Hayati Baki… Farklı bir kişilik, kendi özgün çizgisini ve dilini bulmuş bir şair… İmgeleri özel bileşimli, ilgi çekici; simgeleri çarpıcı… İşlenmiş konuları, hatta çok işlenmiş konuları yeni bir yorum ve bakışla şiire dökmeyi biliyor, bu bile büyük hüner bence.  Sözcük dağarcığı dolu mu dolu Hayati Baki’nin, dağarcığa yenileri de doluyor belli ki… Bu dost şairden gelen imzalı bir şiir kitabı var şimdi elimde. Adı: “Patetik Senfoni” (Artshop Yayınları) bu kitabında da yeni sözcük ve deyimler sokuyor dolaşıma: Karangu, tengriken, kunt usumla, yunt dağlar, ölük, kumangem, yeğnik, konuşuklar, ayral ha ayral.

Kitabın ilk şiiri “Toz” adını taşıyor. Toz’a şiir yazmak ya da “Toz’a şiir yazan şair gördünüz mü?” desem… Ne dersiniz? Ama bakın o tozda neler varmış neler:

ne anlatır toz?: silinmeyi
zamanla belleğin uzağında
unutuşun hacminde ellerini
aklın: gözlerini yorgun sözcüklerin
hançerli masasında

gitmeyi mi?: gölgesi
parmağın ucunda: dönüp bakmayı
durma alışmayı sessziliğe
kimse yok burada: hiç kimse: belki
belirsizliğin dilinde

anlatır mı evi, ölük evi?:
karangu suların yıkadığı zihni
ömre teyellenen günleri çisentiyle:
pencere önünde izini arayan
kertenkele gününde

zaman akar: toz bekler görünmeyi

“Ev yalnızlık senfonisi” diye bir şiir var bu kitapta. Şiirin final bölümüne bayıldım. Onu da alayım buraya. Alayım da görün Hayati Baki’nin ne kıratta bir şair olduğunu:

burda yalnızlık oturur: kitap tozları
burda yalnızlık oturur: salıncakta gece
burda yalnızlık: ince öfke, hüzün
burda yalnızlık oturur: emicem, kediler
burda yalnızlık oturur: duvarlar, palto
burda yalnızlık oturur: yılkı atları
burda yalnızlık oturur: cesaret ve korku
burda yalnızlık oturur: deniz ve derinlik
burda yalnızlık oturur: günaydın öteki
burda yalnızlık oturur: hayâlin hâlleri
burda yalnızlık oturur: körlük, sağırlık
burda yalnızlık oturur: sade yalnızlık
burda yalnızlık oturur: içinde ateş
burda yalnızlık oturur: dikkat, dikkat et
burda yalnızlık oturur: necati, nesimi, iyilik

Örümce kendini düğümlüyor Hayati Baki’nin şiirinde, gökkuşağı tarlası görünüyor, sonsuz su damlası sonsuz aşk oluyor, bellek ayna kül ve Babil göğünün yıldızlarına bir şeyler soruyor şair… Ve daha neler neler… Okursanız daha fazlasını görürsünüz, şiire saygınız ve umudunuz daha çok artar.

GÜNDENEME

Şair-yazar dostum Hasan Hüseyin Yalvaç’ın denemeleri bu özel türetimli adı taşıyor: Gündeneme. Barış Kitap tarafından yayımlanmış. İlk yazı “Han Kapılarının Kapandığı Güne” yazılmış. Han’a kapanıyor dostum ve başka ortak dostların merakına düşüyor. Kimin mi? Ruşen Hakkı, Güngör Gençay, Fahrettin Demir, Halit Çelenk, Fikret Ünlüer… Kimi ölmüş, kimi hastanede sayrı… Ve acı veriyor insana bütün bunlar. Hasan Hüseyin diyor ki: “Çünkü sadece sahici insanlar bu acıyı bilir. Siz hiç namuslu olarak öldünüz mü? Ya da şöyle diyelim: Ölebilecek misiniz? Boynunuzdaki çift ilmekli halatla yirmi beş dakika ölüme direndiniz mi? Direnebilir misiniz; ülkenizin bağımsızlığı, halkınızın mutluluğu uğruna? Vay Deniz! Maviliğin neden hep aynı?”

Dedem Korkut der gibi bir daha diyor Hasan Hüseyin. Diyor ki: “Çok bağıranların çok korkak olduğuna inanmışımdır hep.” Öyledir koca yürekli Dost, öyledir.

Kırıkhan Şerşep köyündeki ceylanlar düşüyor yâdına birden Yalvaç’ın, açıyor telefonu oradaki dostuna. Ceylan mı? Kalmamış ki… Katledilmişler… Nelerin bittiğini, yittiğini gösteriyor bu ve neler gitmiştir, geri gelemeyecektir? Ve Hasan Hüseyin bağışlanma diliyor bu ayıplardan… Kime karşı? İşte orasını karıştırmayın bence…

Geliniz Tahsin Saraç’ın dizleriyle doğaya gidelim, Yalvaç öyle yapmış ileriki sayfalarda:

“Kara dağlar karanlığı göğüsler
Kalkar kartal kanatlar kayalardan
Ulu yalnızlığında dev soluklu tek
Yaratılmış, tanrılara karşı.

Giremez mor aydınlığına evrenin ne yapsa
Sınırı sınırsızlığına teğet bir cüce
Işığa karşı bu, doğan güne karşı
Ve kör küçüklüğünde, buz bencilliğinde
Sevgiye sevgiye sevgiye karşı”

Ve yılın sorusu, dikkatlice dinleyin ve içtenlikle yanıtlayın: “Diğer kentleri küçültürken İstanbul’u nasıl büyüttüler?”

Ve son olarak özdeyişler sunayım dostumdan:

“Sözün solculuğu kalabalık, eylemin solculuğu azlıktır.”  
“Devrimcilik bu dünyaya bir mecburiyettir.”

“Gündeneme”den bunlar düştü elime, size sundum elim. Ötesini arayanlar hadi kitaba!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
hayati baki 3 yıl önce

merhaba sevgili cân dostum cazim beğ kardeşim!
"ödül" gibi görkemli bir yazı!: sağ ol var ol! esenlikle yaşa!
dedem korkut ile kuman-kıpçak bir tonyalının tarihe düşen
sözcükleri: türk dilinin, türk atmosferinde çoğalan orkun
düşlemi!
toprağıma yakın bir élin elini sıkıyorum, selamlıyorum tüm
yüreğimle!

Misafir Avatar
Cazim Gürbüz 3 yıl önce @hayati baki

Bu yorum da bana ödül sevgili Hayati Baki... Aydınlık ve üretken beynini selamlıyorum.

Beğenmedim! (0)
Avatar
temuçin 3 yıl önce

İki sanat gönüldeşinin duygu ve kurgu söyleşmeleri ne kadar anlamlı ve ufuk açıcı. Var olsunlar.