O zamanlar kullandığımız "rûmi" takvimden dolayı, "Doksanüç Harbi" diye bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Osmanlı Devleti'nin kayıpları büyüktü. Daha önemli olan husus ise, İmparatorluğun zayıf yönlerinin, noksanlarının ortaya çıkmış olmasıydı. Bu tarihe kadar Fransızlara ve Ruslara karşı, kendi millî menfaatleri icabı  Osmanlı Devleti'nin yanında duran Büyük Britanya İmparatorluğu, Devlet-i Aliye’nin zayıf ve karışık durumu iyice ortaya çıkınca; politikasını değiştirerek, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması için, azınlıkları Millî Devletlerini kurmaları hususunda açıktan teşvik etmeye ve onlara her türlü desteği vermeye başladı.(1)

Birinci Dünya Savaşı, düşman iken müttefik olan Rusya ve İngiltere’nin Osmanlı’yı parçalama emelleri için bulunmaz bir fırsat oldu. Üç kıtaya dağılan geniş topraklarını savunmak için bir çok cephede can havliyle mücadele eden Osmanlı Devleti bu büyük savaşta Rumeli ve Anadolu’da büyük insan kayıplarına uğradı; savaştan    etkilenmeyen çok az aile kaldı. Yemen, Sarıkamış, Çanakkale gibi Kop ve Bayburt savunmasında da esir olup Sibirya’ya ve Hazar denizindeki Nargin adasına gidenlerin, yaralıların, şehidlerin sayısını tesbit etmek zordur.

Bayburt’un Ahbunus köyü Veligiller ailesinden, emekli öğretmen Yılmaz Karadeniz’in dedesi İskender de, Harb-î  Umum-înin yüzbinlerce mağdurlarından.

Otuzbeş yaşlarında evli ve dört çocuk babası İskender, 1916 yılının başlarında "ihtiyat askeri" olarak çağrıldı ve silah altına alınıp Erzurum'a sevk edildi. Bu günlerde Osmanlı Devleti ile savaşmakta olan Rus ordusu, Erzurum'a  varmak üzereydi. Top sesleri ile yaklaştığı hissedilen düşman, askerde ister istemez bir huzursuzluk ve ümitsizlik  duygusu uyandırmaktaydı. Yakın asker arkadaşı İspir’li Ökkeş in ’’-Bu gece Rus buraya ulaşır, gel kaçalım" teklifine İskender;

’’-Kaçarsak Halit Binbaşı alnımızdan vurur’’diyerek karşı çıktı.(2) Çok geçmeden bir gece Rus Ordusu Erzurum’a girdi, İskender ile birlikte çok sayıda Türk askeri tutsak edilerek Sibirya’ya götürüldü. Ailesi burada kömür ocaklarında zor şartlarda yıllarca boğaz tokluğuna çalıştırıldığını gönderdiği iki adet mektuptan öğrenebildi, bunun dışında kendisi ile hiçbir iletişim kurulamadı.

"Anneni ve kardeşlerini sana, seni Allah'a emanet ediyorum" diye bitirdiği ikinci ve son mektubunda; o zamanlar sekiz yaşlarında olan en büyük çocuğu Müştak’a, o yaşta ciddiyetini anlamadığı ama ömür boyu hiç unutamayacağı, zaman ilerledikçe altında ezileceği bir sorumluluk yüklüyordu.

Çocuklarının ve hanımının yıllarca bir gün çıkıp gelecekmiş ümidiyle beklemeleri boşunaydı ve  ikinci mektuptan sonra İskender’den bir daha haber alınamadı.

(1) Prof. Besim ÖZCAN, Yakınçağ Osmanlı Tarihine Giriş (Ders Notları)
(2) Halit Binbaşı: Halit Karsıalan (Halk arasında Deli Halit Paşa)
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Bayburt lu Salih 5 yıl önce

Ey Müslüman Türk Milleti,insan toplumun olmaz ise olmazı, toplumu ve Devleti var eden en önemli varlıktır.
Lakin insan sayısının bilinçsizce çokluğu değil,Anne-Babanın doğduğu günden itibaren, Devletin bireyi,belki üç yaşından itibaren milli ve manevi değerler ile eğitip,öğretmesi ile,yani bilgili eğitimli toplum ile yetiştirmeli, Kuranın ilk emri olan "OKU" EMRİNE LAYIK OLMALIYIZ.
Akabinde Mehmet Akif ERSOY'UN on kıtalık İSTİKLAL MARŞININ anlamını idrak edebilsek,zaten çığır aşarız.Fakat bu gün eğitim öğretim gören çocuklarımızın kaçta,kaçı İSTİKLAL MARŞININ on kıtasının anlamını biliyor buna dikkat çekmek lazım;
BİLGE KAAN'IN sözleri
Türk Oğuz beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini, töreni kim bozabilir.
Ey Ölümsüz Türk Milleti! Kendine Dön! Su Gibi Akıttığın Kanına, Dağlar Gibi Yığdığın Kemiklerine Layık Ol!

Avatar
Bayburt lu Salih 5 yıl önce

Bir önceki yorumumda, belirtmeyi unuttuğum konu, daha önceki yazılarınıza da, yorum olarak eklediğim ve BAYBURT için önemli yapı olan, Mahalle odalarının şu an kullanıldığı asli görevlerinin yanında, planlı bir eğitim merkezine dönüştürülüp çocuklarımızı buralarda kaliteli bir fidan olarak yetiştire biliriz.
"MAHALLE ODALARIMIZIN ÖNEMİ"
Başlıklı ve bu manada içeride ve dışarıda, aynı zamanda ülke içerisinde davet edeceğimiz önemli kurum ve kuruluşlar ile basın yayın ile bu konu ile alakalı konferans veya sempozyum düzenleyip,burada alınan kararları uygulamaya koymalıyız.