Estetikten saltanata “çürüme”nin tüm halleri

Abone Ol

Mehmet Ulusoy “çürüme” üstüne çok yazdı. Berfin Yayınları bunları kitap olarak yayımladı. Ve şimdi yeni bir kitap bu bağlamda: “Çürümenin Saltanatı”.

Çürüme, küresel oyunun sonuçsal bileşeni. 1990’larda yazıldı. “Tarihin sonu” dendi, sosyalizm çöktü, artık tek seçenek küresel kapitalizmdir. Bu yutturmacaya bir kısım sol da katıldı ve “liberal solcular” gördük dünyada ve Türkiye’de.

Hani vahşi kapitalizm deniyordu ya, bu sefer gelen vahşilikte öbürüne rahmet okutan cinstendi. Tek Kutuplu Dünya’nın ağası ABD, vahşice ulusların sınırlarına, zenginliklerine ve rejimlerin saldırıyordu.

Dünyaya yeni de bir ahlak aşılamaya, sokuşturmaya, şeker içinde uyuşturucu vermeye başladılar.

Böylece gönüllü bir çürüme başladı bireylerde ve toplumda, neredeyse tüm ulusal değerler, devrimci ruh, hepsi kaybolmaya, emperyalizmin kölesi olmaya teşne kalabalıklar türemeye başladı. Bunlar artık ulus değildiler, emperyalizmin birer otomatıydılar.

İşte tam bu soruda pek çok devrimci aydın harekete geçtiler, toplumu aydınlatmaya, sarsmaya başladılar. Bunlardan biri de Mehmet Ulusoy’dur.

Ulusoy artık sığınılacak tek kale olan vicdanların da çürümeye başlamasına işaret ediyor ve “İşte orada toplum, ya kendi iç dinamiklerini, kendi devrimci enerjisiyle kendini yeniler ya da dağılır gider.”

Bu yaşamsal bir uyarı…

Ulusoy kitabında, eksantrik görüş ve çıkışlarıyla bilinen Prof. Celal Şengör’ün bir yazısında Jan Jack Rousseau’yu bilim, ahlak ve edebiyat düşmanı olarak suçlamasının maksatlı olduğunu da açıklıyor, ciddi kanıtlar veriyor bu bağlamda.

“Rousseau’ya saldırı Atatürk’e saldırıdır” dedikten sonra şu soruyu soruyor: “Rousseau’nun eleştirdiği hangi bilim ve sanattır?”

Kitapta bu bölüm oldukça uzun yazılmış, bu uzunluk bence çok gerekli. Okumak gerek, diyorum.

Ve kitaptan başka tadımlık başlıklar da iletelim şimdi de:

-Çürümenin diyalektiği başlıklı bölümden çarpıcı bir tümceler: “Bir yerde küçük insanların gölgesi çok büyümüşse, orada güneş batıyor demektir.”

“Bin yiğidin bir kötüye kul olduğu devir.

-Fransız Devrimi ve Marksist bilimsel teoriye göre çürüme.

-“Bilge güneşi gösterir, budala parmağa bakar” diyor İbn Haldun. İbn Haldun ve Gumilev’e göre halkların çöküşü.

-Türkiye’de çürümenin iç ve dış kaynakları: Postmodernizm, Distopyacılık (yazar tam burada Nietzsche’yi Marx’ın yerine geçirme çabalarına dikkat çekiyor), Sünnet-Şeriat-İslam Hukuku.

-Mafya-Tarikat sarmalında çürüme, verilen sözün değerini yitirmesi, güven ve inanç yitimi boyutları.

-Temel ekonomik etken kamuculuğun terk edilmesi.

-Tüketim kültürüne dayanan yalanla şişirilmiş yeni bir orta çağ.

-Ahlaki çürümenin boyutları. Ahlakın siyasetten dışlanması. Sistem çürüyüp çöktükçe yalanın saltanatı yükseliyor.

-Ayinesi laftır kişinin, işe bakılmaz.

-200 bin trol mü, 200 bin inek mi beslemek?