Bayburt Postası
2010-03-13 20:20:13

Bir Şehit Başkan: Hafız Süleyman Ağa

İhsan Özkul

13 Mart 2010, 20:20

Ermenilerin 1918 katliamına geçmeden evvel biraz geriye gitmek istiyorum. Osmanlı yönetiminin hoşgörüye dayanan prensipleri, Ermeni cemaatini diğer azınlıklarla kıyas edince Türklerle en fazla kaynaşan topluluk hüviyetini kazandığı görülür. Ermenilerin, Türk kültürünü en fazla benimseyen azınlık olduğu bilinmektedir.
Devlet görevlerinde Bakanlık görevlerini yüklendikleri gibi ticaret ve sanayide de önemli mevkiler işgal etmişlerdir.

Bir örnek vermek gerekirse: II. Mahmut zamanında (1785-1839) İmparatorluğun, Ermenilere karşı tarihe geçen sempati gösterisi şöyledir:

İran’ın kuzey kesiminde yaşayan Ermeniler devamlı kargaşanın müsebbibi görülmüştür. İşkence altındadırlar. İran hükümeti huzursuzdur. Sürüp giden bu kargaşanın giderilmesi lazımdır. Osmanlı hükümeti arabulucu olarak araya girer. Çözüm ilginçtir...

Küçük büyük her Ermeni başına 3 (üç) para Osmanlı Hükümeti, İran’a ödemek kaydıyla anlaşma imza edilir. Satın alınacak Ermeniler Bayburt ve Erzurum bölgesine yerleştirilecektir.

Anlaşma imzalandıktan sonra Ermeni göçü başlar. Kuzey İran’dan gelen bu kafileler önceden belirlenen mahallelere yerleştirilirler. 1808-1839 yıllarında gerçekleşen bu yerleşme planıyla Bayburt, Van ve Erzurum bölgelerinde toprak sahibi olmuşlardır.

İlerde dağıtımdan dolayı çıkacak itilaflar göz önünde tutularak çok dikkatli ve hesaplı yapılarak hiçbir şehrimizde yüzde sekizin üstüne çıkılmayacak, her şehirde mevcut nüfusun oranı bu seviyede tutulmuştur. Osmanlı vatandaşı ile herhangi bir ayrılık gözetmeksizin aynı sosyal haklara sahip kılınmıştır.

Bu imkanlara sahip olmalarına karşılık aradan kısa bir süre geçtikten sonra kendilerini bağırlarına basan dostlarını arkadan vurmuşlardır. Bayburt’ta yaptıkları katliamlar bunlardan biridir.

Osmanlı padişahının himayesine gelip yerleştiği, iş-güç sahibi olduğu ülkemizde 1916 Rus işgalini bir fırsat bilmiştir. Savaş başlamadan Bayburt Belediye Başkanlığına seçtiği Hafız Ağa başta olmak üzere göç etmeyen bütün Bayburt halkına düşman kesilmiştir.

İşgalde, Rus askerlerine yakınlık gösterip onların güvenini kazandıkları için 1917 yılında Moskova’da çarlığın yıkılmasıyla iktidara gelen kominist yönetimin baş tacı olmuşlardır. Rus birlikleri ihtilal hükümetinin emriyle memleketlerine dönünce meydan Ermenilere kalmıştır.

Ermenilerin niyetleri başkadır. Osmanlı hükümdarlığı tarafından yerleştirildikleri şehirleri “çoğunluğuz” sloganlarıyla Ermenileştirmek isterler.

Fırsat bu fırsattır. Nasıl olsa yerli halkın bir kısmı göç etmiş, geride kalanlar da yok edildiğinde şehirler Ermenilere kalacaktır. Çalışmalar bu yöndedir. Bayburt’u çok sevdiği ve prensipleri uymadığı için göç etmemiş, Belediye Başkanlığı görevini devam ettirmekte olan Hafız Süleyman Efendi’den başlayarak bu emellerine ulaşmayı hedeflerler. Şehir halkını da taciz etmek için hiçbir eziyetten çekinmezler.

Hafız Ağa’da değerli bir yöneticidir, 1863 yılında Bayburt’un Kaleardı Mahallesinde doğmuştur. Yakutiye Medreselerinde Müderrislik etmiş, küçük yaşta Kuran’-ı Kerim’i hıfz etmiştir. Bayburt’ta Ahiliğin son temsilcisidir. Kaleardı’ndaki malikanesinin bir bölümü Zaviye görevi yapan bir mekan olup Ahiliğin bir okuluydu. Çıraklıktan ustalığa geçme, işçi hizmetlerinde peştemal bağlama salonu görevini yapmıştır. Bir ucu İstanbul’da geniş bir hayvan pazarı işleticisi olmuş, üreticiyi mağdur etmemek için İstanbul’daki satış fiyatı ödemelerde esas alınmıştır.

Zeki ve memleket sever bir yönetici olan belediye başkanı Ermenilerin oyunlarına gelmemek için elinden gelen gayreti göstermişse de, hareketin önceden duyurulması başarısız kılmıştır. Fakat kadın militanlar görevlerini başarıyla tamamlamışlardır. Bayburtlu bu hanımların kimler ve kaç kişi oldukları maalesef henüz belirlenememiştir. Erzurumlu Nene Hatun gibi anıtları dikilmelidir. Binbaşı hanları olarak bilinen handa Ruslardan kalan cephaneliği çok büyük bir gürültü ile havaya uçurmuşlardır.

Bu sesi son nefesini vermekte olan Hafız Ağa büyük bir huşu ile dinlemiş, Ermeniler ise tedirgin olmuşlardır.

Belediye Başkanı’nın naaşı sevenleri tarafından unutulmaz sokaktan (Taş Mağazalar’dan) alınıp Ulu caminin avlusuna gömülmüştür. Cami avlusuna şadırvan yapılırken tahrip olan mezarı ablam Leman Yavuz ile beraber 2002 yılında Belediye Başkanı olan Hükmü Pekmezci’den rica ederek Anıt Mezar olarak onartmıştık.

Hafız Ağa’nın şehadetini hanımı Kiyme Ninemizin sağlığında kendisinden dinlediğimiz şekilde nakletmek istiyorum.

Ağızdan ağıza Şehit Osman Tepesinden bomba atılmasına değinerek gerçeği şöyle ifade etmiştir:

Ermenilere karşı mücadele veren gizli bir örgütün var olduğu ve bu örgütte kadınlarında görev aldığı söyleniyordu ama çok gizli tutuluyordu. Her şey o gece olacaktı. Baskın harekatını önceden haber alan Ermeniler önleyici tedbir almışlardır.

Hanımların harekatı plan üzerine gerçekleşmiş, Hafız Ağa şehedati sırasında belirttiği sağ kalanlardan öğrenilmiştir.

Belediye Başkanının evden alınış biçimi de olayı doğrulamaktadır. Yatsı namazı kılındıktan sonra evin kapısı çalınır. Ermeniler tarafından eve misafir almak, hele gece yatısına kalmak yasaklanmıştı. Oysa o geceyi bize anlatan Yedigöze köyünden Abbas Beyin kızı Firdevs Hanım çocuk yaşta akrabaları İbrahim ve Mehmet ile beraberdir.

Kapının çalındığını duyan Abbas Bey üç çocukla birlikte evin arka tarafına kaçar ve samanlıkta gizlenirler. Gelenler iki Ermeni askeridir. Kapıyı açan Hafız Ağa’ya önemli bir toplantı olduğunu, Arşak Paşa’nın emri ile kendisini o toplantıya götürmek için geldiklerini söylerler. Gecelik kılığında olan Başkanın “gündüze ertelenemez mi” sorusuna, önemli olduğu cevabı verilir. “Öyleyse sırtıma kürkümü alıp geleyim” der, yukarı çıkar. İşin ciddiyetini anlayan Abbas Bey bende sizinle geleyim diyerek Ulu Caminin önüne kadar arkalarından takip eder. Başkan “Abbas boynumun atkısını getirsin” diye askerlere söylenince, askerler Abbas’ın geri dönmesini, kendisine de boynuna kırmızı bir kaşkol saracaklarını söylerler. İki asker ve Başkan karanlıkta ilerlerken Abbas Bey geri döner.

Hanımı Kıymet Nine durumu sorunca Abbas Ağa, Hafız Ağa’nın çok sakin olduğunu ve konuşa konuşa gittiklerini belirtir ve kendiside istenmediğinden geri döndüğünü söyler.

Ermenilerin büyüğünden küçüğüne kadar gördüğü sıkıntılara rağmen Başkan’ın gayet sakin olması beklentilerini gerçekleşeceğini göstermektedir. Güvendiği kadın ve erkek milislerin görevlerini yapacağı inancındadır.

21 Şubat ayazında yerler donmuş, karlı karanlık gecenin içinde ayak sesleri kesilinceye kadar hanımı Kıymet nine ve misafirleri Ulu Cami’nin arkasındaki (şimdi yıkılmış halde) oturdukları evin kapısı önünde bildikleri duaları okuyarak Hafız Ağa’yı uğurladıktan sonra pencerenin önünde sabahlarlar.

Gece alabildiğine karanlık, ara sıra atların nal sesleri ve sık sık silah sesleri duyuluyor.

Toplantıya diyerek götürülen Başkan, Ermeni karargahında tehdit altındadır. Muhtemelen işgal birliklerinin komutanı, Türk varlığının tamamen silinmesi adına “Belediye Başkanlığının Ermenilere geçmesi için istifa dilekçenizi bize vermeniz gerekir” gibi daha pek çok isteklerini sıralamaktadır.

Hafız Süleyman Ağa’nın şahin bakışları altında bu istekler karşılık bulmaz ve reddedilir.

Hırçınlaşan Ermeni karargahı bu sırada Taş Mağazalarda yaptıkları, insanlığa yakışmayan mezalimlerini Başkan’a göstererek korkutmak isterler. Başkan’ı yine silahlı askerler nezaretinde oraya götürürler. Mezalim sürmektedir. Günahsız insanlar mağazalara doldurulmuş yakılmaktadırlar. Başkan bu manzara karşısında çok duygulanır. Öfkesini, ellerini göğe açarak katilleri Allah’a şikayet eder.

Bu sırada çok güvendiği kadın milisler cephanelikte girdikleri müsademeyi başarmışlardır. Bayburtlu hanımlar verdikleri zaiyata aldırış etmeden görevleri olan cephanelikleri havaya uçurmak için harekete geçerler. Ellerindeki yağlı paçavralarla cephanelikleri tutuştururlar.

Çıkan şiddetli ses ve gürültü Bayburt’u cehenneme çevirmiştir. Mitolojik kahraman görünümündeki Başkanımız gözyaşları ile Allah’a şükretmeye devam eder.

Neye uğradıklarını şaşıran Ermeniler selameti Bayburt’u terk etmekte bulurlar. Panik halindedirler. Başkan gururla manzarayı izlerken Ermenilerden birisi başkanın arkasından balta ile kafasına vurarak son zehrini döker.

Sabah olmak üzeredir. Kıymet Nine ve misafirleri da fazla dayanamazlar. Taş Mağazalara gittiklerinde Hafız Ağa’yı kürkünün etleri yanık vaziyette ölmeyen insanlar arasına karıştığını görmüşlerdir.

Malını ve canını düşünmeden Rus ve Ermeni işgaline karşı çıkan Bayburt Belediye Başkanı bu davranışı ile yücelik mertebesine çıkmıştır. Örneği az görülen silahsız bir kahramanlık örneği yansıtmıştır.

Kabri Ulu Cami avlusunda bulunmasına rağmen kendisi ve diğer şehitlerimiz Bayburtluların kalbinde yaşamaktadırlar.

Yalnız 21 Şubat’ta değil, her zaman sizleri sevgi, saygı ve rahmet ile anmaktayız. Huzur içinde uyuyunuz aziz şehitlerimiz. Allah’ın rahmeti üzerinize olsun.

2010 / Şubat

Yorumlar (20)

Ali Rıza Acı 10 Yıl Önce

İhsan amca ellerine sağlık, güzel bir yazı, ellerinizden öpüyorum.

Emanet 10 Yıl Önce

İKİNCİ MİLLİ ŞEHİT Türk gençleri, Damat Ferit Hükümeti'nin işgal kuvvetlerini ve İngilizler'i memnun etmek için idam ettirdiği Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i şehadetinin 87. yıldönümünde Bayezıt Meydanı'nda andılar. Allah gani gani rahmet eylesin. Fakat tıpkı Kemal Bey gibi, bir tek Türk'ün görevlendirilmediği Nemrut Mustafa Divanı'nın idama mahkum ettiği bir mill” mazlum daha var: Bayburt Kaymakamı ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey. Atatürk'ün teşebbüsü üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Mill” Şehit ilan edilen her iki milli mazlum da ermeniler'i katletmekle suçlandıkları için, haklarındaki kararlar soykırımı delili olarak kullanılmaktadır. Oysa her iki mazlumu da mahkum eden mahkeme, yargılamak için değil, ermeni Patrikhanesi'nin çoktan vermiş olduğu kararı tasdik etmek için kurulmuştur.

Emanet 10 Yıl Önce

Şöyle ki: Damat Ferit, sırtını yasladığı güçlerin talebi üzerine, o sırada Urfa Mutasarrıfı olarak görev yapmakta olan Nusret Bey'i İstanbul'a çağırıp, mahkemeye sevk eder. Fakat Hurşit Paşa'nın başında bulunduğu Divan-ı Harp Mahkemesi beraat kararı verince işler karışır. Mutlaka mahkum edilmesi istendiği için Nusret Bey bu kez, nasıl Türk aleyhtarı bir mekanizma olduğunu 8 Nisan tarihli Divan'da özetlediğimiz Nemrut Mustafa Divan-ı Harbine gönderilir. İngilizler'in bilahare 'Kürdistan Valisi' ilan ettikleri bu vatan hainiyle birlikte İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucu üyesi Sait Molla'nın da görev yaptığı bu mahkemede bir tek Türk yoktur! Nusret Bey aleyhinde ifade verecek şahit de yoktur. Bunun üzerine Ermeni Patriği Zaven Efendi devreye girer. Gazetelere ilan verilerek yalancı şahit aranmaya başlanır! 4- 5 yıl önce İstanbul'dan yaklaşık bin kilometre uzaktaki Bayburt'ta cereyan ettiği iddia olunan olayların şahitleri İstanbul'da bulunabilir mi hiç?

Emanet 10 Yıl Önce

Aranan, yalancı şahit olduğu için bulunur. Mahkemeye getirilen ilk şahit, İstanbul'dan bir adım bile dışarı çıkmamış olan bir sahtekardır! Nusret Bey, suçlanmasına sebep olan olayın Bayburt'ta cereyan ettiğini hatırlatarak şahide itiraz eder. Nemrut Mustafa derhal sanığı azarlar: - Anladık, anladık. Yalan söyleyecek değil ya. Mahkeme her şeyi senden iyi bilir. Papazlar, Patrikhane'de ne ezberlettilerse ikinci şahit aynı şeyleri tekrarlayıp durur. İlk şahidin zikrettiği olay yeri ile ikincinin zikrettiği olay mahalli arasında 50 km. mesafe vardır!.. Nusret Bey bu çelişkiye, işaret ederek şahitlerin yalan söylediklerine dikkat çekmeye çalışır. Fakat sözünü dinletemez.

Emanet 10 Yıl Önce

Bir başka celsede salona 12 yaşında bir çocuk getirilir. Oysa Nusret Bey'e isnat edilen suç, dört yıl önceye aittir. Nusret Bey '8 yaşındaki bir çocuğu şahit olarak nasıl dinlersiniz?' deyince, Nemrut Mustafa fena halde öfkelenir. - Otur yerine be herif! Sonunda Nusret Bey, hakkında verilen karar, kendisine bildirilmeden Merkez Komutanlığı'na götürülür. Bir İngiliz teğmen, burada Nusret Bey'e 'Malta'ya sürgün edildiğini' bildirir. İşte tam bu sırada odaya giren Nemrut Mustafa 'Bu adamı Malta'ya sürmeye de lüzum var ki?' der ve devam eder: - Biz onun idamına karar verdik! 20 Temmuz'da ölüme mahkum edilen Nusret Bey, 5 Ağustos'ta asılmış, 25 Aralık 1921'de çıkarılan bir kanunla da mill” Şehit ilan edilmiştir. Allah rahmet eylesin... Necdet SEVİNÇ

Emanet 10 Yıl Önce

UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ!... Öncelikle Sayın İhsan Özkul Bey'i 'Bir Şehit Başkan: Hafız Süleyman Ağa' başlıklı yazısından dolayı kutlarım... Bu yazı gençlerimiz ve geleceğimiz için çok önemlidir... Bayburt Belediye Başkanı Hafız Süleyman Ağa, 21 Şubat gece yarısı evinden alınarak binlerce Türk gibi Ermeni katillerce hunharca katlediliyor... Aradan yıllar geçiyor... Yine bir 21 Şubat günü Bayburt Belediye Başkanı (üstelik ilahiyatcı) geçmişini unutarak, biad kültüründen gelme alışkanlığıyla, 'komşularımızla sıfır proplem' afyonunun arkasına gizlenerek Ermeni mezalimini şiddetle kınamaktan imtina ediyor... Akepe zihniyeti Ermeni kiliselerini (Akdamar) milyon dolarlar harcayarak onartıyor; 100 bini aşkın Ermeni vatandaşının ülkemizde kaçak olarak çalışmasına göz yumuyor; hem vergi (stopaj) hem SGK primi kaçağının oluşmasına neden oluyor.

Emanet 10 Yıl Önce

Bir 24 Nisan'ı çirkin eylem ve söylemlerle geçirdik... ABD Başkanı Barack Obama sözüm ona 'soy kırım' kelimesini kullanmaktan vaz geçerek, 1915 olaylarını 'büyük felâket' olarak tanımladı... Bu soy kırım demekten daha beter sözler sadece Obama'nın değil; Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Baskın Oran, Ahmet Altan, Halil Berktay, Lale Mansur ya da Ali Bayramoğlu’nun sözleri sanki... Malum zevatın köşe yazılarını okuyunca kendinizi Erivan'da zannedersiniz... Allah'tan Dışişleri'miz Amerikan hükumetini kınadı. Sn. Başbakanımız ise, Obama 'soy kırım' dememiş diye sevincinden neredeyse uçuyordu

Emanet 10 Yıl Önce

Bir 24 Nisan'ı çirkin eylem ve söylemlerle geçirdik... ABD Başkanı Barack Obama sözüm ona 'soy kırım' kelimesini kullanmaktan vaz geçerek, 1915 olaylarını 'büyük felâket' olarak tanımladı... Bu soy kırım demekten daha beter sözler sadece Obama'nın değil; Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Baskın Oran, Ahmet Altan, Halil Berktay, Lale Mansur ya da Ali Bayramoğlu’nun sözleri sanki... Malum zevatın köşe yazılarını okuyunca kendinizi Erivan'da zannedersiniz... Allah'tan Dışişleri'miz Amerikan hükumetini kınadı. Sn. Başbakanımız ise, Obama 'soy kırım' dememiş diye sevincinden neredeyse uçuyordu

Emanet 10 Yıl Önce

İnsan Hakları Derneği’ne mensup bir grup, Haydarpaşa’dan denize karanfil atmış! İnsan Hakları Derneği’nin, adını tez elden “Ermeni Hakları Derneği” olarak değiştirmesini öneriyoruz. Kendilerini sanatçı, gazeteci ve aydın sananlar, 24 Nisan günü Taksim’de mum yakıp oturma eylemi yaptı. Eylemleri karşılıksız kalmadı. Erivan’da Türk Bayrağı’nı ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun posterlerini yakan onbinlerce Ermeni’nin başında yürüyen Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, “Türkiye de dahil, tüm dünyada bizim bu çabalarımızı destekleyenlere teşekkür ediyorum” diyerek, bizdeki satılmışları da unutmadı. 24 Nisan günü, her şey utanç vericiydi. Ama utanma duygusu olanlar için...

Emanet 10 Yıl Önce

Bayburtlu gençlerimize acizane derim ki, Geçmişini, dedelerinin nenelerinin acılarını unutma!... Bayburt Belediye Başkanı, şehidimiz Hafız Süleyman Ağa'yı unutma!... Bayburt Kaymakamı milli şehidimiz Nusret Beyi idama götüren Ermeni Patriği Zevan Efendileri, kürtçü Nemrut Mustafa hainlerini ve günümüzdeki işbirlikci uzantılarını asla unutma!... Günümüz siyasetcilerinin yalanlarına kanma!... Asla biadcı olma, oku, irdele, düşün ve vicdanının sesini dinle... Türkün canı, malı, kanı şimdi nerelere harcanıyor!? Allah aşkına bir gör! .. Eyalet sistemine; başkanlık yönetimine gidiş Türk'ün inkırâzına sebeb olmasın? Allah Türk milletini korusun!

Barış Özkal 10 Yıl Önce

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. “Biraz önce tiyatro sahnesi gibi izlediğiniz görüntüler 92 yıl önce Bayburt’ta alenen yaşandı. Bayburt sokaklarında, Kop dağlarında, Aşkale’de Erzincan’da Erzurum’da Van’da bu ülke bu zulmü, bu işkenceleri gerçekten yaşadı. Bunların bir daha yaşanmasını hiç kimse istemez. Allah’a şükrediyorum ki şimdi bu topraklarda hür ve bağımsız olarak yaşıyoruz. Aziz şehitlerimizi rahmetle anıyoruz ki; az önce dinlediğimiz salatü selamlar dinmesin diye bu gönderdeki bayraklar ilelebet inmesin diye canlarını feda ettiler, kanlarını sebil ettiler. Ahrete intikal eden gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum. Ve yeni neslimize diyorum ki bu topraklar için kanlarını akıtan şehit ve gazilerimizi unutmayalım ve gelecek nesillere unutturmayalım.

Barış Özkal 10 Yıl Önce

Ancak şu anda dünya konjektörüne baktığımız zaman artık ebedi ve ezeli düşmanlıkların sonu geldi diye düşünüyorum. Ama biz millet olma vasfımızı koruma adına tarih şuurumuzu ve bu coğrafyada 92 yıl önce yaşananları hafızamıza nakşetmek zorundayız . Çünkü milletler arası ilişkilerde ebedi dostluklar ve ezeli düşmanlıklar olmamalı. Menfaat ilişkileri olmalı diye düşünüyorum. Ülkemizin sınırlarını oluşturan diğer ülkelerle şu anda geldiğimiz siyaset gereği sıfır problem yaşamalıyız. Ermenistan’la sıfır problem İran’la ırak’la Yunanistan’la sıfır problem yaşamalıyız. Çünkü Türkiye gelişmeli, Türkiye kalkınmalı, Türkiye enerjisinin düşmanlıklara harcamamalı. Rusya’nın sıcak denizlere inme politikası bitmedikçe, batının şark meselesi bitmedikçe, İsrail’in arzı mevut ideali bitmedikçe biz de hafızalarımıza doksan iki yıl önce bu coğrafyada yaşananları nakşedelim.

Barış Özkal 10 Yıl Önce

Ama barış adına dostluk adına yapılması gereken her şeyi yapalım. Neslimize bunu mutlaka hatırlatalım. Özellikle gençlerimize diyorumki: “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı. Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” Ecdadımız bu toprakları kimseye teslim etmedi. 1914 yılında başlayan birinci dünya savaşı sonrasında gelişen olaylar, yaralı ceylan durumuna düşen Türkiye’yi leş kargalarının arasına sürükledi. Kafkas cephesi açıldı. Rusya ezeli gayesine ulaşmak adına Kafkas cephesini aştı, Trabzon ve Erzurum’u işkâl etmesinden sonra Bayburt’u mutlaka alması gerekiyordu. Kop dağına saldırdı. Kop savunması gerçekleşti. Ben olayları fazla anlatmak istemiyorum ama Bayburt kolay bu hale gelmedi. Ecdadımız canlarını feda etti. Kanlarını sebil yaptı. Şahadete koştu. O yılarda ecdadımız bu topraklara kanlarını verdiler. Bugün bu topraklar ilgi istiyor. Muasır medeniyetler seviyesine çıkmak istiyor.

Barış Özkal 10 Yıl Önce

Bizim sorumluluğumuz bundan sonra bu toprakların gelişmesi ve değişmesi için gayret sarf etmemizdir. Gelin hep beraber Bayburt’un gelişmesi adına hep birlikte çalışalım. Ve Bayburt’u kalkındıralım. Bu toprakları vatan yapan ecdadın torunları gerçekten her şeyin en iyisine layıktır”. SAYIN" EMANET", BAŞKANIN 21 ŞUBAT KONUŞMASINI TEKRAR OKU DİYE SANA HEDİY EDİYORUM. AKLI SELİM KİYMETLİ HEMŞEHRİLERİME DE DİYORUM Kİ! LÜTFEN BU KONUŞMAYI OKUYUN. BAŞKAN GEÇMİŞİNİ UNUTMUŞ MU? UNUTTURMAYA MI ÇALIŞIYOR? YOKSA TAM TERSİNİ Mİ İFADE EDİYOR? BİAT KÜLTÜRÜ NEREDE? SAYIN ADINI GİZLEYEN EMANET SANA SADECE "YAZIK, AYIP, DİYORUM. ZİRA SEN OKUDUĞUNU ANLAMAYANLARDAN DEĞİLSİN, ÇÜNKÜ YAZABİLİYORSUN. ANCAK ÖNYARGILISIN, OBJEKTİF OLAMIYORSUN, SİYASİ FANATİZM GERÇEĞİ GÖRMENE ENGEL OLUYOR, AKILLI OL, YİĞİDİ ÖLDÜR HAKKINI VER. BU MERTLİKTİR, DELİKANLILIKTIR, ÜLKÜCÜLÜKTÜR, TABİ ANLARSAN. SELAM HİDAYETE TABİ OLANA OLSUN.

Emanet 10 Yıl Önce

' ÖLEN ÖLÜR, KALAN SAĞLAR BİZİMDİR!...' Ben geçmişimi unutacağım; dedelerime, atalarıma yapılan zulmü unutacağım! Irzına geçilen, namusuna el atılan nenelerimizin, bacılarımızın çektikleri çileleri unutacağım! Salt densiz siyasetciler mutlu olsunlar diye, menfaat ilişkileri yüzünden geçmişimi unutacağım! Ve Ermenilerle sıfır proplem yaşayacağım!? Niye? Geldiğimiz siyasetin gereğiymiş! Bu nasıl siyaset ki, hep kaybeden biz oluyoruz! Sizin siyasetiniz batsın! Nasıl barış olacak? Her türlü tavizi verip, bütün maddi manevi değerlerimizi ayaklar altına alıp, siyaset pisliğine bulaşarak, halkı uyutarak, hamasi nutuklar atarak Ermeniyle, Yunanlıyla dost olacağız ha? Menfaat ilişkileri?!... Hangi menfaat?... Ermenistan'ın AB ülkelerinin önünde imzaladığı anlaşmayı askıya alarak attığı şamar, 'komşularımızla sıfır proplem' ütopyasının mimarlarının yüzünde öyle bir patladı ki, feleklerini şaırdılar!...

Emanet 10 Yıl Önce

Haydi açın Ermenistan sınırını; bakalım ne olacak? İstanbul'daki papazın 'ekümenik' savına evet diyen; Anadolu'da bile cirit atan hıristiyan misyonerlerine göz yuman; Ruhban Okulu'nun açılması için canla-başla çalışan işbirlikçi siyasetçilerden ne beklenir ki?... * Filistine insanî yardım götüren gemimize İsrail askerleri saldırdı! Üstelik uluslararası karasularda!... Ölü sayısı kesin belli değil! Belki de yirmiyi aşkın şehit var! Onlarca yaralı!... Aynı gece ABD, İsrail taşeronu pkk soysuzları, İskenderun'da altı askerimiz şehit etti. Bir o kadar yaralı?... Nasıl işbirliği yaptıkları ortada, değil mi?!... Ülkemiz her yönden saldırıya uğramışken, Haşmetli devlet büyüklerimiz, bu yoksul milletin parasıyla ailece turistk geziye çıkmış; Güney Amerika'da hakara-makara gezip dolaşıyorlar...

Emanet 10 Yıl Önce

Bir taraftan ABD güdümünde olacaksınız, Obama'nın isteklerine külliyen evet diyeceksiniz; İsrail ile her alanda iş birliği yapacaksınız; Soroz ile sıkı-fıkı ilişkiler içerisinde olacaksınız; Sonra 'one minute' diyeceksiniz!... Yok öyle bir şey, yemezler!... Konya'da İsrail pilotlarının eğitimine hükumet olarak izin vereceksiniz, Tanklarımızın modernleşmesini İsrail'e havale edeceksiniz, İnsansız istihbarat uçaklarını İsrail'den alacaksınız, 'sıfır proplem' adına her türlü tavizi vereceksiniz ama başınızı bir türlü belâdan kurtulmayacak!... Bu nasıl siyaset; bu nasıl sıfır proplem Allah aşkına!?... * Ölen vatandaşlarımız babalarının kesesinden harcanıp gidiyor! Bir arpa boyu yol alamıyoruz! Her alanda bozgun yaşıyoruz! Cehennem ülkesine döndük! Komşularımızla hatta bütün ülkelerle (dost-düşman) sıfır proplem saflığı, 'açılım' denen rezalet, bizi bu noktalara kadar getirdi...

Emanet 10 Yıl Önce

Bugün İsrail büyükelçilikler önünde İsrail'i haklı olarak protesto eden vatandaşlarımıza sormak lazım. Ülkemizi bu hale getiren, tutarsız politikalar izleyen, BOP başkanlığına soyunan, Amerikancı çizgiden zerrece sapmayan; maddi manevi değerlerimizi elin gâvurlarına peşkeş çeken; insanımızı işsiz, güçsüz, aç-yoksul bırakan; daha dün altı askerimizi şehit eden terör örgütü pkk'nın siyasi kanadını yüce Meslis'de besleyen zihniyeti eleştirmek, sorgulamak, irdelemek hiç aklınıza gelmez mi?

Emanet 10 Yıl Önce

Bundan sonra ne olacak? Kocaman bir hiç!... Protestolar, hamasi nutuklar, baş sağlığı ve geçmiş olsun dilekleri ... Birleşmiş Milletler, İslâm Ülkeleri, Avrupa Birliği, oturumlar, elçiler, diplomatik ataklar(!)... Bir tarafta ölüsüne ağlayan, yarasının acısına dayanan, bağrına taş basan yoksul saf temiz Anadolu insanı ... Öbür tarafta bir avuç mutlu aymaz siyasetci ile acımasız, gayri adil düzenin yarattığı, halkı soyup soğana çeviren milyar dolarlarla aşık atan tüsiad-müsiad zenginleri... Sonuç: 'Ölen Ölür; kalan Sağlar Bizimdir!..' ** Emanet.by Not: Bana hediye göndermek zahmetine katlanan yorumcuya derim ki; bırak pantolonumun paçalarını, başka ihsan istemem!...

Kenan Taner Sıla 10 Yıl Önce

Sayın hocam,evvela selam ederiz,basında bayburt araklı trabzon yolu ve tünel kesnleşmiş,hocam bu guzergahtan Tren rayı olurmu,bu hususta yardımcı olunuz selam ve hürmetler, ***tarihi bayburt treni*** Alemi dimdik duruyor Saat kule, Tüm ihtişamıyle, Üçhisarlı kale,,! Ah çekerek,kalplerin derinlikleri, Selamlaşıyor sessizce gecelerde. Karadeniz Asya kerstirme kolu, Meğer iz,tarihi ipek yolu, İnşallah döşenir,Demir rayı..! Tren sevdamız,arzular dillerde.. Saygılar Sevgili Hocam.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.