CHP’nin sahip olduğu tarihsel-ideolojik yapı, şimdiye kadar onun siyaset sahnesinde kalmasına imkân vermiştir fakat bunun daha fazla sürdürülmesi istenildiğinde, ufukta bir iktidar görülmediği için, bu oldukça zor olacaktır.

Burada sorunun anlaşılması için, gündelik tartışmaların, iktidar-muhalefet bağlamında ortaya çıkan polemiklerin ötesine geçilmesi gerektiği açıktır. CHP yönetim kadrosunun temsil ettiği politik zihniyetin, içinde yaşadıkları sorunu iktidara ve Başbakan Erdoğan’a dönük söylemin içinden çıkarak kavrama şansı var mıdır?

Mevcut görüntünün, CHP’nin değişmesinin, ”bir yenilenme stratejisi izlemesinin” neredeyse imkânsız olduğunu söylemesine rağmen, parti içinde üç eğilimin potansiyel bir değişme imkânı barındırdığını ifade etmek gerekir.

Bunlara nelerdir diye bakacak olursak, ilk eğilim ”ulusalcılık” diye de adlandırılan Kemalizm’dir. CHP’nin tarihsel kimliğiyle ulusalcılık arasında diğer iki anlayışa kıyasla, daha tutarlı bir ilişki olduğunu vurgulamak doğru olacaktır. CHP Cumhuriyet’in ilk partisi olarak “Batılılaşma politikalarını halka rağmen” uygulayan bir siyasi parti kimliğiyle, retorik düzeyinde batılı anlamda “bir ulus kurmak” misyonunu, birçok tarihi metninde ifade etmiştir.

Ne yapmalı

Batıcı elitlerinin, klasik Türk burjuvazisini tasfiye ederek şehir ve sanayi olmadan sınıflaşma ve bireyleşme gibi süreçlerden mahrum olarak “Batılı modelde bir ulus-devlet projesi “ peşinde koşması, kaçınılmaz bir biçimde cumhuriyet elitlerini batılılaşma ideolojisiyle, militarizmle buluşturmuştur.

CHP’nin Kemalizm’i günümüzde “ulusalcılık adıyla yorumlaması“ bu tarihsel tecrübenin bir yansımasıdır. Bununla beraber, bu ulusalcılık anlayışının yanında CHP’de etnik, mezhepsel, cemaatsel toplulukla ilişki kurarak siyaset yapılmaya çalışılması, kendi içinde ciddi bir çelişki taşımaktadır.

Buradan, CHP’nin içinde yer alan ulusalcı anlayışla tarihsel sorunlarını aşarak, bugünkü siyasal sorunlara yönelik yeni bir siyasal proje-kimlik inşa etme ihtimalinin bulunduğunu söylemek oldukça zordur.

CHP’nin bu anlayışı dışlayarak, “sosyal demokrat bir kimlikle” siyaset yapması mümkün müdür, hangi imkânları ve sorunları taşımaktadır? CHP’nin sosyal bir demokrat bir parti olma yolunu tercih etmesi de (parti içindeki grupların ve kadroların niteliğini bir tarafa koyacak olursak) kolay bir mesele değildir. Sosyal demokrat bir ideoloji ile parti tarihi arasında eleştirel bir muhasebe yapmak, farklı bir siyasal çizgiye sahip olmak kolay olmadığı gibi, CHP’nin tabanını oluşturan sosyal zümrelerle var olan ilişkilerin yerine, sendikaları ve işçi hareketini ikame etmek de hem zaman hem de düşünsel birikim açısından sorunludur.

Hangi gelecek

Çünkü Türkiye’deki sendikal hareketin niteliği, günümüzde sosyal demokrat bir çizginin uzağında seyrettiği gibi, Türk işçi hareketinin de CHP sosyal demokrat olmasından heyecan duyup, onunla bütünleşme eğilimine sahip olduğu yönünde hiçbir işaret bulunmamaktadır.

Geriye CHP’nin sıradan kitle partisi olma yolu ve bu anlayışı benimseyenlerin zamanla partiye hâkim olması ihtimali kalmaktadır. Bu durumu,  günün şartlarına göre ve gelişen olaylara bağlı olarak bazen “liberal-piyasacı“ bazen de “devletçi-korumacı“ bir söylemle pragmatik bir siyaset anlayışının benimsenmesi olarak nitelendirirsek, CHP’nin böyle bir çizgide topluma nasıl bir yeni proje sunacağı da, ne ümit vereceği de meçhuldür.

İşin ilginç yanı CHP’nin ulusalcılık ve sosyal demokrasi ekseninde bir siyaset oluşturmaması durumunda, bu pragmatik eğilimin partiye hakim olması ihtimalinin güçleneceğidir. CHP’de hangi eğilim güçlenirse güçlensin işin kolay olmadığı ortadadır.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.