"2001 yılında Endüstri Meslek Lisesi'nde yaptığımız sunum için, Şair Zihni'nin hayatını; Ana Britanica, Diyanet V. İslam Ansiklopedisi ile Saim Sakaoğlu'nun; Z.Fahri Fındıkoğlu ile Kırzıoğlu'nun eserlerinden yararlandığı ve kendi çalışmalarını aktardığı Bayburtlu Zihnî adlı eserinden özetlemiştim.’’

1797'de Bayburt'ta doğmuş Zihni. Mahmut Kemal Yanbey babası Hacı Osman Efendi'nin Şingâh mahallesinden olduğunu belirtiyor. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu'na göre 16 yaşlarına kadar Bayburt Medreselerinde okumuştur. Kuran'ı hıfzetmiş, Arapça'sı mükemmeldir. Akka Destanı'nda iki, Otlakçı Destanı'nda bir hane Arapça yazılmıştır. Divanındaki gazellerden biri Farsça'dır.

Bayburt'ta başladığı tahsilini Trabzon ve Erzurum medreselerinde tamamlayıp, 20 yaşlarında İstanbul'a gitmiştir. Bazı devlet büyüklerine sunduğu kasideler sayesinde Divan-ı Hümayun kalemine kâtip olmuş on yıl sonra geri dönmüştür. Ana Britanica'da, diğer kaynakların aksine Hopa, Of, Karaağaç, Ünye, Sürmene, Vakfıkebir'de Nahiye Müdürlüğü yaptığı yazılı ise de doğrusu mal müdürlüğü olmalıdır.

1828-1829 Rus istilasından sonra Erzurum'a gidip Moralı Derviş Paşa'nın, Erzurum Valileri Rauf, Galip ve Eğinli Salih Paşalar ile, Hazinedarzade Osman Paşa'nın kâtipliklerini yaptı. Sonra tekrar İstanbul'a dönerek, Çanakkale Muhafızı Vasıp Paşa'ya mektupçu oldu. 1838'de Hacca gitti, geri dönüşünde Sultan Abdülmecid'i bir ’’cülusiye’’ ile tebrik etti. Divanını 1839'da Bab-ı Ali'ye takdim etmesi üzerine "Hoca"lık rütbesi ile taltif edildi.

Gözlüklü Reşid Paşa'nın divan kâtibi olarak donanmayla Akka'ya gitti, Mısır'a geçti, tekrar İstanbul’a döndü. Hopa ve Of Mal Müdürlüklerine tayin oldu. Vâsıf Paşa'nın Trabzon Valisi olmasıyla azledildi. Sonra Ünye, Karaağaç, Sürmene, Vakfıkebir ve tekrar Ünye Mal Müdürlüğü yaptı.

Ünye'de istifa edip Trabzon'a döndü, niyeti Bayburt'a gitmekti. Maçka yakınlarında vefat etti. Vefat ettiği köyün adını Fındıkoğlu Ulasa, Kırzıoğlu ise Olasa olarak belirtiyor, köyün yeni ismi Bahçekaya'dır.

İlk evliliğinden olan oğlu Ahmed; Revayi mahlası ile şiirler yazmış, Bayburt Rüştiyesi'nde güzel yazı (hüsnü hat) hocalığı yapmış, 1906'da Bayburt'ta vefat etmiştir. Ravayi babasının Divanını bastırmış, Sergüzeştname'yi ise çoğaltarak dağıtmıştır. Babasının Maçka yakınlarındaki mezarını yaptıran da odur. (Mezar sonradan Bayburt İmarettepe'ye nakledildi.)

Oğlu Ahmed (Revayi)'in Yusuf Ziya ve Mehmet Zihni adlı iki oğlu ve bir kızı olmuştur. Zihni'nin iki erkek torununun da erkek çocuğu olmamıştır. Kız torunu, Tunturakoğlu Ali Efendi ile evlenmiş ve iki oğlu olmuştur.

İslam Ansiklopedisi'ndeki şu not dikkat çekici; "Zihni her asırda mevcut olan benzerleri gibi devrin edebî muhitlerinden uzakta yetişmiş, bu muhitlere ancak şahsiyeti teşekkül ettikten sonra girmiştir.’’

Bir aruz şairi olan Zihnî'nin halk şiiri geleneklerine açık muhitte ve devirde yetişmesi onu hece veznini kullanmaya yöneltmiş heceyle yazdığı şiirler kendisini devrin en dikkate değer sanatkârları arasına koymuştur.

Ahmet Hamdi Tanpınar onun, Bayburt'un Ruslar tarafından işgali üzerine kaleme aldığı ve Nevres Paşa tarafından Şehnaz, Sadettin Kaynak tarafından Tahir Buselik makamında bestelenen "vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş’’ mısrasıyla başlayan meşhur şiirinde ulaştığı şekil mükemmelliği ile koşma tarzını adeta değiştirdiğini söyler.

Sakaoğlu'na göre Bayburtlu Zihnî aşık edebiyatının şairlerinden bütünü ile farklı bir sanatkârdır. Aşık Ömer, Develili Seyranî, Derdli gibi aruzla şiir yazmıştır. Heccavlığı (Hicivci) ve nesir yazarlığı farklı yönleridir. Diğer şairlerde birkaç şiirle kalan hiciv, Zihnî'de zirveye ulaşır. Hicivlerini ihtiva eden Sergüzeştnamesi basılmadığı için Nefî veya şair Eşref kadar tanınmamıştır. Kitab-ı Hikâyeyi Garibe adlı eseri nesir yazarlığının isbatıdır. (Kaçımız okuduk?)

Yine bir farklı yönü de Arapça ve Farsça şiirleridir. Bir seyyah gibi ömrünün çoğunun farklı şehirlerde geçmesi de bir farklı yönüdür ve eserlerinde etkisi görülür.

1991 yılında basılan Milliyet Edebiyat Ansiklopedisi'nde Kalem Şuarası maddesinde şairimiz şöyle anlatılmış. Kalem Şuarası: Belli bir öğrenim görmüş, saz çalmasını bilmeyen şairlere denir. Bu şairler hem hece veznini hem de aruz veznini aynı derecede kullanabilirler. Dilleri zaman zaman Divan Edebiyatı Şairlerinin dillerine yaklaşır. Bayburtlu Zihni, Çankırılı Zahmi kalem şuarasının en tanınmışlarındandır.

Zihnî'nin diğer farklılığı saraya Divan takdim eden ilk ve tek "aşık" olmasıdır.

Sakaoğlu'nun bir tesbiti dikkat çekici. ’’Zihnî'yi tanımak oldukça zor bir iştir. Bir Dadaloğlu'nu bir Ercişli Emrah'ı incelerken karşımıza çıkan meseleler daha farklı ve kolaydı. Zihnî'yi klasik şairlerin tesirinden tutunuz da aşıkların ilham kaynağı olmak üzere değişik cephelerde aramak zorunda kaldık. Zihnî bir Bakî gibi düşünürken bir Karacaoğlan gibi söyleyebilmiştir"

Mehmet Arif Bey'in doksanüç harbini anlatan (1877) "Başımıza Gelenler" isimli hatıratında bir kış günü çektikleri sıkıntıları anlatırken Zihnî'nin;

Şiddet_i berd-i şitadan şenliği gördükçe kalb
Hoş gelir bülbül sadasından ona âvazı kelb

Beyti hatırlatılır, şairden övgü ile söz edilir. Bu onun şöhretinin o zamanda ne kadar yaygın olduğunu gösterir. Örfi, Hakanî gibi Türk Klasik Edebiyatına mukayese unsuru olarak giren şairlerin yanında; Behcet, Cevdet gibi pek bilinmeyen şairlerin de onun mısralarında görülmesi engin kültürünü gösterir.

SANATI

Zihnî, harf devriminden sonra yazılan eserlerde ve ders kitaplarında "Halk Edebiyatına" mensup olarak kabul edilir. Sergüzeştname bir hiciv külliyatıdır. Bu eserdeki destanlar aşık edebiyatı yönünü, "Kitab-ı Hikaye-yi Garibe" ise Romancı edasıyla hikaye kaleme aldığını gösteriyor, bu eseri de şairliğin alışkanlığı ile kaside, mesnevi, gazellerle süslemiştir.

Koşmalarında, şehirler arasında devamlı koşuşturmasından olacak hep bir memleket hasreti vardır.

Saim Sakaoğlu'na göre Zihnî birden fazla üsluba sahiptir. Ali Namık veya Tahsin Bey için yazdığı mısralarda kaya kadar sert, Otlakçı'yı Destanda hicvederken öfkeli, gazellerinde ise bir Fuzulî, bir Bakî kadar şairdir.

Doğu edebiyatlarına vakıftır. Mevlânâ Camî'ye nazire yazmış, Mevlânâ Celaleddin'i tazmin etmiş, münacatlar, naatler, kasideler, tahmisler, müstezadlar, bahr-i taviller, müseddesler, sakiname ve latifeler yazmıştır. Tüm eserlerini düşünürsek onun bir divan şairi olduğunu, ara sıra hece ile şiirler yazdığını söyleyebiliriz. Şöhretini 1828 Rus işgali sonunda söylediği koşma ile sağlamıştır. Bakî'nin ünlü saf saf redifli gazeline Zihnî'nin nazire sayabileceğimiz şiiri vardır. Son iki mısralarına bakalım:

Kadrini seng-i musallâda bilip ey Baki
Durup el bağlayalar karşına yârân saf saf

          Zihnî fâni olucak kadrini divanından
          Okuyup anlayanlar zümre-i irfan saf saf
(failatun feilatun feilatun feilün)
Karacaoğlan'ın koşması:

Bizim eller kıraçlıdır aşılmaz
Yollar çamur kurusun da gidelim
Zihninin nazire sayılacak şiiri:
Eğlen ey sevdiğim Şah-ı hubanım
Bu kış eğlen yaz gelsin de gidelim…

Nedim'in "olmuş sana" redifli gazeli ile Zihni'nin "olmuş sana" redifli gazeli benzerdir.

Zihnî'nin şiirlerine de birçok şairin nazireleri vardır. Hayatta iken okunup takip ediliyordu. Kendisinden sonran gelen yaşadığı yerlerdeki şairler ondan çok etkilenmişlerdir. O devirde yaşayan Şebinkarahisarlı Abdi ve Tokatlı Gedayi onun konu ve kafiyeleri ile şiirler söyleyip nazireler yazmışlar. Bayburtlu Celali'nin koşmalarındaki kafiyeler Zihnî'nin kafiyeleri ile büyük benzerlik gösterir. Destanlarda da Celali ve Hicrani, Zihnî'den ilham almıştır:

Zihnî'nin Otlakçı ve Celali'nin Batakçı destanından birer hane örnek:

Erzurumlu ise dadaş gelirıh
Size tütün verir kahve alırıh
Yer yoğ ise bu kahvede kalırıh
Yensin yüklerimiz hele otlakçı

Erzurumlu der ki dadaş celırıh
Aldıksa verirıh gene alırıh
Biz bu gece ezemcilde kalırıh 
Dolana bir hana gire batakçı

Zihnî'nin;
 
Yakmış çadırları göç etmiş Leyla
Vardım ki boş kalmış yâr otakları
Dağı mesken etmiş biçare mecnun 
Akıtmış gözünden kan ırmakları  

Dörtlüğü ile başlayan koşmasına, Celali, Hicrani, Yahya Akengin nazire yazmış.

Sakaoğlu'nun kitabına aldığı 25 koşmayı incelediğimiz zaman ana temanın daha çok ayrılık, hasret, ayrılık acısı yani hicran olduğunu görürüz. Celali'de ve daha sonra gelen Hicrani'de de aynı tema ağırlığını hissettirir. Kelime olarak bu koşmalarda en çok geçen kelimelerden biridir "hicran" kelimesi aynı zamanda. Koşmaların hicran kelimesi geçen kısımlarından örnek vermeye çalışırsak:

Hasretin sinemde mihman ettiğim
Her gece gamlarla divan ettiğim
Hicr ile subha dek figan ettiğim
Aşkına yandığım her zaman nâme
Zihniyem çekerim derd-i hicranım 
Halime rahm etmez çeşm-i fettanım…

İçeli ayrılık câmını Zihni
Bulmadı şeyda dil kâmını Zihni
Anma gonca gülün nâmını Zihni
Gülşen-i figânda hicrana düştüm…

Hasretle dîdeme nemmi gönderir?
Hicran mı gönderir gam mı gönderir?

Senden ayrılalı ey kaşı keman 
Başıma dar oldu cihan sevdiğim…

Kalkın ara yerden dumanlı dağlar
Dost elinin bahçe bağı görünsün
Gülşen-i hicranda kızardı güller
Andelibe feryâd çağı görünsün…

Sinemde Kerbelâ kurdu veremler
Hicran gamı gam hicranı üsteler….

Bad-ı saba selam söyle o yâre
Ya gelsin ya gidek o diyâre biz
Kâtib arz-ı halim yaz ki cânâna
Ayrılalı düştük âhü zâre biz…

Eserleri

Divan: Kırzıoğlu ve Z. F. Fındıkoğlu; Zihnî'nin Divanını "mürettep" olarak kabul ederler. Yani; Kasaid, Tevarih, Musamatlar, Gazeliyyat ve müfretler olarak beş bölüm halindedir. Divan; oğlu tarafından 1876 yılında İstanbul'da Tavşandasında Matbaa-i Süleyman Efendi'de iki bölüm halinde ve 160 sayfa olarak basılmıştır. 2014'de Bayburt Üniversitesi tarafından yayınlandı.

Sergüzeştname: Eserin sonundaki "Dasıtan-ı Kaziyye-i Sinop" destanında 30 Kasım 1853'de Rus Donanmasının Osmanlı Filosuna yaptığı baskın anlatıldığına göre 1853'den sonra yazılmıştır. Türk Ordusunun Rus Ordusuna karşı Tuna kıyısındaki Kalafat Zaferi de destanda yer alır. Hicviyeler üçüncü bölümdedir. Destanlar ve on adet koşma bu eserdedir. En önemli bölüm olan destanlar bölümünde dokuz adet destan vardır; Akka Destanı, Hart Destanı, Otlakcı Destanı, Eşek Destanı, Ocak Destanı, Dâsıtanı Acibe, Sinop Destanı, Esb-ı lâgar Destanı, Aman Dede Destanı.

Kitabı Hikâyeyi Garibe:
Varlığı 1917'den beri bilinmekle beraber çok az nüshası vardı. Yakın zamanda Saim Sakaoğlu'nun yayınlanmasını sağladığı bu eser nesir yani düz yazı eseridir.

Kendini ve memleketini anlattığı bir şiirinin son dörtlüğü ile bitirelim:

Bir kılı kırk yarar Oslu gibi âlim var
İlmü tefsirle hilkat-tırâzdır Bayburt
Ulemasındaki Zihnî vera-ü zühd-ü Salih
Belde-i sairede azdan azdır Bayburt  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
CANİP ER 8 yıl önce

DEĞERLİ BAYBURTLULAR,SEVİNEREK BELİRTMEK İSTERİZKİ,ULUSAL VE
ÜNİVERSİTE KÜTÜPHANELERİNDE,BÜYÜK ŞAİR VE YAZAR"BAYBURTLU ZİH
Nİ OLARAK,ESERLERİ OKUNMAKTADIR,DOLAYISIYLA BU MÜHTEŞEM ŞAHSİYET
İN BAYBURT ÜNİVERSİTESİNİN"BAYBURTLU ZİHNİ KAMPÜSÜ"OLARAK YAD EDİLMESİ"BÜYÜK KATMA DEĞER KATACAKTIR,SN REKTÖRE SAYGI İLE

Avatar
Hanefi 8 yıl önce

Yüreğine kalemine sağlık.Devamını bekliyoruz.

Avatar
yakup 8 yıl önce

Emeğinize ve kaleminize sağlık araştırmalarınızın yazılarınız devamını diliyorum.

Avatar
Beşiroğlu 8 yıl önce

ZİHNİ İLE ,,,

"Kör olsun gurbetin kahrı bitmedi,
Gidemem vatana çilem bitmedi."
Diyar-i gurbette hasad bitmedi,
Nideyim hasrete mühled bitmedi.

Ata yurdu bize her daim kahır,
Doymadık bu yerde sırtımız yağır,
Ne fayda ne çare yetmedi ah sabır,
Sızılar derinde dinmedi gitti.

Vatanın dört yanı layüsel mekân,,
Özlemler ovuyor gönüller viran,
Yad el de dilimde filan feşmekân
Şarkılar teselli .... âcemaşîran.

Ayağımız köçmüş ruhumuz köçmüş,
Koyaklar yazılar ırgata kalmış,
Arifler meclisi ibrete dönmüş,
Bir âlem olmuştur "ülfetin bağı".

Ey Zihni sendendir Beşire ilham,
Okuyup şirini buldum bir gümân,
Arada olsa da bir hayli zaman,
Şu mahçup sinemi döğer dururum.

Beşiroğlu | 28.11.2015

Avatar
A Aker 8 yıl önce

Yazı/araştırmaya unuttuğum bir ilaveyi ypmış olayım: Nazım Hikmet in Türk köylüsünü anlattığı Türk Köylüsü şiiri şöyle başlıyor;
Topraktan öğrenip
Kitapsız biilendir
Hoca Nasredin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.......

Avatar
naci doğruoğlu-samsun 8 yıl önce

bütün yetkililere saygı ile duyrulur,bütün şairlerimizin,el yazmalar ve diğer objeler
eserler,komşu illerin depolarında özelliğini kaybetmekte,dolayısıyla Bayburta yakışır
devsa müze"şarttır",kimlik ve kütük"ü !,müze tanıtacaktır,!*lütfen.

Avatar
Beşiroğlu 8 yıl önce

Eczacı bey değerli bir çalışmaya daha imza atmış, tebrik ediyorum. Bir hususa itirazım var, o kendisini "aşık" olarak müteala etmemiş, "ozan, aşık, şair" gibi meziyetler avama ayni görünse de, havas zaviyesinde iş değişir, zira o devrinde her manada bir münevveri idi, "aşık" tanımı onu gandırmaz, tanım, pek muvafık değildir yani. Arzederim...

Avatar
Abdullahh 5 yıl önce

Büyük şair