Kanal D’de gösterilen “Vatanım Sensin” isimli dizide, ”yer alan olaylar ve karakterler tamamen hayal ürünüdür” denilmekle birlikte, bir ailenin yaşadıkları etrafında, Yunanlıların 15 Mayıs 1919 ‘da İzmir’i ve Batı Anadolu’yu işgali anlatılmaktadır.

1919 yılı ortalarına kadar Yunanlıların Anadolu’ya çıkacağı bilinmezken, 1912-13 Balkan Savaşı’ndan sonra esir olan Türk subayı Albay Cevdet’in Anadolu’da yapacağı görev için Yunan ordusu içine aynı rütbeyle sokulması, tarihe uymayan bir kurgudur. Böyle olsa bile; temel hikâye olarak Cevdet’in vatana hizmet uğruna hain görülmeyi göze alması, ailesi ve Türkler tarafından aşağılanması diziye vatan sevgisinin büyüklüğü olarak yerleştirilmesine rağmen, Yunanlıların vahşeti ve Türklerin direnişi gibi büyük bir tarihi olayı ıskaladığı için havada kalıyor.

Dizide Yunanlıların İzmir’e çıkışı, çiçek atan güzel kızlar, etekli efzun askerleri, dua eden papazlar, İzmir sokaklarında disiplinle yürüyen Yunan askerleri ve onları barışçı bir şekilde alkışlayan düzgün kıyafetli kadın, erkek yerli Rumlar  lehine algı yapılmaktadır. Buna karşılık; dizide vatanın sahibi, mazlum Türkler ve onlara yapılan vahşet gösterilmediği gibi, Türk milletinin işgal günüyle, hatta daha öncesinden başlayan vatanlarını destansı mücadele ile savunmaları yok. Milletimizin vatanını savunan, haklı savaşı yalnız vatansever Türk subayı Cevdet ve onun zıddı, para için Türkleri arkadan vuran Tevfik adlı hainin karakteri üzerinden zorlama bir hikâye ile anlatılması ne derece inandırıcıdır? Diziye Yunan mezalimi ve Türklerin işgale karşı direnişini eklemek bazılarının yazdığı gibi kolaycılık ve Yunanlılara düşmanlık hislerini körüklemek olduğu için mi alınmamıştır? Bu iddia sahipleri bilmelidir ki; Türklere yapılan zulüm görmezden gelinirse, o zaman adalet ve insanlık ölür; şehitlerimizin ruhu ve onuru incinir. Gazi atalarımızın yaptığı mücadele unutulmamalıdır. Çünkü ancak vefalı, kadir bilir milletler sonsuza kadar yaşarlar. Aksi takdirde millet olmaktan çıkar kuru kalabalıklar olur, iç ve dış güçler kuru kalabalıkları diledikleri gibi kullanılırlar.

Peki, “Vatanım Sensin” de neler gösterilmedi? İzmir’in Yunan işgalinde aslında neler oldu?

Türkler İzmir’in işgalinden bir gün önce Maşatlık’ta (Bahri Baba Parkı) işgale karşı ilk mitinglerini yaptılar. Vatanın bölünmezliğini korumak için bütün milleti mücadeleye çağırdılar.

15 Mayıs 1919 sabahı Yunan askerlerini taşıyan 4 nakliye gemisi, birkaç Yunan savaş gemisi ve bir İngiliz savaş gemisi himayesinde İzmir limanına girdi. Karaya çıkan ilk Yunan birliği rıhtım ve gümrük binasını işgal etti. Saat sekizden sonra başlarında Albay Zafiriu’nun komutan olduğu bir efzun taburu ve sonra da iki piyade alayı İzmir rıhtımına çıktı. “Askerler, yerel Rum halkının çılgınca tezahüratlarıyla, kilise çanları çalarak, papazlar kurtarıcılarının önünde diz çökerek karşılandılar.(1) İzmir metropoliti, azılı Türk düşmanı Hristostomos Yunan kumandana hoş geldin dedikten sonra elindeki haçı havaya kaldırarak onu ve askerleri kutsadı; bir Rum kızın taşıdığı tepsiden aldığı tuz ve ekmeği komutana sundu. Bu ekmek tuz verilmesi vatanı kurtaranlar için yapılan bir törenden sonra uygulanırdı. Papaz bu hareketiyle İzmir’in kendilerinin olduğunu ve şimdi kurtarıldığını anlatmak istiyordu. Hristostomos rıhtımda bulunan Yunan askerlerine Türkler aleyhine kışkırtıcı bir konuşma yaptı.(2)                                             
“Yunanlılar İzmir’e geçit resmi yapar gibi” Yaşasın Venizelos!” diye bağırarak girdiler. Silâhlarını çatıp çevresinde sevinçten dans ettiler. Şehirdeki bütün sivil Rumlar sokağa dökülmüş, Müslümanlara küfür yağdırıyorlardı.(3)

İşte bu sırada işgalcilere karşı ilk kurşun, takma adı Hasan Tahsin olan gazeteci Osman Recep Nevres tarafından atıldı ve Efzun birliğinin önünde büyük bir Yunan bayrağı taşıyan iri yarı Yunan askerini yere serdi. Kısa bir kargaşadan Yunanlılar Hasan Tahsin’i şehit ettiler. Ancak Hasan Tahsin’in yurdunu savunan bu örnek hareketine başka Türkler de katıldı. Yağız bir Türk delikanlısı da silahını ateşledi. O da yalnız kalmadı direniş ve çatışma bütün şehre yayıldı. Yunan askerleri sivil Türk halkına rastgele ateş açarak onlarca kişiyi öldürdüler. Yunan askerlerinin ilerlemesine mani olmaya çalışan Türkler kışlanın önünden geçen Yunan askerlerinin üzerine bomba attı. Yunan askerleri buna silah ve topla şiddetle cevap verdiler. Türk subay ve askerleri beyaz bayrak çekip kışlanın önüne çıktılar. Ali Nadir Paşa’ya subaylara dokunulmayacağına dair söz veren Yunan subayı Paşa’nın şakağına tabancasını dayayıp, kalpağını yere çalarak tokatladı. Diğer subay ve erlerin üzerlerinden para ve diğer değerli eşyaları alınıp, kalpakları yere atılarak çiğnendi. Hükümet’ten Pasaport’a kadar bir kafile halinde, elleri yukarda yürütülen Türk askerleri üzerlerine taşlar atılıp, küfürler edildi, yerli Rumlar önde gidenlerden tutabildiklerini bıçakladılar.  Subaylar arasında bulunan Süleyman Fethi Bey ‘zito Venizolos!’ demediği ve Karşıyaka vapur iskelesinde bir binbaşı da çizmelerini vermediği için Yunan askerleri tarafından süngülenerek şehit edildi. Vali de tutuklanmış, evlerinden çekip alınan şehir eşrafıyla beraber sırtına süngü dayatılarak rıhtımda yürümeye zorlanmıştı. Bunun arkasından büsbütün azgına dönen Yunan askerleri yüzlerce Türk’ü şehit ettiler. Cesetlerini doğruca denize fırlatıp atıyorlardı…(4) Kafile halinde yürütülen bu subay ve erlerden sağ kalanlar tevkif edilerek, Patris vapuruna hapsedildiler. Burada subaylara yapılan işkenceler devam etti, yaralı olanlar tedavi edilmeyerek olduğu yerde şehit oldu. Bu tek taraflı öldürüş, bir an geldi ki, tüyler ürpertici ve iğrenç bir hal aldı. Bir Rum kadını su diye inleyen yaralı bir Türk erinin üzerine çömelerek ağzına işedi. Rumlar tarafından o gün yakalanan polis ve jandarmalar da öldürüldü. Olaydan 15 gün sonraya kadar denizden cesetler çıkarıldı. Bu cesetler arasında boğazlarından zincirle bağlanarak denize atılmış üç polisin cesedinin de sahile vurması dikkati çekti. İşgal sırasında subay, asker, sivil halktan 2000’den fazla Türk öldürüldü, 2500'den fazla insan tutuklandı.(2) Yerli Rumlar işgali fırsat bilip Türk mahallelerindeki dükkân ve evlere girerek yağma ettiler. İçinde 50 bin liradan fazla para bulunan Kolordu ve istihkâm kasaları boşaltılıp, askeri teçhizata, devlete ait bütün mallara ve zaruri ihtiyaç maddelerine el koydular. Telgrafhaneler de işgal ve yağma hareketinden kurtulamadı; Rumlar tarafından basılarak mobilya, para kasaları, telefon makinaları, resmi mühürleri tamamen yağmalandı. Hükümet binası da tamamen alt üst edildi, alabildiklerini alıp, alamadıklarını tahrip ettiler.(4)

xxx

İzmir İşgali’ni yaşamış büyük yazarımız Samiha Ayverdi eserinde, o yıl L’illustration mecmuasının ilâvesinde okuduğu şu anekdotu anlatmaktadır; “Yunan Kralı Konstantin Yunan orduları İzmir’de iken şehri dolaşmaktadır. Bir hendeğin içinde bir Türk köylüsünün bozulmuş cesedini görünce: “Bu pisi neden kaldırmıyorsunuz?” diye hiddetle bağırmış, etrafındakilerden: “Diğer Türklere ibret olsun diye bırakıyoruz.” cevabını alınca da: “Öldürecek başka Türk yok mu? Bunu atın başkasını koyun.” Demiştir.(5)

Bir krala değil, bir cellada yakışır bu sözden başka aynı kralın 1921 yılında İzmir’e geldiğinde kaldığı köşkün önüne serilen Türk bayrağını çiğneyerek içeri girdiği de bilinmektedir. Kurtuluştan sonra İzmir’e gelip aynı köşkte kalan Atatürk köşke girerken ayakları altına büyük bir Yunan bayrağı serilmiş. Atatürk’e Yunan kralının yaptığı anlatılmış. Atatürk’ün yüzü asılmış. “Yunan kralı hata etmiş, çünkü bayrak bir milletin onurudur. Ben bu hatayı tekrarlamam” diyerek yerdeki bayrağı kaldırtmış.

Yunan işgaline sahne olan İzmir’de, kralından neferine kadar Yunanlıların âdeta bir hıyanet ve cinayet kasırgası ile vahşet ve insanlık dışı her türlü çirkinliği yaptığını gösteriyor.

xxx

Yunanlıların Türkiye’deki vahşeti yalnız İzmir ve çevresinde değil, ayak bastıkları her yerde olmuş, katil, eşkıya sürüsü gibi öldürmüş, çalmış, çarpmış, yakmış, yıkmış, namusa, ırza ve en kutsal değerlere hatta ölülere bile tecavüz etmişlerdir. Venizelos’un oğlu Sofokles Atina’dan getirttiği fotoğrafçıya Bursa’da Sultan Osman’ın türbesinde Osman Bey’in tabutunu tekmelerken poz vermiş,  Yunanlılar Söğüt’te Ertuğrul Gazi’nin türbesini kurşunlamışlardır. Kurşun izleri bugün bile görülmektedir.

xxx

Türk milleti Yunan işgaline karşı vatan savunması kararını ortada devlet yok iken almıştır. Haziran 1919’da Menderes’de toplanmış Redd-i İlhak Heyeti’nin aşağıdaki bildirisi bir örnek olarak bunu açıklamaktadır: “Yunanlılar ayak bastıkları yerlerde hadsiz hesapsız vahşetler, tüyler ürpertici alçaklıklar yaptılar. İzmir’de sanayi mektebinde buldukları Kur’anlarımızı ayakyollarına attılar. Birçok namuslu kadınlarımızın ve kızlarımızın ırzına geçtiler. Aydın’da da bu edepsizliklerinden geri durmadılar. Irz ve din düşmanı olduklarını gösterdiler. Nazilli’de bu mübarek ayda bizim de varlığımız olduğunu göstermeksizin camilerimizden ikisine Yunan bayrağı diktiler. Anlaşıldı ki biz susarsak bunlar pek ileri gidecekler ve bizi yavaş yavaş sömürecekler, mahv edecekler. İşte bunu düşünerek biz de bu hain düşmanlara karşı ayaklandık.”(6)

xxx

Yunan işgali altındaki yerlerden Türklerin yükselen çığlıkları İstanbul’dan duyulmaya başlayınca İngiliz, Fransız ve İtalyan işgal güçleri, Kızılhaç’la birlikte, müttefikleri Yunanlıların bu insanlık suçlarını yerinde incelemek için iki ortak(karma) komisyon kurmuşlardır. Her iki komisyon da incelemelerini Marmara bölgesinin az sayıda kasaba ve köylerinde ve İstanbul’a yakın yerlerde yapmışlardır.

Hazırlanan metin kitap olarak; İçişleri Bakanlığı Göçmenler Genel Müdürlüğü’nün 5 nolu yayını olarak İstanbul’da Ahmed İhsan Kitapevi tarafından1921 yılında “Atrocites Grecques en Turquie” adı altında yayınlanmıştır. 2006 yılında ‘Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları’ tarafından ”Türkiye’de Yunan Vahşeti” adıyla basılan bu kitapta, hazırlanan rapordan başka katledilmiş, vücutları parçalanmış, süngülenmiş, ırzına geçilmiş, yüzlerinde bomba patlatılmış, diri diri yakılmış yüzlerce masum insanın ve yakılıp yıkılan alevler içindeki yerleşim birimlerinin komiyon üyelerince çekilen yüzlerce fotoğrafı da bulunmaktadır.(7)

xxx

Kurtuluş Savaşımızın başlamasına en büyük sebep olan Yunanlıların İzmir’i işgali ve milletimize yaptıkları zulüm ve vahşet anlatılmalı ve bütün dünyaya özellikle bize karşı soykırım anıtları diken, Avrupalılara şımarık dostları Yunanlıların gerçek yüzleri gösterilmelidir! Türk dizilerinin çeşitli ülkelerde izlendiği dikkate alınırsa,  bu amaçla hazırlanan dizi ve filmlerin Türk tezlerini anlatmada faydası olacağı açıktır. Ayrıca, Yunanlıların yaptıkları bütün iğrençlikleri, pislikleri örtmek için bir de Türkleri uyduruk bir Pontus soykırım yalanı ile suçladığı da unutulmamalıdır. 

Okullarımızda genç nesillere Türkiye’de Yunan vahşeti, atalarımızın çektiği acılar ve vatanımız için yaptıkları destansı mücadele öğretilerek, onlarda vatan sevgisi ve tarih şuuru uyandırmalıdır. İçimizdeki kimi aydın geçinenler bu gerçeklerden habersiz yetiştikleri için Yunanlıların Batı Anadolu’da yaptığı vahşeti basit olağan savaş zayiatı görürken, tarihimizle yüzleşmekten bahsedip Türklerin soykırımı kabul etmeleri konusunda düşmanla aynı dili kullanmaktadırlar.

Sonuç olarak; Çılgın Türkler yazarı Turgut Özakman’ın dediği gibi; ” İstiklâl Savaşı, dünyadaki en meşru, en ahlâklı, en haklı, en kutsal savaşlardan biridir. Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve  gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin.”(8)

Kaynakça:

1. Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, İkinci cilt, E Yayınları, s.407, İstanbul,1983
2. Sabri Boztepe, Yunanlılar İzmir’de, www.vitrinhaber.com
3. Lord Kinross, Atatürk, Bir milletin yeniden doğuşu, Sander Yay. S.249, İstanbul, 1980
4. Bülent Çukurova, 15 Mayıs 1919’da İzmir’de Yunan Mezalimi, Atatürk Araştırma Merkezi, www. Atam.gov.tr/dergi/Sayı 08
5. Samiha Ayverdi, Arkamızda Dönen Dolaplar, Kubbealtı Yayınları, s.20, İstanbul, 2007
6. Bayram Sakallı, Milli Mücadele’nin Sosyal Tarihi, İz yayıncılık, s.216, İstanbul,1997
7. Türkiye’de Yunan Vahşeti, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, İstanbul, 2006
8. Turgut Özakman, Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2005   
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.