Değerli dostlar, Mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum. Yüce Allah'tan bir daha bu günlere sağlık ve sıhhat ile gelmenizi ve sevdiklerinizle birlikte nice bayramları huzur geçirmenizi diliyorum. "Empati" ayından çıktık, şükür Bayramı bizlere bahşeden Rabbimize... Şimdi Oruç'un bize işlediği, bizden farklı olanlara daha toleranslı ve hoşgörülü olma süreci başladı; biz bu sürece sempati ayları diyelim.. Empatiden sempatiye giden inkişafın zevkini ve mutluluğunu yaşamak zamanıdır, başabilirsek ne mutlu bize.

Sevgili okuyucularım;

Bir şahsın veya bir ferdin, kendine vehmettiği veya aklının alabildiğine tasavvur ettiği kudreti başkalarına gösterebilmek, daima ön planda olmak için sarfettiği çabalara ve isteğe 'kibir' diyor bilim adamları. Öyle ki, bu aşırılığı ve vehmi; -cinnete yaklaşan bir üstünlük hastalığıdır- diye tarif edenler de var.

Çevremize baktığımızda bu nev'i insanların ne de çok olduğunu görmek mümkündür. Fenalığını hemen hemen herkes hisseder. Bu tehlikeli ve bulaşıcı bir his-tir, fena ruhlarda ani reflekslerle su yüzüne çıkar. Bu hissin düşmanı veya panzehiri faziletli (fazıl) olmak ve tekâmül etmektir.

Kibirli insan, yaptığı hususi işlerle başkalarının izzeti nefsine bilerek dokunur, buradan kendisine bir menfaat umudu besleyerek. Bu hareketlerinin ve faaliyetlerinin herkesi kendisine düşman ettiğini bile bile bunu yapmaya devam eder.

Çokça kullandığımız 'eskiler' (kamu vicdanı), bu tipolojiye; kendinde bulduğu bilgi ve faziletin başkalarında olmadığını vehim hastası, yani Bayburt tabiriyle 'Ruh Hesdesi' derdiler, biz bu kelamların yapıldığı ortamlara yetiştik. Ziya Paşanın meşhur Terkib-i Bendinde zem ile zikrettiği:

Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun:
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın.


Beyitlerde de vurgulandığı gibi, "Kibir" denen bu fena ve azamet vehminin ne derece yanlış, azamet ve bilvesile ile öğünmenin nasıl bir hata ve hatta ayıp olduğudur.

Dolayısıyla değerli okuyucularım, biz, kendi bilgimizin derecesinin, başkalarının bilgi ve malumat derecesi hakkındaki düşüncelerimizi ulu orta değil, sadece kendi durumumuzu tayin etmek açısından derunumuzda mahfuz tutmamız gerekir.. Eğer bunun tersini yapmış veya yapıyorsak elân farkında olmadığımız bir -kibr'in- tuzağındayız demektir, bunu benliğimiz ve davranışlarımızda mutlaka hergün kontrol etmek lazımdır.

Başkalarının bilgi ve malumatı hakkındaki bilgimizin bizi yanıltacağını unutmamalıyız, çünkü bu bilgi sadece bir zan'dır. Zan ise cehaletin en sevdiği bir husssusiyettir ki, okuyan ve irdeleyen, arayan, hakikat peşindeki insana hiç yakışmaz. Adeta cehaletimizin bir delilidir, zan ile amel eder hale düşeriz, Allah muhafaza.

Mesela, kibirli bir arkadaşımız daima, toplum içerisinde veya birebir ilişkilerinde yüksek sesle ve ekâbir bir tavırla ve biricik yardımcısı zan ile konuşur. İroni ve istismar, istiskale varan istihza, hatta tecessüs ve suistimal kelâmlarıyla yerle yeksan olup, hareketleri ile muhatabına gına getirtir adeta; onunla olmak ıstıraptır, azaptan daha vahimdir.

Bu hal, çoğu ileri toplumlarda hatta iptidai toplumlarda gülünçtür aslında..

Son zamanlarda özellikle siyasette, bu işi bilerek yapanlar çoğunluktadır, bunlara karşı daima teyakkuz halinde olmak, gelecek ve neslin devamı için elzemdir.. Hakeza Ticaret ve san'atta, spor vesair alanlarda bu tip insanların cirit attığını görüyoruz, esasen bu hal bize huzursuzluktan ziyade daha çok gelecek için endişe verici olduğunu zehabı vermektedir... Bu hastalıklı ruh halinin cemiyetler için çok tehlikeli olduğunu burada söylemeyi bir vazife telakki ediyoruz.

Şöyle bir şiirimiz vardı, burada, yeri gelmişken onu sizlerle paylaşmak doğru olacak kanaatindeyim:

Dolaşıp On’ca yer, görmüşem çokca illet men,
Görmezem haya, çoğu edepten hebersiz men.

Ellisinde gişidür, heva-heves payidar,
Nispet eylemez, ki masiva niçün, bilmez men.

Nafizi söyler kalbî halin, ola kim merhem,
Talebimdir bir muştu Rabb’in kulu aciz men.


Dolayısıyla ve bazen de şöyle tip insanlarda çıkar karşımıza; bilgi ve maharetiyle müsemma ve fakat gizli bir kibir sahibi tip, bu tipler için; yapılacak çok şey olduğunu düşünmüyorum... Çünkü, malumat, maharet ve bilgi sahibi olanın bilgi ve maharetiyle öğünmesinin bir ahmaklık olduğunu o zaten bilir.. Bile bile bu ahmaklığı yapanın akıl sağlığının yerinde olduğunu söylemek zor olsa gerek..

Bizim hedef kitlemiz akıl sağlığı yerinde olan, sözümüz çakma değil gerçekten akil olanlaradır...

Velhasılı yükseklik iddia etmek, kâmil ve olgun insan için en tehlikeli virajdır. Bu viraja sert girenlerin özellikle siyasette ülkeyi ve ülke insanlarını ne hale getirdiği ortadadır...

Hakikat peşinde ve ona vakıf olanların kendi kemâl ve vakıfıyetleriyle övünmeleri asla ve asla doğru değildir; zira büyük bir medeniyetin bakiyesi, yüce ve mütekâmil, ekmel olan bir Din'e iman etmiş insanlara bu gibi fena huy ve haller yakışmaz.

Bizim saadetimiz ancak ve ancak hizmet ettiğimiz ve içinde beraber yaşadığımız toplumdaki insanların saadeti ile mümkündür...

Kibir iblis ile nefsin işidir vesselam... Esas olan mükerrem olabilmek değil midir, yani eşref-i mahlûkat..

Sağlık diliyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.