“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!”

''Korkma! sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...'' dizeleriyle başlayan ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi olan Mehmet Akif Ersoy'u minnetle anıyoruz. Uzun yıllar yoksullukla, savaşlarla bitkin düşen Türk milletinin yoktan var olma mücadelesini anlatan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun simgesi olan İstiklal Marşı'nın söz yazarı Mehmet Akif Ersoy'un 74. ölüm yıl dönümünü kutluyoruz.

“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!”

''Korkma! sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...'' dizeleriyle başlayan ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi olan Mehmet Akif Ersoy'u minnetle anıyoruz. Uzun yıllar yoksullukla, savaşlarla bitkin düşen Türk milletinin yoktan var olma mücadelesini anlatan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun simgesi olan İstiklal Marşı'nın söz yazarı Mehmet Akif Ersoy'un 74. ölüm yıl dönümünü kutluyoruz.

''Milli Şair'i, rahatsız bulunduğu Alemdağı'nda son günlerde içlerinde Tarık Us'un da bulunduğu bir grup üstadın ziyaretine gitmişler, Mehmed Akif bitkin bir halde yatağında yatıyordu. Konuşma esnasında söz İstiklal Marşı'na intikal ettirilmiş, gelen ziyaretçilerden biri:

- Acaba İstiklal Marşı yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı? demiş, bu söz üzerine yatağında bitkin bir halde yatmakta olan Akif; birdenbire başını kaldırmış ve ona: - Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın!'' diyerek cevap vermişti.

Taceddin Dergahı, İstiklal Marşı'nın Mehmet Akif tarafından yazıldığı yer olarak bilinir. Akif, milli mücadeleye katılmak için Ankara'ya geldiğinde ev bulmanın çok zor olduğundan dergah, ikamet etmesi için Mehmed Akif'e tahsis edilmişti. Burası Akif in dostlarını ağırladığı, ülke sorunlarının, sanatın ve Milli Mücadele ile ilgili konuların konuşulduğu, tartışıldığı ve bağımsızlık mücadelesinin odak noktalarından biridir. Bu açıdan da Taceddin Dergah'ı önemli ve hatırlanması, korunması gereken bir mekandır.

Ancak dergah çok uzun yıllardır kendi kaderine terkedilmiş, bakımsız bir yer olarak kaldı. İlk olarak 1968 yılında, Eski Ankara Valisi ve senatör Ömer Naci Bozkurt tarafından fark edilerek tamir ve tadilatı yapıldı. Daha sonra, bazı sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte Mehmed Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı' nın çabalarıyla Akif i anma günlerinin yapıldığı bir merkeze dönüştü. Dergah ''Mehmed Akif Ersoy Evi'' olarak hizmet veriyor.

Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Mustafa Karakaya, 20-27 Aralık haftasını ''Mehmet Akif Ersoy'u Anma Haftası'' olarak kutladıklarını belirterek, Ersoy'un TBMM açılmadan birkaç gün önce Ankara'ya geldiğini anlattı. Ankara'da o yıllarda dışarıdan gelen kişilerin kalabilecekleri çok fazla mekan bulunmadığını anlatan Karakaya, şunları kaydetti:

''Oteller ve misafirhaneler olmadığı için Tacettin Dergahı'nın şeyhi kendisini bu binaya davet etti. Bu bina içerisinde başka milletvekilleriyle birlikte ikamet ettiler. Bu sırada Konya, Balıkesir ve Kastamonu gibi çeşitli Anadolu kentlerinde görevler yaptı. Mehmet Akif'e bir milli marş yazması teklif edildi. Kendisi para ödülü olduğu için bunu kabul etmedi.

Ama Hasan Basri Çantay'ın ısrarları, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıver'in destekleriyle İstiklal Marşı'nı bugün Mehmet Akif Ersoy Evi olarak hizmet veren bu dergahta yazdı. Hatta o dönem ki oda arkadaşı Konya Milletvekili faik Bey, 'gecenin bir yarısında kalktım baktım ki Mehmet Akif duvara bir şeyler çiziktiriyor' diyor. Tabi o zaman kağıt yok, belki lambayı bile bulamadı. Hemen aklına gelen mısraları yazmış. Mehmet Akif'in milli marşımızı bu binada 3 günde yazdığı söyleniyor. Bu bina o yönden Türk İstiklal Savaşı'nın, milli mücadele döneminin önemli binalarından birisi. Akif bu binada Bülbül şiirini de yazmıştır. ''

AKİF'İN ÇİLELİ HAYATI

Mehmet Akif, 20 Aralık 1873'te İstanbul'da, Fatih ilçesinin Karagümrük semtinde Sarıgüzel Mahallesi'nde dünyaya geldi. Annesi Buhara'dan Anadolu'ya geçmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım, babası ise Kosova'nın İpek kenti doğumlu, Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet Tahir Efendi'dir. Mehmet Tahir Efendi, ona doğum tarihini belirten ''Ragif'' adını verdi. Babası vefatına kadar Ragif adını kullansa da bu isim yaygın olmadığı için arkadaşları ve annesi ona ''Akif'' ismiyle seslendi, zamanla bu ismi benimsedi.

İlk öğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde başlayan Mehmet Akif, orta öğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi'nde başladı. Akif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve Fransızca'da hep birinci oldu.

Rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885'te Mülkiye İdadisi'ne kaydoldu. 1888'de okulun yüksek kısmına devam ederken, babasını kaybetmesi ve ertesi yıl büyük Fatih yangınında evlerinin yanması, aileyi yoksulluğa düşürdü. Mehmet Akif, Mülkiye İdadisi'ni bıraktı ve o yıllarda yeni açılan, ilk sivil veteriner yüksek okulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi'ne (Tarım ve Veterinerlik Okulu) kaydoldu. Mektebin baytarlık bölümünü 1893 yılında birincilikle bitirdi.

Okulu bitirdikten hemen sonra Ziraat Bakanlığı'nda (Orman ve Maadin ve Ziraat Nezareti) memur olan Mehmet Akif, memuriyet hayatını 1893–1913 yılları arasında sürdürdü. 1898 yılında Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanım'la evlendi, bu evlilikten Cemile, Feride, Suadi, İbrahim Naim, Emin, Tahir adlı çocukları dünyaya geldi.

Mehmet Akif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü. İstanbul'da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'nde kompozisyon, sonra Çiftçilik Makinist Mektebi'nde Türkçe dersleri vermek üzere öğretmen olarak atandı.

2. Meşrutiyet ilan edildiğinde Umur-ı Baytariye Dairesi Müdür Muavini olan Mehmet Akif, arkadaşlarıyla birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu. II. Meşrutiyet'in Akif'in hayatına en büyük etkisi, meşrutiyetle birlikte yayın dünyasına adım atması olmuştu. 27 Ağustos 1908'de yayımlanan Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarı oldu. İlk sayıda Fatih Camii şiiri yayımlandı.

MİLLİ MÜCADELE

Müdafaa-i Milliye Cemiyeti'nin halkı edebiyat yoluyla aydınlatma amacı güden şubesinde Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamid, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin'le beraber çalıştı. 2 Şubat 1913 günü Bayezid Camisi kürsüsünde, 7 Şubat 1913 günü Fatih Camisi kürsüsünde konuşarak halkı vatanı savunmaya çağırdı.

Balkan Savaşı'ndan sonra, ilk olarak Umur-i Baytariye görevinden (1913), sonra yayınlarının hükümetle uygun düşmemesi nedeniyle aldığı ikaz üzerine Darülfünun müderrisliği görevinden (1914) ayrıldı. Yalnızca Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'ndeki görevine devam etti. Harbiye Nezareti'ne bağlı Teşkilat-ı Mahsusa'dan gelen teklif üzerine İslam birliği kurma gayesi güden Almanya'ya Tunuslu Şeyh Salih Şerif ile birlikte gitti.

İngilizlerle birlikte Osmanlı'ya karşı savaşırken Almanlar'a esir düşmüş Müslümanların kamplarında incelemelerde bulundu ve farkında olmadan Osmanlı'ya karşı savaşan bu Müslüman esirleri aydınlatmaya çalıştı. Fransız ordusundaki Müslümanlara yönelik yazdığı Arapça beyannameler cephelere uçaklardan atıldı. İstanbul'a döndükten sonra 1916 başlarında Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Arabistan'a gönderildi.

Görevi, bu topraklardaki Arapları Osmanlı'ya karşı kışkırtan İngiliz propagandasıyla mücadele etmek için ''karşı propaganda'' yapmaktı. Mehmet Akif, 14 ay süren Çanakkale Savaşı'nın zaferle sonuçlandığı haberini Arabistan'dayken aldı. Bu haber karşısında büyük coşku duydu ve ''Çanakkale Destanı''nı kaleme aldı.

Bu dönemde Anadolu toprakları işgale uğramış, Türk halkı Kurtuluş Savaşı'nı başlatarak direnişe geçmişti. Bu harekete katılmak isteyen Akif, Balıkesir'e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii'nde çok heyecanlı bir hutbe verdi. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verdi, konuşmalar yaptı ve İstanbul'a döndü.

İstanbul'da rahat hareket etme olanağı kalmayan Mehmet Akif, görevinden oğlu Emin'i yanına alarak Anadolu'ya geçti. Sebil'ür-Reşad'ı Ankara'da çıkarması için Mustafa Kemal Paşa'dan davet gelmişti. TBMM'nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara'ya vardı. Milli mücadeleye şair, hatip, seyyah, gazeteci, siyasetçi olarak katıldı. Ankara'ya varışından bir süre sonra ailesini de yanına aldırdı.

Ankara'ya geldiği günlerde, Mustafa Kemal Paşa Konya vali vekiline telgraf göndererek Akif'in Burdur milletvekili seçilmesini sağlamasını istemişti. Haziran ayında Burdur'dan, Temmuz ayında ise Biga'dan mebus seçildiği haberi meclise ulaştı. Akif, Burdur mebusluğunu tercih etti. Böylece 1920-23 yılları arasında vekil olarak 1. TBMM'de yer aldı. Meclis kayıtlarında adı ''Burdur milletvekili ve İslam şairi" olarak geçmektedir''

Halkı düşmana direnişe teşvik için 1920 yılının Kasım ayında Kastamonu'daki Nasrullah Camisi'nde verdiği ateşli vaaz, Diyarbakır'da basıldı ve tüm vilayetlere ve cephelere dağıtıldı.

1921'de Ankara'da Taceddin Dergahı'na yerleşen Mehmet Akif, Burdur milletvekili olarak meclisteki görevine devam etmekteydi. O dönemde Yunanlıların Ankara'ya ilerleyişi karşısında meclisi Kayseri'ye taşımak için hazırlık vardı. Bunun bir dağılmaya yol açacağını düşünen Mehmet Akif, Ankara'da kalınmasını, Sakarya'da yeni bir savunma hattı kurulmasını önerdi, teklifi tartışılıp kabul edildi.

İSTİKLAL MARŞI'NI YAZMASI

Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası üzerine ulusal marş yarışmasına katılmaya karar verdi. Konulan 500 liralık ödül nedeniyle başlangıçta katılmayı reddetti. Daha sonra ikna edilen Mehmet Akif'in orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hakimiyet-i Milliye'de yayımlandı.

Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45'te ulusal marş olarak kabul edildi. Akif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar'ül Mesai vakfına bağışladı.

İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Akif, 1923 yılında Ankara'dan İstanbul'a döndü. Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine kışı geçirmek için Mısır'a gitti. 1926 kışından sonra Mısır'dan dönmedi. Kahire yakınlarındaki Hilvan'a yerleşti.

TÜRKİYE'YE DÖNÜŞÜ VE VEFATI

Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan'a, sonra Antakya'ya gitti fakat Mısır'a hasta olarak döndü. 17 Haziran 1936'da tedavi için İstanbul'a döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul'da, hayatını kaybetti.

ESERLERİ

Mehmet Akif, şiir yazmaya Baytar Mektebi'nde öğrenci olduğu yıllarda başladı. Yayımlanan ilk şiiri Kur'an'a Hitap başlığını taşır. Hikayelerinde halkın dert ve sıkıntılarını anlattı. Balkan Savaşı yıllarından itibaren destansı şiirler yazmaya başladı. İlk büyük destanı, ''Çanakkale Şehitleri'ne'' başlıklı şiiridir.

İkinci büyük destanı ise Bursa'nın işgali üzerine yazdığı ''Bülbül'' adlı şiiridir. Üçüncü olarak da İstiklâl Marşı'nı yazarak İstiklal Savaşı'nı anlatmıştır.

Şairin Safahat adı altında toplanan şiirleri 7 kitaptan oluşmuştur. Şair, İstiklal Marşı'nı Safahat'a koymamıştır. Nedenini ise şöyle açıklar: ''Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm''

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.