Her Şey Yerinde Güzel Olurdu...
Daha güzel şartlarda yaşamak için göçüp gittik büyük şehirlere.
Çok kazanıp, çok daha rahat yaşayalım diye.
Ancak gel gör ki, işler hiç de düşündüğümüz gibi olmadı.
Yaşadığımız şehirler büyüyor ama biz bu büyümenin altında eziliyoruz.
Trafikte zaman kaybediyor, kirli hava soluyor, beton yığınlarının arasında nefes almaya çalışıyoruz.
Oysa şehirler insan içindir, yaşam içindir. Ne yazık ki büyük şehirler bu temel ilkeyi çoktan unuttu.
Bunun en temel nedeni, yer seçiminde yapılan stratejik hatalardır.
Hangi alan imara açılmalı? Hangi bölge sanayiye ayrılmalı? Hangi vadi korunmalı?
Bu sorular doğru şekilde sorulmadı ya da sorulsa bile cevaplar hep geç kalındı.
İstanbul’da Depremin Gölgesinde Yaşamak
İstanbul, milyonları barındıran bir mega kent. Ancak bu kent, aktif bir fay hattının yanı başında yükseliyor.
Yıllardır uzmanlar uyarıyor: "Deprem geliyor, hazır mıyız?"
Ama biz hâlâ, riskli alanlara okul, hastane, rezidans yapıyoruz.
Şehir kuzeye taşındıkça ormanlar, su kaynakları betonun altında kalıyor.
Ankara’da Uzak Mahalle, Ulaşılmaz Hizmet
Ankara, planlı gelişimiyle övünürdü. Ama artık merkez başka, çevre başka bir şehir gibi.
Batıkent’te oturan biri için şehir merkezine ulaşmak bir mücadeleye dönüştü.
Yeni yerleşim alanları önce yapılıyor, sonra "acaba nasıl ulaşılır" diye düşünülüyor.
Halbuki planlama önce düşünme, sonra inşa etme işidir.
İzmir’de Körfez Varken Kıyıdan Kaçış
İzmir gibi güzel bir şehir, neden körfezini bu kadar ihmal eder?
Sanayi tesisleri kıyıya dizilmiş, dere yatakları doldurulmuş, sağlam zemin yerine dolgu alanlarında yapılar yükselmiş.
Bu sadece estetik bir kayıp değil, aynı zamanda can güvenliği açısından da büyük risk.
Bursa’da Ova Betonla Tanıştı
Bursa, verimli topraklarıyla ünlüydü. Ancak artık tarım değil inşaat konuşuluyor.
Bursa Ovası’nın üzerine kurulan siteler, AVM’ler sadece bir ekolojik felaket değil, aynı zamanda gıda güvenliğimiz için de büyük bir tehdit.
Bayburt: Henüz Geç Kalmış Değiliz
Peki ya Bayburt? Nüfusu görece az, sanayileşmesi sınırlı, doğası hâlâ temiz...
Ama bu demek değildir ki biz bu hatalardan muafız. Tam aksine! Şimdi düşünmek, şimdi planlamak zorundayız.
Tezek kokusunu, kara sineği, derme çatma yapıları; köyde ya da merkezde, hangi semtte olursa olsun "nasıl olsa bir gün düzelir" diyerek geçiştiremeyiz.
Bayburt için doğru yer seçimleri yapılmazsa, bugünün küçük sorunları yarının büyük krizlerine dönüşür.
Son Söz: Yer Seçimi Geleceği Seçmektir
Şehir planlaması kağıt üzerinde değil, yaşamın ta içinde yapılan bir iştir.
Hangi arazi korunmalı, hangi bölgeye ne yapılmalı, bu soruların cevabını verirken bir tek kişi ya da makam değil, tüm toplum söz sahibi olmalıdır.
Çünkü şehirler hepimizindir. Gelecek de öyle.
Okuyucuya Çağrı
Bayburt Belediyesi mahalle aralarına çocuk parkları kurarak umut filizlendirmeye çalıştı. Ama bir yerde durup düşünmek gerek:
Bu salıncaklar bu kadar pahalıysa, çocuklarımız neden hâlâ yüzlerinde neşe barındırmıyor?
Bir avuç yeşillik, birkaç oyun alanı… Ne var bunda?
Ama faturalar milyonları gösteriyor.
Yatırım kayboluyor, çocuklarımız ise gülümsemeyi bekliyor.
Bugün sessiz kalırsak, yarın sadece salıncak değil, umut da durur bu şehirde.
Her birimiz bu işe sahip çıkmazsak, küçük adımlar büyük bir boşluğa dönüşebilir.
Şeffaflık, samimiyet, el birliği… İşte bunlar çocuklarımızın oyun alanını değil, geleceğini inşa eder.
O yüzden ses verelim, sorgulayalım, izleyelim.
Çünkü Bayburt’un salıncakları gibi umut da sallanmalı — ama çocuklarımızla birlikte.