Bayburt Postası - Bilinmez kaç asır öteden beri; kimi diyarlardan şiir tadında, kimi diyarlardan kahrederek akıp geçerken ihanete uğrayan bir nehir düşünün! İnatçı, güçlü ve yalnız… Çoğu koyaklarda; coşkun ve baskın tabiatıyla görenleri dalga dalga hayranlığa düşürse de, bir yol bulup uğradığı bir kentte ait olduğu doğadan parça parça uzaklaştırılmış, günbegün yalnızlaştırılmış…
Doğuda Mescit dağlarından, Anadolu’nun en kuzeyine kadar uzandığı güzergâhta; içine düştüğü ve tarihin görebileceği en büyük yağmanın merkezinde, kelimenin tam anlamıyla kaybolmuş…
Dünden bugüne; etrafındaki o eşsiz doğayı -göz göre göre- her geçen gün biraz daha kaybeden Çoruh için nice deli, yarım asırdır işlenen cinayetlerin nehrin akış yatağını geri dönüşü olmayacak bir şekilde yok ettiğini haykırmışlardı…
Çoruh'un şehirde bulunan her şeyden önce geldiğine dem vuran bu bağrı yanık deliler bir zaman haykırmışlardı da, nehrin akış yatağını; yığma yapılarla betondan kanyona dönüştürenlere engel olamamışlardı…
Eskilerin deyimiyle tarihin her sayfasında yer edinmiş bu rüya ‘şeher’in 1871’den beri ihanete uğrayışı hangi kentleşmenin kitabında yazıyor bilinmez ama tarihin; ‘şeher’den kentleşmeye doğru giden bir süreçte coğrafi ve kültürel bütünlüğün en önemli parçası olan bu milli servetin, -etrafındaki doğal dokusuyla birlikte- katledildiğini yazdığı muhakkak!
İlgili haber: İhanete uğrayan şehir - Düşlerdeki Bayburt
