Atlantik ötesinden bir Türk sanatçısı: Yasemin Uybadin

Yıllar sonra bir gün, hoca ve öğrencisi İstanbul’da buluşacak ve işte bu “söyleşiyi” yapma fikri doğacaktı…

Bayburt Postası - Onların tanışıklığı çok yıllar öncesine, ilkokul sıralarına kadar gidiyor. Fırat Kızıltuğ’un müzik dersine girdiği, Yasemin Uybadin’in de müzik aletlerini eline almaya başladığı ilk günlere…

Sonra kesintiler olsa da, araya kilometreler girse de, hocası ve öğrencisinin yolları hep kesişecektir.

Yine yıllar sonra bir gün, hoca ve öğrencisi İstanbul’da buluşacak ve işte bu “söyleşiyi” yapma fikri doğacaktı…

Fırat Kızıltuğ hocamız bu defa ne yazılarıyla, ne de eserleri ve müzikleriyle ışık tutacak bizlere...

Sadece sorular soracak ve müzisyen öğrencisi Yasemin Uybadin’le söyleşecek...




İşte o söyleşi…


- Amerika’da doğduğunuzu biliyoruz. Anlatır mısınız?

- Babam ve annem uzun seneler dışarda yasadılar ve oğullarını Chicago’da büyüttüler. Babam şehirci ve yüksek mimardı ve o zamanlar tanınmış bir firmada mimarlık yapıyordu. Ağabeylerimle aramızda yaklaşık yirmi yaş fark var. Ben hiç beklenmeyen bir zamanda kaza olarak dünyaya gelmişim.

- Türkiye'ye gelişiniz, ilkokul, orta ve lise hayatınız?

- Uzun yıllardan sonra babam memleket hasreti çekmeye başlamış, aynen benim şu andaki yaşıma denk geliyor. İyi bir hissedarlık teklifi sonrası, hayatı geride bırakıp ailesini topluyor ve ben 3.5 yaşında iken hep birlikte Türkiye’ye dönmüşüz. Uzun bir zaman ne Türkçe, ne de İngilizce konuşabildim. Bu da ailemde biraz endişe yaratıyor. Gelişimizden iki yıl sonra Türkçe’yi sökeceğime, İngilizce konuşmaya başlamışım. Bir zaman sonra İngilizce hafızamdan siliniyor. Ve geçte olsa 5 yaşından sonra ana dilimi konuşmaya başlıyorum.

- Müziğe başlamanız nasıl oldu? Niçin gitar?
- Okul tahsilimde hayatımı ışıklandıran bir kaç ders vardı. Gerisi de tek kaçış yolu olan hayal gücümü kuvvetlendirdi. Sanatın her kolunu sevdim. Müzik, resim, tarih ve edebiyat, hep önde geldi. Bilimi çok sevdiğim halde maalesef yetenekli hocalarım müzik ve sanatta kalmıştı. Bu değerli hocalarımın en önde gelenlerinden biri, Fırat Kızıltuğ'dur. Yani sizsiniz.  Dördüncü sınıfta müzik hocam olmanız ile belki de hayatım değişti diyebilirim. Üçüncü sınıfta iken, Nurettin Teksan İlkokulu’ndan alınıp Kalamış İlkokulu’na başlamasaydım belki bugün gitarist olmazdım. Ailem, bilhassa anneannem piyanist olmamı arzuladılar. Hatta ilk çalışmalarım piyano üstünde oldu, fakat gitar ruhumu bir başka çekti.



- Amerika'ya tekrar dönmeniz nasıl oldu? Nerelerde okudunuz? Katıldığınız yarışmalar, konserler ve gittiğiniz ülkelerde neler yaşadınız?

- Bir ülkenin toprağında doğmak, her ne kadar genetik bir bağ olmasa da hayat boyu, o ülkenin bir parçası olmak gibi bir şey. Ruhunun bir parçasını o topraklarda bırakmak gibi. Her ne kadar vatanına çok bağlı, seven ve sayan bir Türk olsam da ara ara Amerika beni hatıraları, kokuları, lisanıyla geriye çağırırdı. Aynen şu an Türkiye'nin beni geri istemesi gibi. Bir tarafta ruhen bunu yaşarken, diğer taraftan Türkiye'de gitar üzerine tahsil yapma olanağımın yüksek olmadığını ve hatta konservatuvara belki giremeyeceğimi düşündüm ki, belki o zaman imtihanlara yanımda bir büyüğümle gitmiş olsaydım, kapıdan çekinerek dönmüş olmaz ve tahsilimi İstanbul Devlet Konservatuvarında tamamlamış olurdum. Ortaokul ve lisede gitar çalışmalarıma başladım ve hocamı, Fırat Kızıltuğ'u, yani sizi tekrar buldum. Hatırlarsanız, sizin desteğiniz ve yardımınızla bir teyp bandı yaptık ve Chicago’daki üniversitelere yolladık. Bir tanesinden burs geldi ve bu şekilde bana güzel bir yol açılmış oldu. Ağabeyimin Amerika'da genç yasındaki vefatından sonra, ailem genç kızlarını tek başına bırakamadılar ve babamla birlikte yola çıktık, sonra da ağabey ve annem yanımıza geldiler. İlk 2 sene Florida'nın müzik fakültesi çok kuvvetli olan Broward Koleji’nde burslu olarak okudum. BA tahsilimi de Arizona Üniniversitesi’nde Full Bright bursuyla bitirdim. Üniversiteyi bitirdikten sonra PACE sanatçısı olarak Florida'da tanıtıldım, New-York'taki menajerliğimi Albert Kay yaptı. Florida başta olmak üzere Amerika'nın değişik yörelerinde ve Kore'de, Hong-Kong'da ve Taiwan'da konserler vermemi sağladı.

- Beste yaptınız mı? Kaç adet? Seslendirdiniz mi?

- Beste yapmak hep içimden geldi, fakat Amerika'ya dönüşüm ve içinde olduğum kültür bunu biraz engelledi. Uzun bir süreden sonra tekrar kendi bestelerime dönüyorum ve yarattığım eserler şu an beni ve seyircilerimi mesut etmekte.

- Gelelim fotoğraf sanatına… Nasıl başladınız? Biraz açar mısınız?
- Resim sanatı ailemizin üç kuşak öncesinden başlamış. Babam çok iyi bir fotoğraf sanatçısıydı. İlk çekimlerim ve ilk ağrandizörde basım çalışmalarına beş altı yaşlarında kendisi ve ağabeyim Mehmet’le birlikte başladım. Gece yarısının çok geç vakitlerinde, karanlığın içinde yayılan kırmızı ışık, eczaların kokusu ve damlayan suyun, uykuya yatmış duvarlardaki akis sesleri, bugüne kadar bende çocukluğumun en güzel hatıralarından biri olarak kaldı. Fotoğraf makinamı orta yaşlarımda tekrar elime aldım. Sabah kullandığımız banyomuz, aksam benim fotoğraf basım odam olurdu. İlk önce siyah-beyaz filmle başladım, sonra renkli banyo ve basım tekniklerini kendime öğrettim. Yavaş yavaşta dijitalin ilerlemesiyle, tümüyle filmi bırakıp, dijital tekniğe yöneldim. Bir müddet sonra hobi olarak başladığım sanat, takdir görmeye başladı ve kuzey Carolina'daki bir tarihi otelden iş teklifi aldım ve halen de ayni hotelin özel fotoğrafçılığını yapmaktayım.

Bugüne kadar verilmiş burslardan en güzelini burada aldım diyebilirim. Her açıdan beni eğitti ve ilerletti. Kitaplardan, üniversitelerden öğrenemeyeceğim bir çok detayı burada öğrendim ve en zor çekimleri, en eğlenceli işleri de burada yaptım. Başkan Obama'dan tutun, çocuklarla Noel Baba çekimlerine kadar hepsi bu bursun bir parçası ve hayatımın dersi oldu.

- Amerika'dan Türkiye nasıl görünüyor? Türkiye’de konser vermeyi düşünüyor musunuz?
- Benim için Türkiye, gizli gizli, daima özlem duyduğum, çocukluğum ve gençliğimde farkına varılmayan özlemin, sonra sonra üzüntüler yaratabildiği, fakat Amerika gibi büyük bir ülkenin çarkı içinde, bir başka kültür, bir başka lisan ve onların renkleri ve sesleri içinde kaynaştığım halde, benliğimde hep özlem çektiğim, renklerin başka bir boyutta canlandığı, seslerin beni çağırdığı ana ve baba vatanım olarak beni sabırla hep bekledi. Son gelişlerimde Türk seyircisinin ne kadar müzik sevgisine sahip olduklarını gördüm. Bunca sene konser kariyerimde çaldığım yerlerde çok iyi karşılandım.

Şöyle söyleyebilirim ki, Türk seyircisi bana bağrını açtı. En kalpten en candan karşılandığım yerlerden biri Türkiye oldu. En büyük arzularımdan biri, beni istedikleri müddetçe müziğimi ve bilgimi sanatseverlerle ve yeni yetişen nesille paylaşmam olacak.

- Türk Gençleri müzik konusunda çok önemli bir sıkıntı ile karşılaşırlar. Batı müziği ve Türk Müziği tercihi arasında kalırlar. Bir batı müziği eğitimi almış sanatçı olarak bu konuda neler düşünüyorsunuz?
- Türk sanat ve halk müziğimiz genlerimizde 'decode', yani işlemiş. Her ne kadar 30 seneden fazla yurt dışında Türk müziği dışında kalmış olsam bile, yarattığım müziklerde daima bir Türk motifi yahut ritmi görmek mümkün. Yurdumuz Batı ve Doğu’yu birleştirir ve her dine her bayrağa saygısı olduğu gibi, her sanata da göz ve kulak açmıştır. Çok iyi sanatçılar yetiştirdik. Batı müziğini batılılar kadar iyi yapabilen ve aynı zamanda kendi sanatlarını da koruyabilen sanatçılar var. Benim düşünceme göre Türk sanat müziği ve batı müziği yan yana yer almalı. Her ikisi de kendi açısından çok değerli. Her iki kültürü de yaşayabilmiş olmam benim için büyük bir şans ve hediye oldu. Müteşekkirim.

- Sorularımızı içtenlikle cevapladığınız için teşekkür ederim.
- Asıl ben teşekkür ederim Fırat Hocam. Bu söyleşi benim için çok özel oldu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.