Bayburt'ta "4. Sanayi Devrimi ve Teknoloji Odaklı Büyüme" konferansı

Özlü ve Ağbal, Bayburt Üniversitesi Baberti Külliyesi Eğitim Fakültesi Konferans Salonu'nda düzenlenen, "4. Sanayi Devrimi ve Teknoloji Odaklı Büyüme" konulu konferansa katıldı.

Bayburt'ta "4. Sanayi Devrimi ve Teknoloji Odaklı Büyüme" konferansı
Bayburt Postası - Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, "Üretimde yüksek teknolojili ürünlerin payını yüzde 20'lere çıkartmak durumundayız." dedi.

Özlü ve Maliye Bakanı Naci Ağbal, Bayburt Üniversitesi Baberti Külliyesi Eğitim Fakültesi Konferans Salonu'nda düzenlenen, "4. Sanayi Devrimi ve Teknoloji Odaklı Büyüme" konulu konferansa katıldı.

Bakan Özlü, burada yaptığı konuşmada, teknoloji ve bilim tarihiyle ilgilenenlerin, Türkiye'nin birinci ve ikinci sanayi devrimini 100 yıl, üçüncü sanayi devrimini ise 30 yıl geriden takip ettiğini bildiğini belirtti.

Dördüncü sanayi devriminin başında bulunulduğunu ifade eden Özlü, Türkiye'nin bu sanayi devrimini yakalamak durumunda olduğunu vurguladı.

Bakanlığının dördüncü sanayi devrimine ilişkin çalışmaları hakkında bilgi veren Özlü, öğrencilere hitaben şunları söyledi:

"Sizlerin başarılı, mutlu ve umutlu olmasıyla, bu ülkede nasıl bir gelecek inşa edeceğimiz arasında doğru orantı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, büyüklerimizin bize miras bıraktığından çok daha güçlü bir Türkiye oluşturmak için insanımızın, özellikle de gençlerimizin gurur duyacağı güçlü bir Türkiye oluşturmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bilgiye sahip olan, güce sahip olur. Ülkemizin ekonomik ve sosyal açıdan güçlü bir ülke haline gelmesi yine bilgiyle olacak. Ülkemizin teknolojide bir sıçrama yapması da yine bilgiyle olacak. Bu yüzden üniversitelerimiz çok çok önemli. Üniversiteler her konunun aslında merkezinde bulunuyor. Her sorunun çözümünde üniversitelerimizin üreteceği bilgiye ihtiyacımız olmalı. Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefleyen bir ülkenin dünya çapında üniversitelere, bilim insanlarına ve firmalara sahip olması gerekir."

Özlü, son yıllarda bilim ve teknoloji alanında çok olumlu gelişmeler yaşandığına dikkati çekerek, ülkenin bilim, teknoloji ekosisteminin her geçen gün geliştiğini ve güçlendiğini ifade etti.

Araştırma geliştirme harcamalarının artış hızına bakıldığında, Türkiye'nin ortalama yüzde 10 ile dünyada ilk sıralarda gelen ülkelerden biri olduğunu belirten Özlü, "Geçtiğimiz yıl AR-GE harcamalarının milli gelirimize oranı yüzde 1'i geçti ancak bu yeterli bir oran değil. Gelişmiş birçok ülkede olduğu gibi milli gelir içinde araştırma geliştirme harcamalarının oranının bundan sonra sırasıyla yüzde 2'ye ve yüzde 3'e çıkması gerekiyor. Daha fazla araştırma geliştirme projesi yapacağız. Daha da önemlisi, araştırma geliştirme projelerini daha yüksek oranda ticari ürüne dönüştüreceğiz. Bunları sağlamak için bilim ve teknoloji ekosistemini daha da iyileştirecek adımlar atmaya devam ediyoruz." diye konuştu.

Özlü, bundan sonra yapılması gerekenin orta yüksek ve yüksek teknolojiye geçiş olduğunu dile getirerek, "Üretimde yüksek teknolojili ürünlerin payını yüzde 20'lere çıkartmak durumundayız. Araştırma geliştirmeye daha fazla kaynak ayırmaya da devam edeceğiz. Bunları sağlamak için tek başına bir girişimci adayından, dev bir holdinge kadar projesi olan herkese araştırma geliştirme ve inovasyon yapmaları için destek sağlıyoruz. Bu destekleri de sürekli iyileştiriyoruz, bütçeleri artırıyoruz. Daha iyi işleyecek destek modelleri oluşturuyoruz. Araştırma geliştirme ve inovasyon ekosistemini sürekli geliştiriyoruz." dedi.
Geçen yıl Araştırma Geliştirme Reform Paketini hayata geçirdiklerini anımsatan Özlü, şunları kaydetti:
"Bu paketle özel sektör AR-GE yatırımlarını ve AR-GE personelinin istihdamını, niteliklerini artırmayı, araştırma geliştirme faaliyetlerini ticarileştirmeyi, teknoloji şirketlerini desteklemeyi ve potansiyellerini ortaya çıkarmayı, üniversite sanayi iş birliğini geliştirmeyi ve kurumsallaştırmayı, tasarım faaliyetlerini desteklemeyi ve araştırma geliştirme inovasyon destek mekanizmasının etkin işlemesini sağlamayı ve bu ekosistemi güçlendirmeyi hedefledik. Bu paketle bir çok adım attık. Örneğin fizik, kimya, matematik ve biyoloji bölümlerinden mezun olan gençlerimizin AR-GE merkezlerinde çalışmalarına destek olmaya başladık. Üniversite mezunu gençlerimizin yararlandığı tekno girişim sermayesi desteğimizin başvuru şartlarını kolaylaştırdık. Destek miktarının üst limiti 100 bin liradan, 500 bin liraya çıktı. İhtisas teknoparklarının kurulması için de düzenleme yaptık."

Özlü, araştırma geliştirme projelerinde yer alan öğretim üyelerinin hem gelirlerini artırdıklarını hem de bu gelirlerden alınan bazı vergileri kaldırdıklarını veya oranlarını düşürdüklerini dile getirdi.

"Tam zaman eşdeğer AR-GE personel sayısı 122 bini geçti"

AR-GE Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihte AR-GE merkezi sayısının 241 olduğunu söyleyen Özlü, şu değerlendirmede bulundu:

"AR-GE merkezi sayısı 422'ye yükseldi. Yıl sonuna kadar AR-GE merkezi sayısını bine çıkartmayı hedefliyoruz. Kanun sayesinde tasarım merkezi sayısı da 27'ye ulaştı. AR-GE merkezlerinde çalışan personel sayısı 33 bini, devam eden proje sayısı 6 bin 300'ü buldu. Tasarım merkezlerinde çalışan personel sayısı 621'e, proje sayısı 155'e ulaştı. Araştırma geliştirme ve inovasyon ekosisteminin önemli girdilerinden olan insan kaynağında tam zaman eşdeğer AR-GE personel sayısı 122 bini geçti. Tam zaman eş değer araştırmacı sayısı ise 95 bine ulaştı. Bu yılın başında yeni bir kanun çıkarttık, burada da öğretim üyelerimizi ilgilendiren önemli düzenlemeler yaptık. Üniversitelerde gerçekleşen buluşların ve tasarımların hak sahipliğini üniversitelerimize bırakıyoruz ancak bunlar ticarileşirse patentlerden elde edilen gelirlerin 3'te 1'ini buluş sahiplerine, tasarımlardan elde edilen gelirin ise yarısını tasarımcıya veriyoruz."

Özlü, Bakanlık olarak özellikle üniversite sanayi iş birliği konusunda arayüzleri oluşturmak, bu iş birliğine, birtakım programlarla destek vermek için çalışmalar yürüttüklerini bildirdi.

Bakanlığın bağlı ve ilgili kuruluşlarla birlikte araştırma geliştirme ve yenilik faaliyetlerini desteklemek için çeşitli destek ve teşvik programları da yürütmeye devam ettiğini aktaran Özlü, "Bu kapsamda kurulan teknoloji geliştirme bölgeleri bugün itibariyle sayı olarak 64'ü geçti, bunların 52'si faaliyet halinde. Yine bu teknoparklarda 40 bine yakın AR-GE personeli istihdam ediliyor. Söz konusu bölgelerde ulaşılan istihdam, ülkemizin nitelikli iş gücünün büyük bir kısmını oluşturuyor. Araştırma geliştirme ve inovasyon artık her alanda Türkiye'nin gündeminde bulunuyor. İnovasyon endeksinde ilk defa geçen sene 16 basamak yükselerek 42. sıraya yerleştik ancak 2023 hedeflerimizi göz önüne aldığımızda, alınacak çok daha büyük yollar var." diye konuştu.

"Bugün bildiğimiz birçok iş, meslek dalı yok olacak"

Özlü, Türkiye'de araştırma geliştirme ve teknoloji üretme noktasında ciddi faaliyetler yürüttüklerini yineleyerek, "Hükümetimiz ciddi destekler sağlıyor ve bu ekosistemin gelişmesi için gayret sarf ediyoruz. Biz sarfediyoruz ama dünyada da önemli gelişmeler var. Örneğin dünyada özellikle imalat teknolojilerinde önemli gelişmeler var. Türkiye'nin batısında olan endüstriler son 25 yıldaki gelişmeleri dikkate aldığımızda imalat yöntemleri açısından, Türkiye'nin doğusunda bulunan Çin ve Hindistan gibi ülkelerin imalattaki ucuz üretim durumlarıyla rekabet edemedikleri için yeni yöntemler geliştirdiler." dedi.

"Endüstri 4.0" ifadesinin ilk defa 2011'de Almanya'da Hannover Fuarı'nda telaffuz edildiğini anlatan Özlü, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Endüstri 4.0 yani dördüncü sanayi devrimi. Burada aslında batılı endüstriler, doğu karşısındaki rekabet üstünlüklerini kaybetmekte oldukları için yeni bir yöntem geliştiriyorlar, diyorlar ki 'batıdan doğuya kaymakta olan üretim üstleri tekrar batıya gelsin.' Bu nasıl olacak? Ucuz iş gücü imkanları doğuda, batıda daha pahalı nasıl olacak? Bu teknolojiyle olacak. Artık birbiriyle konuşan makineler, insansız sistemler, ucuzlayan robot fiyatları bütün bunların ilk işaretleri. Bundan 25 sene önce yaklaşık fiyatı 100 bin dolar olan bir robotun bugün değeri 20 bin dolar yani ciddi bir ucuzlama var. Buna rağmen iş gücü fiyatları artıyor, dolayısıyla robotlarla üretim gündeme geliyor. Dördüncü sanayi devrimi dediğimiz hadise gerçekleştiğinde bugün bildiğimiz iş kollarının yaklaşık yüzde 47'si tehdit altında. Bugün bildiğimiz birçok iş, meslek dalı yok olacak. Peki ne kalacak? Kalacak olan yüksek teknoloji ürünlerle ilgili çalışanlar."
"Bakanlık olarak, Türkiye'nin teknoloji üreten bir ülke olması yolunda önemli çalışmalar yapıyoruz." diyen Özlü, "Bu çerçevede öncelikle TÜBİTAK ve onun etkilediği ekosistemi yenilemeyi planlıyoruz. Yeni yapıda bilim, teknoloji ve sanayi politikası arasında bir bağ kurmayı hedefliyoruz. Bilimden teknolojiye, teknolojiden sanayiye girdi sağlamayı ve teknoloji açığımızı kapatmayı hedefliyoruz." ifadesini kullandı.

"Teknoloji açığı kapanırsa, dış ticaret açığı kapanır"

Türkiye'nin teknoloji açığının kapatılmasının önemine dikkati çeken Özlü, "Biz ne zaman teknoloji açığımızı kapatırsak şundan emin olun Türkiye'nin dış ticaret açığı kapanacak, cari açığı kapanacak. Bu maksatla TÜBİTAK'ı yeniden yapılandırmayı, üniversitelere ve özel sektöre daha etkin destekler sağlayan bir kurum haline getirmeyi hedefliyoruz. Yine TÜBİTAK'ı teknoloji odaklı projelerin yürütücüsü olarak konumlandırarak üniversitelerin ve iş dünyamızın AR-GE yapmasına yardımcı olacak bir kurum haline getirmeyi hedefliyoruz. Tasarladığımız yeni yapıyla teknolojiyi takip eden değil, teknoloji üreten bir ülke olmayı hedefliyoruz. Ülkemizin bir teknoloji üssü olmasını hedefliyoruz. Ülkemizin, ileri bir sanayi ülkesi olmasını hedefliyoruz. Böylelikle ihracatımız için de halen yaklaşık yüzde 4 civarında olan yüksek teknolojili ürünlerin payını AB ortalamasına çıkarmayı hedefliyoruz." diye konuştu.

Sanayideki teknolojik gelişmelere de değinen Özlü, şöyle devam etti:

"Yapılan bir araştırmada, veri ve bilgi işleme kapasitesi ve bilgi ağları teknolojilerindeki ilerlemeler sonucunda 2013 yılında 10 milyar makine ve cihazın birbiriyle konuştuğunu, bu sayının 2025 yılında 5 kat artarak 50 milyara çıkacağı öngörülüyor. Küresel bir araştırma kuruluşu tarafından yapılan bir araştırmada ise 2013 ile 2020 yılları arasında küresel ölçekte üretilen veri miktarının 11 kat artarak 44 zettabayta ulaşacağı tespit ediliyor. Bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz sanal ve artırılmış gerçeklik uygulamaları pazarının 2020 yılına kadar 5 kat büyümesi ve 200 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Dolayısıyla insanların makinelerle etkileşimi çok yakın bir gelecekte sadece bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz bir şey olmaktan çıkacak. 2020 yılında sadece fabrikalarda 3 milyon endüstriyel robot çalışıyor olacak. Teknolojilerin bu kadar hızlı bir şekilde ilerlemesinin ve yaygınlaşmasının tek nedeni sanayide kullanımı değil, örneğin 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre 2025 yılı itibarıyla nesnelerin internet teknolojilerinin yılda 11 trilyon dolar ekonomik etki meydana getirmesi, bu etkinin yüzde 40'ının imalat sanayi uygulamalarından kaynaklanması bekleniyor."

"Makinelerin atıl kaldıkları süre yüzde 30 ile 50 arasında azaltılacak"

Özlü, nesnelerin interneti, büyük veri, bulut bilişim, yapay zeka ve otonom sistemlerinin yakın gelecekte hayatın en önemli parçaları olacağını söyledi.

"Şehirlerde nesnelerin interneti teknolojileri 2025 yılı itibarıyla yaklaşık 1,7 trilyon dolarlık ekonomik etki meydana getirecek." diyen Özlü, şunları kaydetti:

"Sadece akıllı trafik yönetim sistemlerinin getireceği ekonomik faydanın yılda 500 ile 900 milyar dolar civarında olacağı tahmin ediliyor. Dijital teknolojiler farklı sektörlerde önemli etkiler meydana getirecek. Örneğin, tarımsal robotik pazarın payı 2020 yılında 20 milyar doları bulacak. Uygulamada olan akıllı üretim teknolojileri, imalat sanayi işletmelerinin verimliliklerini ortalama yüzde 3 ile yüzde 5 arasında artıracak.
Akıllı üretim teknolojileri sayesinde makinelerin atıl kaldıkları süre yüzde 30 ile 50 arasında azaltılacak."
Robotik teknolojilerdeki ilerleme sayesinde tehlikeli ve rutin işlerin robotlara yaptırılacağını anlatan Özlü, bu sayede iş gücü verimliliğinin yüzde 45 ile 55 arasında artacağını söyledi.

Özlü, dijital teknolojiler ve ileri üretim teknolojilerinin imalat sanayi işletmelerinin verimlilikleri ve rekabet güçlerini çok farklı şekilde artırmasının mümkün olduğunu belirterek, "Akıllı üretim sistemlerine yatırım yapmazsak ve yatırım yapmakta gecikirsek düşük katma değerli üretim yapmamız çok değişmeyecek, sonuç olarak da rekabet gücümüz daha da zayıflayacak. Küresel pazar payımızı hızlı bir şekilde eritmesi muhtemel olan dördüncü sanayi devrimi iç pazarda da imalatçılarımızı zorlayacak. Akıllı üretim sistemlerini üretmeye ve kullanmaya başlamamız ise yüksek katma değerli üretim yapısına geçişimizi kolaylaştıracağı gibi ülkemizin rekabet gücünün sürdürülebilir şekilde artmasına da yardımcı olacak." değerlendirmesinde bulundu.

Dünyada dijitalleşme trendi olduğunu, dünyanın süratle dijitalleştiğine dikkati çeken Özlü, süratle yapay zeka, otonom sistemler, büyük veri ve bulut bilişimin önem kazandığını vurguladı.

"Türkiye'nin dördüncü sanayi devrimini yakalaması yönünde çalışıyoruz"

Özlü, "Önümüzdeki dönemde bu teknolojileri yakalayamayan ülkelerin rekabet güçleri kalmayacak, adeta bir nevi taş devrinde kalınmış gibi bir durum ortaya çıkacak. Dolayısıyla Türkiye'nin de dördüncü sanayi devrimini öncelikle yakalayan ülkelerden birisi olması en büyük arzumuzdur." dedi.

Özlü, şunları dile getirdi:

"Bu yönde sanayimizle çalışıyoruz. TOBB, MÜSİAD, TÜSİAD, YASED ve TİM'den oluşan bir platform kurduk. Bu platform, Türkiye'nin dördüncü sanayi devrimine geçiş sürecini çalışacak olan bir platform. Burada alt çalışma gruplarımız var. Bu gruplarda üniversitelerimizden kişiler, sanayiden insanlar var. Bunlarla hep beraber Türkiye'nin dördüncü sanayi devrimini yakalaması yönünde çalışıyoruz. Biz bunu şimdi yapmazsak birkaç sene sonra bu teknolojileri geliştiren ülkelerden, üretim imalat yöntemlerinde rekabet etmek için cihazlar alacağız, sadece geri kalmış olmakla değil, aynı zamanda pazar olma durumuna düşeceğiz. Çağın gerektirdiği yetkinliklere haiz kendi sistemlerini tasarlayabilen ve yönetebilen Türkiye'nin rekabet gücüne katkı sağlayacak nitelikli bir iş gücü altyapısı oluşturmamız hayati bir önem taşıyor."

Bu noktada üniversitelerin kilit rol üstlenmesi gerektiğine dikkati çeken Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Özlü, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bunun için de eğitime ciddi yatırımlar yapmaya devam edeceğiz. Gençlerimize yeni dönemin talep ettiği bilgi, beceri ve nitelikleri kazandırmak için yoğun gayret sarf etmeyi sürdüreceğiz. Güçlü ve köklü üniversitelerimiz var, teknolojiye çok çabuk adapte olabilen genç bir nüfusumuz var ve hızla gelişen yeni üniversitelerimiz var. Sizlerle birlikte her alanda daha güçlü ve başarılı bir Türkiye inşa edeceğimize tüm kalbimle inanıyorum."

Ağbal: "Bizim bulunduğumuz seviyeden üç kat daha ileri seviyeye gelmemiz lazım"

Maliye Bakanı Naci Ağbal ise, Türkiye'nin 21. yüzyılda daha ileriye taşınacaksa mutlaka bilimde, teknolojide, sanayide yepyeni bir atılım yapması gerektiğini söyledi.

Ağbal, "4. Sanayi Devrimi ve Teknoloji Odaklı Büyüme" konulu konferansta yaptığı konuşmada, sanayinin 18. yüzyıldan bu yana hızla geliştiğini belirtti.

Naci Ağbal, "Geldiğimiz nokta itibariyle bakıldığında artık bizim bildiğimiz klasik sanayi kolları önemini kaybederken, dijital ekonomi dediğimiz yepyeni bir sanayi veya ekonomi dalı da gelişiyor. Türkiye’yi 21. yüzyılda daha ileriye taşıyacaksak mutlaka bilimde, teknolojide, sanayide yepyeni bir atılımı yapmak durumundayız. Artık dünyada demir çelik endüstrilerine sahip olan, araba üreten ve biyoteknoloji alanında üretim yapan ülkeler değil, daha çok bilgiye, teknolojiye yatırım yapan ülkeler ve bölgeler kazanacak." dedi.

Dijital ekonomide dünyada güç merkezlerinin yeniden kurulacağını ifade eden Ağbal, son yüzyılda görülen Kuzey Amerika ve Avrupa eksenli üretim merkezlerinin hızla doğuya kaydığına dikkati çekti.

Ağbal, Çin, Hindistan, Endonezya, Pakistan, Malezya ve Singapur'un ciddi anlamda yeni dünyanın üretim ve bilgi merkezleri haline geldiğine işaret ederek, doğu ile batı arasındaki güç dengesinin gittikçe doğunun lehine geliştiğini söyledi.

Dünya üretimi içerisinde bugün Kuzey Amerika'nın ve Avrupa'nın aldığı payın, 1980'e göre daha düşük olduğunu anlatan Ağbal, "2030'a, 2050'ye geldiğimiz zaman Kuzey Amerika'nın ve Avrupa'nın aldığı pay daha da düşecek. Buna karşılık gelişmekte olan ülkeler Güney Amerika, Afrika, doğu çok daha fazla pay alacak ama burada bilgiyi iyi kullanan, teknolojiyi geliştiren ülkeler kazanacak. Onun için Türkiye'de son 14 yılda eğitim, teknoloji alanında önemli mesafeler kaydettik. Bunu da inşallah devam ettireceğiz." diye konuştu.

Ağbal, Türkiye'nin tam da yepyeni bir sıçramanın eşiğinde olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Teknolojide çok farklı, yeni şeyler oluyor. Eğer Türkiye buna uyum sağlarsa dünya rekabet liginde üst sıralarda yer alacak, dünya üretiminden, bilgi ekonomisinden daha fazla pay alacak ama bu sıçramayı başaramazsak o takdirde geri sıralarda kalacağız. Türkiye bugün küresel jeopolitik içerisinde birçok meydan okumayla karşı karşıya ama kendimiz açısından bakacak olursak bizim en büyük meydan okumamız, değişen bu dünya düzeninde Türkiye'yi hem siyaset hem jeopolitik hem teknolojik hem de üretim olarak çok daha ileri sıralara taşımak. Onun için diyoruz ki Türkiye'de daha fazla demokrasi olsun, demokrasi, siyaset, siyaset sistemleri, yönetim sistemleri güçlensin ve böylelikle çok daha açık bir toplum, çok daha güçlü hükümet ve yönetim sistemi oluşsun istiyoruz. Bunları inşallah hep beraber yapacağız."

Türkiye'de 2002 yılında 50'nin biraz üzerinde üniversite bulunduğunu anımsatan Ağbal, şu anda bu sayının 111'e çıktığını yani eğitimi hem kapsam olarak genişlettiklerini hem de eğitime erişimi artırdıklarını söyledi.
Ağbal, Ar-Ge'ye Türkiye'nin bugün harcadığı paranın 2002'dekinin  iki katı olduğuna dikkati çekerek, "Eğer Türkiye ekonomide, teknolojide ileriye gitmek istiyorsa geldiğimiz seviye, ulaşmamız gereken seviyenin 3'te 1'i. Dolayısıyla bizim bulunduğumuz seviyeden üç kat daha ileri seviyeye gelmemiz lazım. Bunu da inşallah ülke olarak başaracağız." dedi.

"Anayasa değişiklikleri, günlük siyasi polemiklerin çok üzerinde önemli değişikliklerdir"

Türkiye'de 14 yılda ekonomide, demokraside, hukuk devletinin inşasında olağanüstü başarılar sağlandığını belirten Ağbal, "Uluslararası alanda Türkiye örnek gösterilen ülkelerden bir tanesi haline geldi, özgüvenimiz arttı, artık inanıyoruz. Yapabiliriz kendimize inanacağız, kendimize güveneceğiz. Yapanlardan daha iyisini de yapacağımıza inanıyoruz. Biz tarih olarak baktığımız zaman da bu potansiyele sahibiz." değerlendirmesinde bulundu.

Ağbal, 16 Nisan'daki referandumla ilgili "Türkiye için önemli bir sınav, önemli bir eşik, önemli bir anayasal değişiklik yapıyoruz. Anayasa değişiklikleri, günlük siyasi polemiklerin çok üzerinde önemli değişikliklerdir. O milletin, o ulusun geleceğini kurar ve inşa eder. Kurucu ve inşa edici bir yaklaşımla hazırlanan bu anayasa değişikliği her bakımdan, yüksek öğretimde de teknolojide de ekonomide de bu ülkenin önünü açacak, Türkiye inşallah daha da güçlenecek." şeklinde konuştu.

Anahtar Kelimeler:
Naci AğbalFaruk özlü
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.