Akengin, İstanbul'da dostlarıyla buluştu

Şair, yazar, TÜRKSAV Başkanı Yahya Akengin, İstanbul Cağaloğlu’nda yakın dostları ve okuyucuları ile buluştu.

Akengin, İstanbul'da dostlarıyla buluştu
Şair ve yazar Yahya Akengin ’Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği'nin (ESKADER) düzenlediği “Bâbıâli Sohbetleri”nin konuğu oldu. Akengin, hem dostlarıyla hasret giderdi, hem de hâtıralarını dinleyicilerle paylaştı.

Timaş Kitapkahve’de düzenlenen programın açılış konuşmasını Mehmet Nuri Yardım yaptı. Yardım, Yahya Akengin’in Ankara’da edebiyatçıların ve sanatçıların uçbeyi sayıldığını, Ankara ve İstanbul arasında kurulan gönül köprüsünün de mimarı olduğunu belirterek, “İnşallah bundan sonra İstanbul olarak Ankara ile gönül ve yürek bağlarımızı daha da kuvvetlendireceğiz, kültür sanat alanında müşterek çalışmalar yapacağız.” dedi.

Haber ve Fotoğraflar: Osman Esgice


Toplantıyı yöneten şair ve yazar Ahmet Özdemir, yaklaşık on yıldır görüşemediği dostunu görmekten büyük bir memnuniyet duyduğunu belirterek, “Yahya Akengin, kültür sanat dünyamızın, edebiyat âleminin seçkin isimlerindendir. Onun hâtıraları çok değerli ve önemlidir.” dedi. Özdemir, daha sonra Yahya Akengin’in hayatından, hizmetlerinden ve eserlerinden bahsetti.

"69 yıllık Bayburtlu, 60 yıllık İstanbullu, 44 yıllık Ankaralıyım"

Programda konuşan Yahya Akengin, “69 yıllık Bayburtluyum, 44 yıllık Ankaralıyım, 60 yıllık İstanbulluyum. Beni tekrar İstanbul’a dâvet eden, İstanbul’daki dostlarımla beni buluşturan ESKADER yöneticilerine teşekkür ediyorum. İstanbul âşığıyım, edebiyattaki beslenmemde İstanbul’un büyük tesiri var.” dedi.

Bayburtlu olduğunu ve hemşehrilerinin memleketlerine kökten bağlı olduklarını belirten Akengin, “Bayburt’un yetiştirdiği bir çok şair ve yazar var. En meşhurları ise Bayburtlu Zihnî’dir. Çocukluğumda iz bırakmış hâtıralardan biri, babamdan dinlediğim Yunus Emre ilâhileridir. ‘Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm seni.’ diye başlar, yanık sesiyle ailesini ve çevresini etkilerdi.” diye konuştu.

"Edebiyat hayatın gerçeğidir"

Edebiyatın hayatın gerçeği olduğunu ifade eden Yahya Akengin, şöyle konuştu: “Ankara’da bir çok yazarımızı okudum. Yakup Kadri’nin Hep O Şarkı isimli romanı beni çok etkiledi. Ben İstanbul’u şairleriyle, yazarlarıyla sevdim. Mehmed Âkif’in ve Yahya Kemal’in şiirlerini çok sevdim, Hüseyin Rahmi’nin romanlarında anlattığı İstanbul’a bayıldım. O romanlardaki kahramanlar hep gönlümde yer tuttu.”

Ahmet Özdemir’in “Bayburtlu yazar ve şairlerin eserlerinde her zaman milliyetçi bir duruş var, bu nereden kaynaklanıyor?” şeklindeki sorusuna Akengin şu cevabı verdi: “Doğrudur, Bayburtlular millî konularda hassastır. Biz dindar bir ailenin çocuklarıydık. O dönemde farklı eğilimler vardı, solculuk vardı, milliyetçilik vardı. 1969 yılında İstanbul’da Yağmur Yayınları’na uğramıştım. İsmail Dayı ile beraberdik. Beni olgun yaşta bir beyefendiyle tanıştırdı. Meğer Tarık Buğra imiş. Sevindim. Ona, ‘Efendim, sizi ben hep okudum. İlk olarak sizin Cumhuriyet gazetesinde yazmaya başladığınızı biliyorum. Türkiye’de milliyetçi yazarlar, yoksun insanların hayatlarını niçin yazmaz?’ diye sorunca ‘Evet doğrudur, bu sağın dangalaklığındandır. Elbette fukaralığı sağcılar yazmalı, solcular değil. Türkiye’de ne yazık ki sağ ve sol edebiyat çevreleri, birbirini anlayamadı.”


"Tanzimat kırılma noktasıdır!"

“Bizim edebiyatımızda artısıyla eksisiyle Tanzimat bir kırılma noktasıdır.” diyen Yahya Akengin, sözlerine şöyle devam etti:

“Aruzu ve heceyi bilmeyen serbest şiir yazamaz. Önce geleneğe vâkıf olacaksınız. Ben aruzda Fuzuli’yi geçemeyeceğimi, hecede Karacaoğlan’ı aşamayacağım bildiğim için serbest şiirde kendimi denemek istedim. İç kafiyeye ağırlık verdim, ahenge dikkat ettim.”

Yahya Akengin konuşmasının sonunda şu görüşlere yer verdi:

“Öğrencilik yıllarımda düzenli olarak takip ettiğim üç dergi vardı. Varlık, Hisar, Türk Dili… Bu dergilere aboneydim. 1960’lı yıllardı. Bu üç dergi içinde Hisar’ı kendime daha yakın hissediyordum. Ankara’ya gittiğimde Hisar dergisinin yazıhanesine uğradım ve İlhan  Geçer’i ziyaret ettim. Babacan bir adamdı, derviş gibi bir insandı. Mehmet Çınarlı daha otoriter, sert ve bürokrat bir kişiliğe sahipti. Hepsinin çok hizmeti oldu. Allah kendilerinden razı olsun, vefat eden bütün Hisarcılara rahmet diliyorum. 1968 yılının eylül ayında ilk defa bir şiirim Hisar dergisinde yayımlandı. Adı “Gelincik”ti. O zaman görev yerim Afyon şehrindeydi. Sonra Afyon’dan Ankara’ya sık sık gidip gelmeye ve Hisar’a uğramaya başladım. Hisarcı şair ve yazarlar çok titizdi. İlhan Geçer’in şair ve yazarlarla irtibat kurduğu köşeyi daha sonra ben hazırlamaya başladım. Yayın Kurulu’nda olanların bile yazı ve şiirleri, isimleri kapatılarak okunurdu. Çok ciddi değerlendirmeler yapılırdı, kimsenin hatırı gözetilmezdi. Bazen yayın kurulunda olan arkadaşların bile şiir ve yazıları dergide yayımlanmazdı. Bu titizliği dolayısıyla ‘Hisar inhisar’ derlerdi. Yani Hisar’da edebî çalışmaları yayınlatmak o kadar kolay değildi. Bundan dolayı ekol oldular, okul oldular ve edebiyat tarihlerine geçtiler.”

Yahya Akengin, programda sevilen şiirlerinden “Eylül Kuşatması” ve “Annem” isimli şiirlerini okudu.

Yahya Akengin’in konuşmasını tamamlamasının ardından yakın dostları Fırat Kızıltuğ, Sadettin Kaplan, İsa Kocakapan, Özcan Ünlü, Bestami Yazgan, İlyas Dirin ve Cengizhan Orakçı da Yahya Akengin’in kişiliği, şiirleri ve eserleri hakkındaki duygu ve düşüncelerini paylaştılar, hâtıralarını anlattılar.

Coşkulu geçen program, çekilen hâtıra fotoğrafları ile son buldu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.