-İyi bilirdik! 
-Allah taksiratlarını affetsin!

Epeydir gelemedim. Canım çıksın. Zaten yıllardır can çekişiyordu. Bağıra bağıra dünyasını değiştirdi!

Çoruh’un halini bu yaz öncesi toplum medyasında okudum, sonra da şurdan burdan duyunca, akrabalarımı, arkadaşlarımı aradım. Onlardan da dinleyince tamam dedim. Sizlere ömür! Zaten her iki yanı pis su kanalı gibi duvarla çevrilmişti, yakında üstü de örtülür! Hemen değil canım 15-20 yıl sonra! Gelecek kuşaklar da vaktiyle burda bir ‘Ponserek’ vardı gibi “burda bi Çoruh vardı” hatırası dinler.

Maktül ortada. Katili aramayın. Çünkü onu umursamadan katleden sizsiniz!

Sadece Çoruh’u değil bütün bir şehri yıllar içinde işkence ederek ağır ağır siz öldürdünüz.

Bunun için sakın geçmiş yıllardaki yerel yönetimlerin yetkili ve etkili kişilerini suçlamayın. Onlara siz görev verip, sizler yetkilendirdiniz ve her yaptıklarına sizler “ne güzel oldu” dediniz. Girişimlerine itiraz etmediniz. Gönderdiğinizin yerine yenisini getirirken de sadece kendinize benzer özellikler aradınız.

Onlar asla kötü niyetli değillerdi, sadece bu işleri zerre kadar bilmeyenlerdi o kadar. Onlar da siyasi yetki ve parasal kaynağı her derdin çaresi sandılar. Üstelik hizmet aşkıyla, kendilerince doğru olanı yapıp 4 yılda yapılamayacak işlere, gözünüze girmek için gözü kapalı daldılar.

Sonuç!
En küçük yapıcı eleştiri dikkate alınmadı. Kırılma noktası yıllar içinde aşıldı. Bu süreç boyunca eleştiri yapanlara, bilgisizlerin diline doladığı “siyaset yapma” gibi akıl dışı, cevaplar verdiniz.

Sizler; Goruh katledilirken isyan edip karşı çıkacağınıza susup boyun eğdiniz.

Saray Bahçesi yok edilip ortasına o ucube ‘Bayburt gökdeleni’ dikilirken gururlandınız.

Çoruh’un kaynakları tırtıklanırken, çöp kovası ve lağım yerine kullanılırken suç ortağı oldunuz. Yatağı islah edileceğine önüne yapay setler yapılırken “olaa ne has” dediniz. ‘Hidro Elektirk Santralleri geleceğinizin düşmanıdır’ diye eleştirince de, bilgileneceğinize ‘s....r’ çektiniz.

Çoruh üzerine, yuvarlak beton ayaklı, fayans kaplamalı, dövme demir korkuluk üstüne, putrel kaynaklı ‘kazulet’ köprüler yapılırken ‘ulan acaba’ diye görüntüsünden ‘şifelenmediniz’ üstelik bayram ettiniz.

‘Gırhpaharlar’
tamir edileceğine, tarih ve gelenek yok edilip, kaplama taş üzeri pırıltılı metalden musluklar takılınca gelip gelip ‘kırman’ tavanından keyif aldınız.

Bir akarsu nasıl bir göz gibi korunmalı, öğrenmediniz. Nehirdeki bioçeşitliliği bitiren, Kop’un dibinden katılan o gri renkli, ağır metalli su için biz “bu suçtur” dedik, eski solcu ağzı sanıp yan gözle baktınız, o zaman etrafı ayağa kaldıracağınıza dilinizi yuttunuz.

Kalenin dibindeki fidanlık bahanelerle tıraşlanırken engellemediniz.

Kayalar oyularak yapılmış Selçuklulardan kalma ‘Şingah Suluhları’ taştan duvarla kapatılırken umursamadınız.

Daha ilk yapıldığı zamanlarda o eklektik, belediye binasını eleştirenlere “ukala” dediniz.

Sivil yapıların en kişilikli örnekleri bir bir ören olurken, çözüm üretmek için yetkilileri zorlamadınız.

Cumhuriyet, Kurtuluş, 21 Şubat ilkokullarını tamir edip yanına veya başka yerlere okullar yaptırtacağınıza o vahaları beton çöllere çevirdiniz.

Ahmedi Zencani türbesinin dibine dikilen on katlı azmanlara ağzınızı açmadınız.

Kırk yılda bir iyi, güzel ve doğru iş yaparak, kusursuz tamir edilen Ulu Cami’nin bitişiğine o yüz karası, altı tuvalet üstü resmi gecekonduyu iliştirenlere sesinizi çıkaramadınız.

Kentin doğal silüetlerinden en önemlilerini azman yapılarla parçaladınız. Şehit Osman’ın böğrünü deşip, uyduruk çaybahçesi kondurdunuz.

Ve en acısı ‘nehir kenarı nasıl islah edilir’in yanından yöresinden geçmeyen bir algılayış, ağaçları biçip, yatağı tahrip edip Çoruh’u iki duvar arasına hapsederek, dibine 7-8 katlı başka iklimin binalarını dikerlerken, kalkınıp ‘moderenleşiyoruz’ sanıyorsunuz!

Ve de Dünya’nın önünde saygı ile eğildiği bir müzeye, memleketine sahiplik ve koşulsuz fedakarlığın örneği olduğu halde, sizin değirmene su taşımıyor diye yan gözle baktınız!

Sizler, bir yere sadakat ve aidiyet duygusunu kuvvetlendiren ‘kentli belleğini’ mayınladınız. Bundan sonra ne yapsanız ‘geçmiş ola’! Artık bir cansızla yaşayacaksınız!

Eski "Zaman Güzeli" bu şehri elbirliğiyle o hoyrat katılığınızla bitirdiniz. Sizin asla şikayet etmeye hakkınız yok.

Ancak bizim gibi ‘mayın eşeği’ benzeri önden gidenlerin hakkı vardır buna. Siz susun, bilgilenin ve en azından onların ağıtını dinleme saygısını gösterin.

Dip Not:
Prof. Hüsamettin Koçan 25 yıl önce bu konuda bir öneride bulunmuştu... Ben neredeyse 15 yıldır aynı şekilde dile getiriyorum... Bayburt Postası ise hemen hemen her gün kentimizin bu sorunlarını bir şekilde gündeme getiriyor. Sonuç sıfır! Bayproje ekibi, Prof. Rıfat Yıldız öncülüğünde 2013 yılında yurdumuzun önde gelen şehir planlamacıları ve akademisyenleriyle bu konuda bir konferans düzenledi. Sonuç yine sıfır! Şimdi hemşehrimiz Kenan Yavuz bir girişimde bulunuyor. Umarım hedefine ulaşır ve yine umarım tek tek iyileştirme değil de iş topyekün bir geri kazanım olarak planlanır. Sonuçta bir şehri yaşanılır ve gelişmiş bir yer yapmadan, kalkınmış bir kente dönüştürmek hayaldir.


Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Murat Aktan 10 yıl önce

Yahu değerli abiciğim belliki bayburt hakkında baya bilgiye sahip entellektüel bir bayburt sever bir bayburtlusun.bayağı zamandır gidemiyorsan bu kadar ağır eleştirmemelisin yoksa sen naaptın diye sorarlar adama bayburt meydanında pankart açıp yöneticilere dur dedinde bizmi duymadık yoksa bir proje sundunda iyi olduğu halde kabulmü görmedi.yap abicim şu söylediklerinin %10 yap yanında olalım ama yok biz sadece eleştirmeyi biliriz hemde yaşamadığımız ve gitmediğimiz Bayburt un yöticilerini ve halkını işte Bayburt bence bu yüzden birşey olmuyor yapmak isteyeninde morel ve motivasyonunu bozarız konuşacak en son kişi bile değilken Bayburt hakkında .

Avatar
Sahipsiz Bayburt 10 yıl önce

Eskisi yenisi, yaşayanı yaşamıyanı Bayburt'u bu hale getirenleri, Gorbagor ola ne deyim.......

Avatar
Hazar 10 yıl önce

Ne biliyorsun murat bayağı zamandır gidip gelmediğini yılda en az üç dört sefer bayburta gelir belediye ve sivil toplu. Kuruluşlarıyla beraber konferanslar yaptıklarını biliyorum doğruları söylemek için illa bayburttamı yaşamak gerekiyor sen hele şu türkdünya parkının ordan son zamanfa hic geçmemişsin belliki bi yürü çoruhtan gelen o kokuyu bi içine çek sonra gel bakalım burda en ağır eleştiriyi yapıyormusun yapmıyormusun

Avatar
nuran güler 10 yıl önce

Muhteşem bir yazı. Aglayarak okudum.Sizi tebrik ediyorum.Umarım üstüne alanlar çıkar.

Avatar
Kenan Abdullahoğlu 10 yıl önce

Dört dörtlük bir eleştiri. Bu yazıyı eleştiren arkadaşımız Murat Aktan Bey biraz haksızlık yapıyor.Ahmet Çağıldak 15 yıldanberi,yılda ortalama 3 kere sırrf bu işler için Bayburt'a gidip geliyor.Bu kadar eleştiri hakkını kazanmıştır diye düşünüyorum....
Sevgi ile...

Avatar
Necip KÖKLÜ 10 yıl önce

Ahmet bey ufak bir eleştiride şiddete maruz kaldığımızı biliyormusunuz Bayburt merkezden aşırı göç verdiği için bu dedikleriniz olmuyor çünkü şu an bayburt da yaşayanların bir çoğu yaşadığı yerin geçmiş olan kültür ve yakın tarihinden uzak yaşıyor. Eğer merkeze geri dönüş omaz ise bu böyle devam eder. Saygılar bu arada sizinle tanışmayı çok isterim.

Avatar
ünal osman Gülümseyen 10 yıl önce

Biz çocuğluğumuzda pönserekte çimerdük şimdi yok olmuş getmiş

Avatar
Semavi Ardahan 10 yıl önce

Nasrettin Hoca bir gün feryat etmiş, "Ak püsküllü kilimim yanıyor, ak püsküllü kilimim yanıyor!"
Millet telaşa düşmüş, "Ne yapıp edip hocanın kilimini kurtaralım" demişler.
Er geç, kan ter alevlerin içinde kalan dergâhtan kilimi kurtarırlar ve hocaya teslim ederler ama sormadan da edemezler:
“Hocam feryat ettin, kıyameti kopardın. Kilimi kurtarmasaydık ne yapacaktın?”
Nasrettin Hoca gayet sakin cevap verir: “Eee yeni kilim alacaktım, ne yapacaktım yani?”

Sevgili Ahmet abi, Bayburt Nasrettin Hoca’nın fıkrasında arada yanıp giden dergâh gibidir. Ve demek ki, hep kilimini kurtaranlara denk geldi.