Sinem Ayaz Akaslan - Bayburt Postası
Aklımıza Ruhi Su'yun Sidney konserinde söylediği türkünün berrak sesinin kaydı geliyor. Recep Kırıcı' nın derlediği mısralarla sesleniyor bizlere.
…
Giydim çarıklarımı
Gel bağla bağlarını
Terk ettim gidiyorum
Bayburt'un dağlarını...
4-5 yaşlarındayken evimizin çatısında bir çift deri çarığa gözlerimi kocaman açarak baktığım gün geliyor hatırıma. İlk defa görmüştüm bu tip bir ayakkabıyı. Asıldığı ahşap kalasın etrafında ağzım açık kocaman gözlerle dönerek bakıyordum. Bağları vardı, tabanı yırtıktı, tozlanmıştı ve en ilginci de çok sertti. Rahmetli Hacım'ı (dedem) soru yağmuruna tutmuştum ve her şeyde olduğu gibi bunu da sabırla anlatmıştı. Yavrum bu benim babamın eski "çarugları" diye devam etmişti.
4-5 yaşlarındayken evimizin çatısında bir çift deri çarığa gözlerimi kocaman açarak baktığım gün geliyor hatırıma. İlk defa görmüştüm bu tip bir ayakkabıyı. Asıldığı ahşap kalasın etrafında ağzım açık kocaman gözlerle dönerek bakıyordum. Bağları vardı, tabanı yırtıktı, tozlanmıştı ve en ilginci de çok sertti. Rahmetli Hacım'ı (dedem) soru yağmuruna tutmuştum ve her şeyde olduğu gibi bunu da sabırla anlatmıştı. Yavrum bu benim babamın eski "çarugları" diye devam etmişti.
- Neden altları yırtılmış peki?
- Yürümekten yavrum.
- Nerede yürümüş ki?
- "Tarlayı biçmeye giderken, Bayburt'a giderken eskimiş ve yırtılmış. Yaşanmışlık kokuyor bu çarıklar evladım. Bizim tarlalarımız köye uzak olduğu için sabahın ilk ışıklarında çıkardık evden. Gün tepeden aşağı inmeye başladığında da geri dönüş yoluna koyulurduk ki hava kararmadan varalım eve. Gondolot'tan (Dağçatı) Bayburt'a bir şeyler almak için gitmek istediğimizdeyse sabah karanlığında koyulurduk yola. Dönüşte karanlık çökerse de bazen Ermene'deki (Pamuktaş) halamızda kalırdık. Yoldan gelenin karnı aç olabilir, yorgun olabilir, ihtiyaçları olabilir diye misafire ilk olarak tuvaletin yeri gösterilir sonra sofra kurulur karnı doyurulur akabinde ise yeri serilirdi. Halamda böyle yapardı. Eğer uyumazsak halam da bizle oturur özlem giderirdi. Onlarda vardı bir zamanlar biz gibi" diye devam eden konuşmamız geliyor aklıma gözlerim kapanırken.
O çarıkların yürüdüğü toprakları 60 belki de 70 sene sonrasında gördüğüm, yürüdüğüm ilk an canlanıyor gözümde. Çocuk diyerek geçmeyin hafızaları bomboş olduğu için her şeyi kaparlar ve unutmazlar. Anlatılan hikayeleri yazarlar hafızalarının bir köşesine ve seneler sonra hikâyelerin anlatıldığı toprakların havasını soluyunca canlanır o hikayeler gözlerinin önünde.
Uyandığımda sapsarı dağlardan yansıyan güneş ışınları alıyor gözümü. Dağlar, tepeler sallanma barını oynayanlar gibi dizilmişler ardı sıra. Tek eksik olan müzik hemen canlanıyor zihnimizde. Davulcu vuruyor tüm gücüyle davula. Binali Selman edasıyla çalınan zurnadan çıkan sallanma barı yankılanıyor çorak dağlarda. Kuşların çığlıkları adeta "teyy teyy teyy" nidalarını veriyor bizlere. Başı çekenlerin ellerinde bulutlar sallıyor beyaz mendili. Bara katılanlara yardım ediyor rüzgar. Ekinler sallanıyor hafiften öne doğru sonra alıyorlar kendilerini arkaya doğru. Kırılıyor ekinlerin beli adeta diz kırar gibi. Rüzgar yorulan ekinler için kesiliyor ve bar burada sonlanıyor. Tek tük gözüken ağaçlar birde biz izliyoruz bu muhteşem doğa folklorunu.
Güneş tepeye, en tepeye çıkıyor. Bu toprakları aydınlatabilmek adına. Uzun zamandır su namına hiç bir şeyin bu diyarlara uğramadığı belli oluyor. Yazın etkileri olsa gerek diye düşünüyoruz. Anız yakılan topraklar gözümüze ilişiyor. 1,2,3 derken yol boyu karşımıza çıkıyor sapsarı tarlaların aralarındaki simsiyah yanmış topraklar. Sadece yanan kurumuş ot değil onun içindeki hayvanlar, toprakta mevcut olan böcekler ve toprağı verimli hale getiren bakteri, sürüngenleri de yakarak toprağın verimini düşürüyoruz. (Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Orman Kanunları ile yasakladığı anız konusunda hala bilinçlenemedik.) Kapatıyorum gözlerimi geri dalıyorum kafamdaki sorularla uykuya, sesler boğuklaşıyor arada, durak isimleri takılıyor kulağıma.
Köylerde oynayan çocuklar nerede? Nerede ehramlı yaşlı teyzelerimiz, nerede namaz vakti camiden dağılan yaşlılarımız? Artık köylerde dahi yakılmayan tandırın kokusunu arıyoruz ama nafile.
Evler yıkılıyor... Eski yontma taşlar ile yapılan evler dayanamamış zamanın omuzlarına yüklediği ağırlığı ve bırakmış artık hayatı taşımayı. Mutluluk görmüş müydü burada yaşayanlar? Evlerin bacalarından çıkan dumanda var mıydı lezzetli yemek kokuları? Yokluk yıllarında mı terk edilmişti yoksa bu evler? Sevmiş miydi gençler birbirlerini bu diyarlarda? Yoksa vermemiş miydi büyükleri? Kafamızda sorularla yol devam ediyoruz.
Ve bir yüksek ses duyuluyor "Benvenuti a Catania." Uzun bir yolculuğun sonunda varmıştık trenin son durağı Katanya'ya.
Palermo - Katanya tren yolu çevresinde kalan bölgedeki topraklar bizi Bayburt'a benzerliği ile şaşırttı.
Sicilya'da bir tutam Bayburt...
O çarıkların yürüdüğü toprakları 60 belki de 70 sene sonrasında gördüğüm, yürüdüğüm ilk an canlanıyor gözümde. Çocuk diyerek geçmeyin hafızaları bomboş olduğu için her şeyi kaparlar ve unutmazlar. Anlatılan hikayeleri yazarlar hafızalarının bir köşesine ve seneler sonra hikâyelerin anlatıldığı toprakların havasını soluyunca canlanır o hikayeler gözlerinin önünde.
Uyandığımda sapsarı dağlardan yansıyan güneş ışınları alıyor gözümü. Dağlar, tepeler sallanma barını oynayanlar gibi dizilmişler ardı sıra. Tek eksik olan müzik hemen canlanıyor zihnimizde. Davulcu vuruyor tüm gücüyle davula. Binali Selman edasıyla çalınan zurnadan çıkan sallanma barı yankılanıyor çorak dağlarda. Kuşların çığlıkları adeta "teyy teyy teyy" nidalarını veriyor bizlere. Başı çekenlerin ellerinde bulutlar sallıyor beyaz mendili. Bara katılanlara yardım ediyor rüzgar. Ekinler sallanıyor hafiften öne doğru sonra alıyorlar kendilerini arkaya doğru. Kırılıyor ekinlerin beli adeta diz kırar gibi. Rüzgar yorulan ekinler için kesiliyor ve bar burada sonlanıyor. Tek tük gözüken ağaçlar birde biz izliyoruz bu muhteşem doğa folklorunu.
Güneş tepeye, en tepeye çıkıyor. Bu toprakları aydınlatabilmek adına. Uzun zamandır su namına hiç bir şeyin bu diyarlara uğramadığı belli oluyor. Yazın etkileri olsa gerek diye düşünüyoruz. Anız yakılan topraklar gözümüze ilişiyor. 1,2,3 derken yol boyu karşımıza çıkıyor sapsarı tarlaların aralarındaki simsiyah yanmış topraklar. Sadece yanan kurumuş ot değil onun içindeki hayvanlar, toprakta mevcut olan böcekler ve toprağı verimli hale getiren bakteri, sürüngenleri de yakarak toprağın verimini düşürüyoruz. (Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Orman Kanunları ile yasakladığı anız konusunda hala bilinçlenemedik.) Kapatıyorum gözlerimi geri dalıyorum kafamdaki sorularla uykuya, sesler boğuklaşıyor arada, durak isimleri takılıyor kulağıma.
Köylerde oynayan çocuklar nerede? Nerede ehramlı yaşlı teyzelerimiz, nerede namaz vakti camiden dağılan yaşlılarımız? Artık köylerde dahi yakılmayan tandırın kokusunu arıyoruz ama nafile.
Evler yıkılıyor... Eski yontma taşlar ile yapılan evler dayanamamış zamanın omuzlarına yüklediği ağırlığı ve bırakmış artık hayatı taşımayı. Mutluluk görmüş müydü burada yaşayanlar? Evlerin bacalarından çıkan dumanda var mıydı lezzetli yemek kokuları? Yokluk yıllarında mı terk edilmişti yoksa bu evler? Sevmiş miydi gençler birbirlerini bu diyarlarda? Yoksa vermemiş miydi büyükleri? Kafamızda sorularla yol devam ediyoruz.
Ve bir yüksek ses duyuluyor "Benvenuti a Catania." Uzun bir yolculuğun sonunda varmıştık trenin son durağı Katanya'ya.
Palermo - Katanya tren yolu çevresinde kalan bölgedeki topraklar bizi Bayburt'a benzerliği ile şaşırttı.
Sicilya'da bir tutam Bayburt...
Kilicoglu ali 7 Yıl Önce
Eline saglik Kardesim
Ali 7 Yıl Önce
Bayburt sevdalısı sinem hanım
gamze çoruh 7 Yıl Önce
trenin son durağı katanyaya,dediğiniz gibi,inşAllah "o tren bayburta,da gelir" o zaman o hikaye gerçek olur.,saygı ile eline ve yüreğine sağlık. önemine binaen"gerçekten bayburtta bütün objeler var,yeterki açılım(projeler) hayata geçse.tşkler
abdullah 7 Yıl Önce
Tabiri caiz se 10 nümerö. Bakmak değil görmek dediğimiz bu olsa gerek
gamze çoruh 7 Yıl Önce
Bayburt tarihtir destandır, anadır yardır,fatıma-ı zehradır, ilk basamaktır,avrupaya asyaya açılan kapıdır, unutulmaz,kalplerde sevdadır Bayburt.................tşkler.
savaş 7 Yıl Önce
Bayburtlular olarak nereye gidersek gidelim dünyanın en güzel yerine de gitsek köyümüze yaşadığımız topraklara özgü özellikler buluruz. Ayrıca yaz da cok güzel olmuş gönlüne yüregine saglık
Hakan ÇELİKAY 7 Yıl Önce
Gerçekten çok güzel betimleyerek burayi ve gercekleri anlatmis olmak bu olsa gerek okurken hayal kurdurduğun için özellikle teşekkür ediyorum. Zamanında ayrılıp yaşlanmaya başlayınca gelip burada özlem giderenlerin dilini kaleme dökmek buna benzer çok yaşanmışlık eder.. Belki bir gün yeniden o topraklarda oyunlar oynarız diyip di ğah gel diyek gardaş türkülerle anla anlat. Sinem Ayaz Akaslan sağolasan.
Hasan KAYMAZ 7 Yıl Önce
Gayet akıcı bir üslup ile fevkalade anlatmışsınız saygıdeğer Sinem AYAZ AKASLAN hanımefendi kardeşim. Anlatı ve tasvirler hep bizden izler taşıyor, bizi bize bizim dilimizle bizim gönlümüzce anlatıyor. Tebrikler, yüreğinize, tahayyülünüze, kaleminize ve emeğinize sağlık... Saygıdeğer Turgut AKASLAN Bey kardeşime ve size en samimi selam ve saygılarımızla...KAYMAZ AİLESİ