlerin yurttaşlar adına karar alma hakkına duyulan inançsızlık izler.

Yurttaşlar, fırsat eşitliğinden yararlanmayı kendine de hak gören birer sahtekâr haline gelir ve kurumsal çözülme başlar. 2002’de Arjantin’de protestocular tüm siyasetçi sınıfını kapsayan haykırışa katılır: Que se vayan todos!” -Hepsi gitmeli!-

Kaynak: “İletişim Gücü”, Manuel Castells.