Bayburt Postası - 1. Dünya Savaşı’nın ardından zorla Rusya’ya götürülen babaannesi Refika’nın vasiyetini yerine getiren Gabitova, akrabalarını bulmak ümidiyle Bayburt’ta idi.

***

26. Uluslararası Dede Korkut Kültür ve Sanat Şölenleri’nin birinci günü türbe ziyaretinin ardından Masat Yaylası Şenliği alanına varıyoruz. Konuşmalar yapılıyor, hediyeler veriliyor. Sonrasında bir Bayburtlu sanatçı yayla havasına uygun neşeye davet eden türküler seslendiriyor. Barla başlayan oyunlar halaya dönüyor, halka uzadıkça uzuyor. Bu sırada yaşlıca bir kadın yanıma yaklaşıyor. Ortamın havası onda hiç yok, hüzün yüklü bir yüz; belki de ağladığı fark edilmesin diye yüzü bir güneş gözlüğü ile saklı. Bir şeyler söylüyor anlamıyorum, yanımıza bir kişi daha sokuluyor. Bu gelen kişi, hanımefendiyi biraz dinledikten sonra çeviri yapmaya başlıyor. Bu sırada gazeteci dost Mehmet Demirer fotoğraflarımızı çekiyor.

Murat Okutmuş, Masat Yaylası'nda Varida Gabitova ile..

“Sizi bana söylediler, bana yardım eder misiniz? Ben buraya ninemin akrabalarını bulmak için geldim. Aslında bu onun vasiyetiydi. Ninemin babası 1916 yılında Bayburt’taki camilerden birinde imam veya mollaymış. İsmi Koç Ağa."

Gürültü çok fazla, araya giriyorum. Ve bu söyleşiyi kaldıkları otelde yapma teklifini sunuyorum. Memnuniyetle kabul ediyor.

Bu sırada yaklaşık 1 yıl önce kulağıma çalınan konuyu hatırlıyorum. Bir büyüğüm aynı konu ile ilgili sorular sormuş, üzerine yorumlar yaparak, daha ileriye gidememiştik. Bu yardım Bayburt Belediyesi’nden de talep edilince Başkan Hükmü Pekmezci, Varida Gabitova, eşi ve tercümanını Bayburt’a davet etmiş. 

Ertesi gün sözleştiğimiz gibi sabahın 8’inde otel lobisindeyim. Varida hanım orada, tercümanı Nurcan bey ve eşi Alim bey de.. 

Oturuyoruz bir masaya. Varida hanım hüzünlü hüzünlü yüzüme bakıyor. Şimdi gözlükleri yok, yaylada sadece mimiklerinden ve ses tonundan anlayabildiğim hüzün, yapışmış duruyor tüm yüzüne, ama en çok da gözlerine. Bu hali beni de çok etkiliyor. “Hüzün ki en çok yakışandır bize / belki de en çok anladığımız” dizelerini hatırlıyorum Hilmi Yavuz’un…

Varida hanım söze başlıyor. Heyecanlı ama çok derinlerden gelen bir ses tonu ile anlatıyor. Tercümanı Nurcan Bey, Kazakistanlı, tarihçi, ihtisas alanı şecere. 2018 yılından bugüne Varida hanıma yardımcı oluyor. Hikâyeden o kadar etkilenmiş ki, o da hüzünle konuşuyor. Bana sadece söz arasına girip, sorular sormak kalıyor.

Fakat, Varida hanımın anlattıklarından hareketle bir soyağacı çizimi bırakmak istiyorum söyleşinin başına… Soy ağacında yer alan kişi yaşlarının 1916 yılı esas alınarak yazıldığını da belirterek…

Varida Gabitova 66 yaşında, uzun yıllar matematik öğretmenliği yapmış, şimdilerde emekli. 1916 yılında Osmanlı-Rus savaşında annesi babası öldürülerek, Bayburt’tan zorla Rusya’ya götürülen Refika hanımın tek oğlu Sabir beyin kızı. 22 yaşına kadar babaannesi Refika hanımla aynı evi paylaşmış. Onun Bayburt’a ve hayatına dair anlatımlarını 22 yaşına kadar dinleyebilmiş. 1896 doğumlu olan Refika hanım 1978 yılında hayatını kaybetmiş. 

Röportaj: Murat Okutmuş

Ata topraklarınız olarak kabul ettiğiniz Bayburt’tasınız, buraya geliş sebebinizi Saray Bahçesi'nde verdiğiniz kısa bir bilgiden biliyorum, biliyoruz, babaannenize dair neler hatırlıyorsunuz?

Evet, babaannemin dilinde düşürmediği Bayburt’u görmeye geldim. Amacım akrabalarımı bulmak, bunu çok istiyorum. Bu benim babaannemin bir vasiyeti. Fakat aradan çok uzun yıllar geçti. Bulamazsam da en azından Bayburt’tan toprak götürüp, mezarına bırakacağım.

Babaannenizin hazin bir hikâyesi var, savaşın geride bıraktığı yaralarla dolu bir hayat yaşamış, o kısma girelim mi? Babaanneniz Refika hanımın babasının ve annesinin ismi nedir? Bayburt’ta oturdukları mahalle ve savaş anına dair hatırladıkları, bunlarla ilgili neler biliyorsunuz?

1916 yılında babaannem Refika kardeşleriyle, babası ve annesi ile aynı evde yaşıyorlarmış. İki katlı taş örme bir evde. Babası Koç Ağa, Bayburt’taki camilerin birinde din görevlisiymiş. İmam veya molla olabilir. Bu kısmı tam olarak bilmiyorum. Annesinin ismi ise Mavuş, ev hanımıymış. Bayburt’ta oturdukları mahalleye dair aklımda kalan bir bilgi yok. 

Savaşa dair neler anlatıyordu, neler yaşamış?

Rus çarı ve askerleri şehri gasbedip, anne ve babasını öldürmüş. Anne ve babasının evlerinin avlusuna defnedildiklerini söylerdi. 

Tüm söyledikleri bu kadar mıydı, bu ölümler onların gözünün önünde mi yaşanmış?

Babaannem şöyle bir şey derdi. Askerler şehre girince, bu üç kız babasına, ‘Bütün komşular nehrin öteki tarafına geçiyor. Bizler de geçelim, nehrin öteki tarafına kaçalım” demiş. Fakat, Koç Ağa, “Çocuklar biz sivil insanlarız, savaşlarda sivil halka bir şey yapmazlar” demiş. Bu sözün üzerine bunlar evlerinde kalmış. Sonrasında askerler gelip annesini ve babasını öldürmüş.

Sonrasında babaanneniz ve kardeşleri neler yaşamış?

Babaannem Refika, bir küçüğü Şefika, en küçükleri Mevlüt. Bu arada biliyorum Mevlüt erkeklere koyulan bir isim ama Mevlit kandili gününde doğduğu için ailenin üçüncü kızına Mevlüt ismini vermişler. Askerler, anne babayı ortadan kaldırdıktan sonra bu üç kız kardeşi esir almışlar.

Bayburt’taki yaşama, yaşamlarına dair neler anlatırdı?

Refika ninem zengin olduklarını söylerdi. Ninemin kendi sözlerine göre kızlar ipek kumaştan gömlek giyerlermiş. Oturdukları konakta her bir aile ferdinin ayrı bir odası varmış. 

Nineniz ve diğer kardeşlerin eğitimlerine dair bilgi var mı?

O kısmı bilmiyorum ama ninem nişanlıymış, düğün hazırlıklarını sürdürüyorlarmış. Ninemin anlattıklarına göre, o dönemde kızlar çok iyi ise akraba içinde evlendirilirlermiş. Yine onun söylediklerine göre akrabaları çokmuş ve sevdiği bir akrabası ile evlenecekmiş.  

Yeniden götürülme sürecine dönelim…

Babası Koç Ağa hoca ile annesi Mavuş’u oturdukları evin avlusuna gömdüklerini hatırlıyordu. Sonra esirlik başlamış. Tren yolculuğundan bahsederdi. Bir yere kadar kardeşleri ile birlikte devam etmiş. Sonra bir istasyonda ayrılmışlar. Refika ninemi sahiplenen Rus askeri, onu kardeşlerinden ayırıp götürmüş. Şefika’yı ise başka bir Rus askeri sahiplenmiş, o zaman daha 5 ile 7 yaşları civarında bulunan Mevlüt ise Şefika ile kalmış. Daha doğrusu Refika ninem istasyonda onlardan ayrılırken, onlar aynı trenle yolculuğa devam etmiş. 

(Burada hüzünleniyor, gözlerinden damlalar dökülüyor. Biraz duruyor ve devam ediyor.)

Bundan sonra hayatı pek iyi değil. Rus askerin yanında güzel günler yaşamıyor ama bir zaman sonra bu kişinin yanından ayrılıyor. Sonra Kazan bölgesinde dedemle tanışıyor ve sonrasında dedemle evleniyor. Dedem müslüman bir Tatar Türkü. Refika ninem ömrü boyunca dedeme dua etti. Müslüman bir kişi onu sahiplendi, eş yaptı diye bu duasını ömrünün sonuna kadar sürdürdü.

Sonra babanız oluyor, sonraki yaşama dair neler hatırlıyorsunuz?

Evet babam Sabir dünyaya geliyor. Tek çocukları babam. Ve ölene kadar bizim evimizde yaşadı Refika ninem. Öldüğünde ben 22 yaşındaydım. 

Rafika hanım Başkurdistan'ın Kazan şehrinde yaşadığı yıllarda, 54 yaşında...

Babaannenizi, en çok nasıl hatırlıyorsunuz?

Kazan'da oturduğumuz bölgede herkes onu Türk nine diye tanırdı, ona böyle hitap ederlerdi. Dünyada en çok sevdiği şehir Bayburt’tu. Çünkü dünyadaki en güzel günlerini burada geçirmişti. Anne ve babasının yanında, koruyucularının yanında. Çok iyi çorap örüyordu. Onun ördüğü çorapları piyasada bulamazdık. El emeğiydi bunlar. Son zamanlarında dışarda kuşlar görürdü ve onlara bakar ‘kuşlar beni ülkeme götürür müsünüz’ diye söylerdi. Mavi gözlü, uzun boylu bir kadındı, bize çok iyi davranırdı. O kadar kalındı ki saçları üç boğum yapıyordu.

Peki yanında Bayburt’a dair bir iz, bir eşya var mıydı?

Ninemin bir Kuran-ı Kerimi vardı. Buradan getirdiği küçük bir Kuran, hiç yanından ayırmazdı onu. Ve o kadar onunla özdeşleşmişti ki 1978 yılında öldüğünde, o Kuran-ı Kerimi de onunla birlikte gömdük.  

1916 yılı henüz soyadı kanunu çıkmamış fakat ailelerin anıldıkları isimler var, böyle bir bilgi var mı?

Var tabii. Bostancızade derlermiş ailelerine. Babasının tarafı Bostancızade. Bostancızade Koç Ağa.

İlk kez siz mi bu arayışları başlattınız?

Hayır, babam Sabir bey bu araştırmaları yaptı. O zaman internet yok, imkânlar kısıtlı, babam daha çok Rusya’da akıbetleri bilinmeyen teyzelerimin araştırmasını yaptı ama bir sonuca ulaşamadı. Sonra internet çıktı, ben hemen internetten Bayburt araştırmalarını başlattım. O kadar çok Bayburt fotoğraflarına baktım ki ve bu arada Bayburt’un çok uzak olduğunu öğrendim.

Rusya’da babanızın teyzelerini hiç araştırdınız mı?

1990’lı yılların başlarından itibaren başladım. Televizyon programı vardı. ‘Beni Bekle’ adlı bir program. Burada başlattım, çok aradım ama bulamadım. Sosyal ağlar aracılığıyla da halen arıyorum.

Sizin derdiniz akrabalarınıza ulaşmak, bir anlamda ninenizden size vasiyet bu tükenmez hasreti biraz olsun dindirmek diye anlıyorum..

Benim amacım ninemin vasiyetini yerine getirmek. Onun akrabalarını bulamasam da hiç olmazsa buradan bir avuç toprak alıp, onun mezarına koyacağım. Babasının hangi camide imamlık yaptığını öğrenmek istiyorum. Şansımız olursa belki de onların evleri de kalmıştır. Sadece yanında durmak, duvarına elimi sürmek isterim. Benim hiçbir maddi çıkarım yoktur.  

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Bizi buraya davet eden Belediye Başkanı Hükmü Pekmezci’ye çok teşekkür ediyorum. Onun daveti ile buralara kadar geldik. Ninemin doğduğu, en mutlu günlerini yaşadığı Bayburt’u görme imkânımız oldu. Kulağım hep sizde olacak. Sizlerden güzel haberler bekliyorum. 

Varida Gabitova, eşi Alimulla Gabitova ve Nurcan Sadirbekuly ile onları Bayburt'a davet eden Belediye Başkanı Hükmü Pekmezci'nin makamında..

***

Evet, Varida Gabitova ile söyleşimizi burada noktalıyoruz. Varida Gabitova bir Tatar Türkü. O da büyük dedesi Koç Ağa gibi üç kız sahibi. Eşi Alimulla Gabitov ise emekli mühendis. Rusya’nın Başkurdistan şehrinde yaşıyorlar. Umuyoruz ki Varida Gabitov’un bu arayışı mutlu bir sonla sonuçlanır. 

***

Bu söyleşide çeviriyi yapan ve aileyle 2018 yılından bugüne ilgilenen Kazakistan’dan Nurcan Sadirbekuly, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi mezunu. Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Namık Kemal Zeybek’e minnettar, bir de Süleyman Demirel'e.. "Onların sayesinde o okul açıldı ve ben tahsilimi yaptım" diyor. Zeybek'in memleketi Bayburt'ta olmaktan da ayrıca mutlu ve gururlu.  

Tarihçi, ilgilendiği dal şecere dalı. İnsanların soyu ile ilgilenen bir dal. Nurcan bey, Kazakistanlı ama Almanya’da yaşıyor. Bugüne kadar çok insanın hayatına dokunmuş, birçok ailenin 100 yıl sonra kavuşmalarını sağlamış. Bayburt’tan böylesine hikâyeleri olanlar varsa, ‘bana ulaşırlarsa, onlara seve seve yardımcı olurum’ diyor.

Murat Okutmuş, Nurcan Sadirbekuly ve Varida Gabitova Masat Yaylası'nda..