"Altyapı atılımı tamam sıra üretim devriminde"

Türkiye’nin son 12 yılda, büyük bir altyapı devrimi gerçekleştirdiğini söyleyen Kenan Yavuz, “Yaptığımız otobanları sadece gezmek için kullanmayalım. Sıra üretim devriminde” şeklinde konuşuyor.

"Altyapı atılımı tamam sıra üretim devriminde"
Bayburt Postası - Türkiye’nin son 12 yılda, büyük bir altyapı devrimi gerçekleştirdiğini söyleyen Kenan Yavuz, “Yaptığımız otobanları sadece gezmek için kullanmayalım. Sıra üretim devriminde” şeklinde konuşuyor. 
 
Ara malı üretiminde iddiası olmayan hiç bir ekonominin sanayileşme iddiası olamayacağını söyleyen Kenan Yavuz, “Ara malını ithal edersek, bize işçilik kalır. Türkiye taşeronlaşma tehlikesine maruz kalır” diyor. 
 
Türkiye dört yıllık seçimsiz bir döneme girdi. Sanayicinin Hükümetten beklentisi bu süreçte bir süredir ertelenen yapısal reformların hayata geçirilmesi. Socar Türkiye CEO’su Kenan Yavuz bu dönemin önemine dikkat çekiyor ve “Türkiye altyapı yatırımlarında önemli bir devrim yaptı, enerji köprüsü ve üssü olma yolunda stratejik adımlar attı... Artık bunu üretim hamlesiyle taçlandırmalı. Yeni reform paketinde Türkiye’nin ara malı üretimine odaklanması lazım. Türkiye’nin taşeronlaşmasına, fasonlaşmasına sebep olan ithalat lobisiniz kurduğu tuzakları bozmamız lazım” diyor. 

Türkiye’nin karayolları, demiryolları, havayollarında büyük ataklar yaptığını belirtiyor Yavuz ve şunları söylüyor: “Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu da bittiğinde Marmaray ve İstanbul İzmir Otobanı ile, Hazar Transit koridoru hayata geçmiş olacak. İpekyolu üzerinde yeni yatırım fırsatları çıkacak, lojistik anlamda büyük fırsatlar çıkacak, Çin’den Brüksel’e kadar bir hat oluşacak. Güney Gaz Koridoru ve TANAP ise enerjinin İpekyolu olacak, önümüzde büyük fırsatlar var bu fırsatları ekonomik değere dönüştürmemiz gerekiyor. Türkiye’nin önemli bir enerji köprüsü olması için Hazar Denizi’nin petrol ve doğalgaz rezervleri üzerinde tesis ettiğimiz ortaklıklar ve TANAP ile gerçekleşen yeni yapılanma gibi son derece önemli adımlar atıldı. 1 Kasım seçimleri ile yeniden tesis ettiğimiz siyasi istikrarımız bizi 2023 hedefleri ile buluşturabilecek atmosferi sağlamış oldu. Türkiye’de reel sektörde inanılmaz yatırım açığı var. Buralara yatırım yapacak yatırımcılarımızı daha fazla teşvik etmemiz, cesaretlendirmemiz ve üreten bir ekonomi olmamız lazım. Türkiye teşvik sistemi daha ziyade işletme dönemine odaklı, halbukiaslolan yatırım döneminde verilecek teşviklerdir. Teşvikler yatırım dönemine odaklanmalı ve yatırım maliyetlerini düşürecek önlemler tanımlanmalı.”
 
2015 tarihi bir fırsata dönüştürülebilirdi
 
Geçtiğimiz yılı değerlendiren Kenan Yavuz, “2015 Türkiye için tarihi bir fırsata dönüştürülebilirdi. Enerji maliyetlerinin bu kadar düşük olduğu bir yılda Türkiye siyasi istikrarını kaybetmeseydi, büyük bir fırsat yakalayabilirdik, daha iyi bir büyüme oranına ulaşabilirdik. Ama 7 Haziran bize 2015’i kaybettirdi” diyor ve “Petrol fiyatlarının yarattığı fırsatı kaçırdık. TL değer kaybetti, biz yine petrolü TL olarak aynı fiyatla kullanıyoruz. 1 Kasım itibariyle siyasi istikrar tesis oldu. Önümüzdeki 4 yıl boyunca seçim olmaması çok önemli bir fırsat. Hükümetin de radikal reformlar yapabilmesi için zemin sağlıyor” açıklamalarını yapıyor.
 
Sabah uyanıyoruz, bir ülkeyle STA kapsamındayız…
 
Türkiye’nin ekonomisini ithalata bağımlı kılan mekanizmalar olduğunu savunuyor Yavuz, “Bunların rehabilite edilmesi lazım.  Dahilde İşleme Rejimi’ni (DİR), serbest bölgeleri rehabilite etmemiz lazım. Serbest ticaret anlaşmalarını (STA), Türkiye ile uyumlu hale getirmeliyiz. Gümrük Birliği’nin (GB) revize edilmesi lazım. Özellikle mütekabiliyet ilkesinin çiğnenen yapısı ortadan kaldırılmalı. Yoksa rekabet edemeyiz.  Güney Kore ile STA imzaladık, ithalat patladı ve ihracatımız düştü. Bu anlaşmalara sektörel gerçeklerimiz göz önünde bulundurularak istisnalar getirilmeli. STA, ringe çıkıp boks yapmak gibidir. 50 kiloluk boksörün, 80 kiloluk boksör karşısında ringe çıktığı nerede görülmüş. GB 2000 yıllık Türk tarihinin en büyük kapitülasyon anlaşmasıdır. Şimdi herkes ithalatçı olduğu için kimsenin sesi çıkmıyor. Öyle bir anlaşma imzalanmış ki, AB kendi menfaatleri doğrultusunda gidip bir başka ülke ile anlaşma imzalıyor, bu anlaşma bizi bağlıyor ve biz bir sabah uyanıp bakıyoruz ki, kucağımızda kazık gibi bir anlaşma daha olmuş… Bu anlaşma bizi bağlıyor ama bizim gıyabımızda imzalanmış böyle rezillik nerede görülmüş” diyor.

Yavuz, “GB’nin Türkiye’ye faydaları tartışılabilir ama artık bu aşamadan sonra sürdürülebilir değil” şeklinde konuşuyor ve şunları söylüyor: “Rakibim İran’a petrokimya ürünü satmak istesem yüzde 60 vergi ödüyorum. İran bana petrokimya ürünü satarken sıfır vergi ödüyor. Yüzde 3 değil çünkü DİR diye bir rejim var. Eline belgeyi alan ithalatını sıfır gümrükle yapıyor. DİR öyle bir rejim ki bütün kapıları açıyor, çilingir gibi. Ne gümrük ne anti-damping ne tarife dışı engel çalışıyor. DİR’in kuruluş amacı ülkemizin ihracatına rekabet gücü kazandırmaktı, oysa şu anda ithalata hizmet eder hale geldi. İhraç etme taahhüdü ile getirilen bu malların bir kısmı içeride satılıyor, doğal olarak belgenin süreci bitince kapatılamıyor. Sonra bu arkadaşlar Ankara’da kuyruk oluyorlar belgelerin kapatma süresi uzatılsın diye. Bunun adı dolandırıcılıktır, ayıptır. DİR belgelerini dürüstçe kullanan sanayicilerimiz olduğu gibi, bunları suiistimal ederek haksız rekabet yaratanlar da var. DİR; ithal hammaddeyi veya ara malını, ihraç ettiğiniz ürünün içinde kullanma şartına dayanıyor ve devlet bu taahhüde dayalı olarak vergi almıyor, mantığı son derece doğru. Ancak sorun şu; bu ithal ürünler gerçekten ihraç oluyor mu?” 
 
Türkiye’yi işçilik geliri ile ileriye taşımak mümkün değil
 
“Rakiplerimiz karşısında kozumuz pazar” diyen Yavuz,  “Onu da sıfır gümrük ile harcıyoruz. Güney Kore STA’sı ortada. Üniversitelerde 40 tane uluslararası ilişkiler bölümü var. Güney Kore ile STA imzaladık, ithalat patladı, ihracat düştü ama bir tane bilimsel çalışmaya rastlamadım. Yaptığımız anlaşmaların etki analizlerini yapmamız gerekmiyor mu? 1994’te bu anlaşmayı imzalayanlar okumadan imzaladılar. Bebek endüstrileri rekabete hazırlamadan, bu şekilde dünyaya açarsanız, gideceğiniz yer fason ekonomi dünyası olur. Türkiye’nin önündeki en büyük tehdit budur. İşadamı için kolay. Bir yabancı markayla anlaşıyorsunuz, adam size küçük bir kar marjı tanıyor. Azıcık aşım ağrısız başım diyorsunuz! Pazar garanti, sipariş garanti. Peki ama bu bize yeter mi? Nüfusu 90 milyona giden bir ülkeyi sadece montaja dayalı işçilik ile ileriye taşımak mümkün değil. Ara malı üretiminde iddiası olmayan hiç bir ekonominin sanayileşme iddiası olamaz” tespitini yapıyor. 
 
Bürokrasi sanayiciyi denize atıp ‘git yüz’ diyor
 
Yavuz, üreticinin maliyetlerinin yüksekliğinin iki nedeni olduğunu, birincisinin yanlış üretim prosesi kullanmaktan kaynaklandığını ve bunun sanayicinin kendi sorunu olduğunun altını çiziyor. İkinci nedeni ‘üreticinin kendinden kaynaklanmayan maliyetler’ şeklinde tanımlıyor Yavuz ve şöyle konuşuyor: “Devletin verimsizliklerini üretici taşıyor. Ben Güney Koreli rakibimle rekabet etmeye hazırım ama benim üzerimde yetki kullanan bürokrasi Güney Koreli bürokrasisi ile rekabet edebiliyor mu? Hem benim üzerimde boza pişireceksin, hem de ‘Git Çinliyle, Güney Koreliyle, Avrupa ile Amerika ile rekabet et’ diyeceksin ama kendin üreticinin başının üstünde boza pişirmeye devam edeceksin! Bürokrasi sanayiciyi denize atıp ‘git yüz’ diyorsa, önce kendisi o denize atlayıp yüzmesini öğrenmeli…”

HERKES KENDİNİ 2023’E GÖRE KODLASIN

Petkim Yarımadası’nda “Rafineri-Petrokimya-Enerji-Lojistik-Dağıtım” entegrasyonunu tamamladığında, Türkiye’nin ilk çağdaş kümelenme metodolojisine dayalı Kimya Endüstri Parkı’nı hayata geçirileceğini belirten Yavuz, "Böylece 2018’de Türkiye’nin en büyük ikinci sanayi şirketi olacağız. Türkiye’nin en acil ihtiyacı; kendine yeterli bir ekonomi olabilmek. Tükettiğini üretebilen, teknoloji devrimi yapmış, rekabetçi bir devlet yapılanmasını gerçekleştirmiş bir Türkiye… 2023 hedeflerinden asla vazgeçmemeliyiz. Herkes kendini 2013 hedeflerine göre kodlasın" diye konuştu.

Yavuz'a göre Türkiye’nin karşısında 3 rakip var

1-Çin gibi, insanı ve çevreyi sömürerek üretim yapan büyük ölçek ekonomisi. 
2-Düşük maliyetli yapı. Hammadde kaynağına sahip olup bunu sübvanse edenler. 
3-ABD gibi, hem enerji de bağımsız hem de büyük ölçekli ekonomiler.
 
Türkiye’nin avantajları
- Nitelikli iş gücü
- Pazar
 
Türkiye’nin dezavantajları
- Hammaddenin olmayışı
- Yüksek katma değer yaratılamaması 
- İleri teknolojili, büyük ölçekli şirketlerin olmayışı 
- Rekabetçi olmayan bürokratik anlayış
 
Sanayici ailelerin yeni kuşaklarında dönüşümü görmek lazım 
 
Türkiye’de şirketlerin yüzde 96’sının KOBİ olduğunu vurgulayan Kenan Yavuz, “Bunlar aile şirketleri. Kuşak değişiyor. Yeni kuşağın bakış açısı ile babalarının ki aynı değil” diyor ve şunları dile getiriyor:  “Baba ‘Ben çalışırım, üstüm başım batsın, makineyi seviyorum, üretimin kokusunu seviyorum’ diyor. Çocuklar, ‘Boşver baba sen geri kafalısın! Finans var, plazalar var, şık ofisler var, gezme var tozma var’ diyebiliyor. Üretimde kazanç az, rekabet çok, işçi para ister, devlet vergi ister, her gün başka bir ceza ile kapına dayanır ister de ister... Çocuklar haksız mı? Üretimin cazibesi yok olmamalı, kar marjı tatmin edici olmalı. Kolay işler zaten kolay olduğundan çok cazip, bir de kolay işler zor işlerden daha yüksek kar marjına sahip olursa, bu çocukları kim üretimde tutabilir ki? Bu çok tehlikeli bir gidiş. Devletin bu dönüşümü göz önüne alarak, tedbirler alması lazım.” 
 
İş dünyası STK’larının amacı ve üyelerinin faaliyeti çelişiyorsa, denetim şart
 
Sivil toplum kuruşlarıyla (STK) ilgili de eleştiriler getiren Kenan Yavuz, “Birileri sektör derneği kuruyor. Bir bakıyorsunuz kuruluş amacı ve ismi ile üye profilleri hiç uyumlu değil. Sanayi odasında sadece sanayici, ithalatçı odasında sadece ithalatçı olmalıdır, ithalatçı gidip sanayi odasını ele geçirmemelidir. Sanayici kimliğinin arkasına saklanıp, ithalat lobiciliği yapanlar ayıklanmalıdır.  “Meslek toplulukları ya da iş dünyası STK’ların amaçları ile üye profillerini devletin gözden geçirmesi gerekiyor. Bu çok önemli. Grupların amacıyla, üyesinin çabaları çakışıyorsa, bu yakışık almaz” diyor. “Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nun (KKDF) kaldırılması bunun bir örneği” açıklamasını yapıyor Yavuz, “KKDF, sanayicinin vadeli ithalattan uzak durmasını sağlıyordu. Dövize vadeli borçlanıyorsunuz, getirip Türkiye’de onu TL bazında satıyorsunuz 94 krizindeki gibi, 2001, 2008 krizindeki gibi açık pozisyona boğulup sonra batıyorsunuz. Devlet bir mantık kurmuştu; paran varsa git peşin al. Vadeli alacaksan yüzde 6 KKDF ödeyeceksin. Bu ithalat proseslerinde zorluk oluyor diye kaldırıldı. Bundan daha normal ne olabilirdi. KKDF kaldırılınca, uçan bir sektör var mı, siparişlerimiz, karlılığımız arttı diyen kimse var mı. Sadece ithalatı kolaylaştırdık” şeklinde konuşuyor.  
 
Pazarın kaymağını yiyeceksin benden de fazla konuşacaksın…
 
İthalat proseslerinde yerli üreticinin aleyhine unsurlar olduğunu kaydediyor Kenan Yavuz, “İthalatçı olmak meşru bir şey. Ama üreticinin çalışanı var, sendikası var, belediye var, Maliye var. Hepsi olması gereken şeyler. 100 kurumla muhatabız. İthalatçıda iki satış elemanı, antrepo, elinde çanta… Pazarın kaymağını yiyeceksin, benden de fazla konuşacaksın. Üreticiden çıkıp biri bir şey söylese ‘Vay sen korumacılık mı istiyorsun’ diye soracaksın. Benden çok havası var. Bu hakka hukuka sığmıyor. İthalata karşı, yerli üretimin hakkı ve hukuku da korunmalı” diyor.

Kenan Yavuz,  ayrıca “Bugün İran’da PETKİM kapasitesinde 15,  Suudi Arabistan’da 30 petrokimya tesisi var. Hem hammadde sübvanse ediyor, veriyor hem de ölçek ekonomisi olmuş, gönderiyor. Taşımacılık da ton başına 10-15 dolar. Nihai noktada bile dezavantajları yok. İstedikleri gibi gelip, gidiyorlar, Türkiye’de bir tek çöp üretmiyorlar. Neden üretsinler ki? Neden risk alıp yatırım yapsınlar ki? Zaten istedikleri kadar mal satıp, istedikleri kadar parayı kazanıyorlar!” açıklamalarını yapıyor.
 
"2018’de Türkiye’nin en büyük ikinci sanayi grubu olacağız"
 
2015’in Socar Türkiye için iyi bir yıl olduğunun da altını çiziyor Yavuz, “PETKİM’de iyi sonuçlar elde ettik. Önceki sene yeni kapasite artışı yapmıştık onun devreye girmesiyle iyi bir sene geçirdik. 2016’nın hem bizim hem de Türkiye için daha iyi bir yıl olacağını düşünüyorum. Reel sektörde özellikle ara malı üretiminde büyük yatırım açığı var, hükümetimizin açıkladığı reform paketlerinden ve sanayi üretimine yönelik desteklerin artmasından çok ümitliyim. Üreten, istihdam yaratan, ihracat kabiliyeti artmış, teknoloji devrimini gerçekleştirmiş bir ülke olma yolunda ilerleyeceğimize ve Cumhuriyetimizin 100. yılında çok daha güçlü bir ülke olacağımıza inanıyorum, ancak bunun için çalışmamız, daha çok çalışmamız gerekiyor” diyor.
 
"Petrolde düşük fiyat ne kadar uzun sürerse çıkış da o kadar sert olur"
 
Petrol ile ilgili de tahminlerini sorduğumuz Kenan Yavuz, “Rusya krizi devam ettiği sürece petrol fiyatı baskılanır” diyerek, şunları söylüyor: “Bu işin oyun kurucusu ABD. Kendisine yetecek enerjisi var. Petrolü, kayagazı, kömürü her şeyi var. İstediği zaman enerjide ihracatçı, istediği zaman ithalatçı olabiliyor. Dünyadaki yapıyı istediği gibi yönlendirebiliyor. Petrolün bugünkü seviyelerinin ekonomik açıklaması yok… Petrol sektöründe 600 milyar dolara yakın çok büyük bir yatırım portföyü ertelendi veya iptal oldu. Düşük fiyatlar ne kadar uzun giderse, yukarı çıkış da o kadar sert olacak. Bizim petrol fiyatlarını düşmesi ve çıkmasından çok, nasıl üreten bir ekonomi olacağız sorunsalına odaklanmamız lazım.”


Anahtar Kelimeler:
Kenan Yavuz
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.