Ünlü Alman siyasetçi ve devlet adamı Helmut Schmidth “Aydın rahatsız etmelidir” der.
Nasıl ve neyle rahatsız edecek? Bilgisiyle, ilgisiyle, cesaretiyle, savları ve savunularıyla…
Ülkemizde böylesi aydınlar çok azdır. Aydın diye adlandırılan kimselerin çoğu; çakma komplo teorisyeni, siyaset lafazanı olan; ün, san peşinde olan kimselerdir.
Peki arada aykırılığı bilgisinden, ufkundan, çalışmalarından, çilelerinden gelen gerçek aydınlar yok mudur? Azdır ama vardır.
Bugün bunlardan birinin Abdullah Rıza Ergüven’in Berfin Yayınlarınca yeni yayımlanan “Sonsuz Değişim” adlı yapıtından söz edeceğim. Daha doğrusu etmeye çalışacağım, öyle bir yapıt ki bu, değil bir yazıya üstüne ciltlerce kitap yazılacak bir çalışma.
Kitap “İnsanlığı insandan başka hiçbir şey kurtaramayacaktır” savsözü ile başlıyor ve Ergüven’in o müthiş özdeyişi ile sürüyor: “Ben gözlerimi kitaplara adadım.”
İnsan üstüne sorgular, yargılar giriyor sıraya: “Neye göre varız, neye göre yokuz tümümüz?” sorusu geliyor ilk önce. Ve Pepita adını verdiği imgesel kıza uyarısal sesleniş: “Yaratan biziz Pepita, gerçek olan biz. Hem ölümcül olan hem ölmeyen…”
Ve yazarın toprak ilgisi, algısı, uyarısı: “Saygıyla eğilelim toprağa. Bir sevgili sıcaklığıyla eğilelim toprağa, onu kirletmeden. Toprağı kirletenler kendi elleriyle ölümlerini hazırlayanlardır. Anamız, bacımız, sevgilimiz gibi sevelim toprağı.”
Derken, insanlık hallerinin en önemlilerinden birisine, ölüme sıra geliyor. Yazarımız burada beyinlerimize, yaşam kodlarımıza yer eden/ettirilen “Ölmeden önce ölünüz” önerisel buyruğuna aykırı bir savla uyarıda bulunuyor: “Ağlamak yok, ileriye atılmak var… Ölmeden önce ölenlerden olmayalım.” Ve bir de önemli ekleme: “Varlığın da yokluğun da bilinci bizde.” Ve ardından en vurucu tümce: “Yaşam üzerine düşüncelerimiz yaşamı zorlayabilir.”
Özdek (madde) üstüne yazılmadan olur mu? Ergüven en çok özdek üstüne yazmış. Özdeğin içini, atomu, atom altı parçacıklarını: Proton, nötron, gloun, kuark ve enerji. “Özdeğin içine işlenmiş özler bizi sarıp sarmalayan” diyor ama şu uyarıyı da yapıyor: “Hiç kimse bir tek kişi bile şimdiye değin atomu görmüş değildir. Sık sık onun bir düşünce (ide) olduğunu unutuyoruz. Atomlar dünyasında gerçekten ne olduğunu bilemiyoruz.” Ve tam burada, iyi bir şair de olan yazarımızın o ilginç görüşünü okuyoruz şaşırtıyla: “Şiir beyin gözeneklerinden oluşuyor. Atomlar dünyasının oluşturduğu gözeneklerden.”
Evren ne, ne zaman varlaştı? Belki de evren var’lar yok arasında zincirleme bir bütün.
Evrenin bir amacı var mı? Çoklu evren kuramı nedir. Ben, evrensel nesnelerin bendeki yansıması Kızılötesi ışınlar yayan binlerce nesne… Big-Bang Kuramı sağlam temellere dayanmıyor. Yıldızlar birer kimyasal fırın. Yeni yıldızlar doğuyor yeni yaratılış alanlarında.
Boşluk ve özdek, evrensel çekim dalgaları.
Canlılık doğanın kendisinde. Tanrı doğa dışında mı? Ya zaman? “Zamanı yaratmak zorundayız”, “Zaman bizi, biz zamanı öğütüyoruz.” Zaman olunca sonsuzluk da gelir hemen usa. Ergüven “Hiçbir zaman sonsuz bilemeyeceğiz, olsa olsa bölümlerini, parçalarını bilebiliriz” saptamasını yaptıktan sonra “Tanrı olsa olsa sonsuz varlığın kendisi olabilir” yargısını dillendiriyor.
Kader ya da alınyazısı… Neler söylendi, neler yazıldı, ama Ergüven’in alın yazısına bakışı ve tanımlaması çok ayrıksı: “Alınyazısı, bir toplum içine yaşayan insanların birbirleriyle ilişkilerinin sonucudur.”
Özgürlük hakkında da ilginç bir bakışı var yazarımızın: “Özgürlük öğrenilecek bir şey.”
Bu kitapta çok sayıda filozof ve bilgine değgin düşünceler var, onları buraya alabilmem olanaklı değil.
Son olarak kitabın sonunda bulunan bir ilginç bölümden söz edeyim:
Ergüven diyor ki: “Yeni fizikteki araştırmalar onları ister istemez doğu gizemcilerine benzer evrensel bir kavrama sürükledi. Doğu gizemcilerini atom fizikçileri gibi okuyabiliriz.” Ve bu bağlamda örneklemeler yapıyor atom kuramı, Buda ve Lao-Tzu üstüne. Budistler, dünyaya aralıksız değişim anlamında “samsara” diyorlar, bu yüzden Budistler yaşamın akışına karşı koymuyorlar. Mahayama Budizminin Kegon Okuluna göre ise, evren devingendir, ileriye doğrudur. Yaşam demek olan devim durumundadır.
Bütün doğu gizeminde, gerçeğin uzay-zamanlı güçlü bir sezgisi bulunduğu düşünülüyor.
Evet, bizden bu kadar, ilginizi çekebildiğimi sanıyorum. Bu kitabı okumalısınız mutlaka.