Mustafa Efendi’nin Cilâra köyündeki mezartaşı bilgilerine göre, 1882'de doğmuş, 1933'te vefat etmiştir. Bu ölüm tarihinin yanlış olduğu kanaatindeyiz. Mustafa Efendi 1930'da vefat etmiş olmalıdır. Vefat ettiği zaman, ilk hanımından Gülhoca (Cilâra), ikinci hanımından Hacıhanım (Kızıltuğ), üçüncü hanımından da Halit, Halis ve Enver Okumuş adlı üç oğlu geriye kalmıştır.
Celâlî Baba, sık sık Cilâra’ya gelir, Mustafa Efendi’nin konağında ağırlanır, kendisine çok hürmet edilir imiş.
Mustafa Efendi’nin kendisi kadar şöhrete sahip bir Dorat’ı varmış. Bu at dil anlar, cirit oyunlarında çok mâhir, hızlı ve cins bir at imiş. Cirit meydanlarında davul-zurna havaları duyduğu zaman, art ayakları üzerine kalkar, önayaklarını hareket ettirerek adeta usul tutarmış..
Mustafa Efendi vefat ettiği zaman dört gün su içmemiş ve yem kesmemiş. Nihayet Mustafa Efendi’nin kabrine götürmüşler. Eşinmiş, haykırmış , ağlamış… Ondan sonra yem yemeğe ve su içmeğe başlamış.
Arap at altında melek donlu yâr
***
Son dönemde yapılan genetik araştırmalar göstermiştir ki, dünyadaki bütün atların nesli, Türkistan'daki AHAL-TEKE diye ismlendirilen at cinsinden türemiştir. Bugün de bu at türü, yaşamakta ve üretilmektedir. Arap Atları da meşhurdur. Nitekim birkaç asır uğraşarak İngilizler, Prens soyunu Arap Atlarından geliştirebilmişlerdir.
Celâlî Baba, şiirinde Hazreti Ali’nin atı Düldül’ü kasdederek, elindeki gümüş kamçıyı da, Hz. Ali’nin çift çatallı kılıcı Zülfikâr’a benzetmiştir.
Şiirin II.nci kıt’asında, Çin mülkünü, Revan’ı (Erivan), Dağistan ve İran’ı, Kandahar (Afganistan), Belh (şimdi Afganistan'da kalan Horasan’ın bir şehri. Medeniyetler başkentlerinden), Buhara’yı (Özbekistan'ın Fergana bölgesindeki kültür merkezi) “Çöllemiş” diyerek, buraları tahrip eden bir kahraman savaşçı gibi tasvir etmiştir.
Şiirin son kıt’asında “Sedd-i İskender” tamlaması var. Kısas-ı Enbyâ dahil, Kuân’ın Kehf Sûresinde bahsi geçen, kaynaklarda “İskender-i Zülkarneyn” Zeki Velidî Togan’ın “Hatıralar” adlı kitabında bahsedilen, hatta Orkun Kitâbelerinde, Bilge Kağan yazıtında adı geçen “Demirkapı” adı verilen, Kafkas Dağlarının ucuyla, Hazar Denizi arasındaki dar geçite verilen ad. Buraya tarihçiler “Kavimler Kapısı” da derler. Celâlî Baba bu üç kıt’alık şiirinde, Asyadaki dokuz antik kültür merkezini zikretmektedir. Bu konuları iyi bilmek, tarihî ve coğrafî boyutları şiirde kullanacak kadar hâkim olmak, okur-yazar olmadığı zannedilen Celâlî’yi anlamamış olmak demektir. Kendilerinin zevkine ve anlayışına indirgemek demektir. Vezin hatası yapmasına rağmen aruzla da şiir söylemiştir Celâlî Baba. Bu konuda da Âşık Dertli Ve Âşık Ömer kadar başarılıdır.
Celâlî Baba’nın, Mustafa Efendi’ye söylediği ikinci şiir şöyledir:
Tükenmez aşk ile serencâmlarım
Şiirin ikinci kıt’asında “Elma gözlü kız perçemli kır atı” tâbiri vardır. Köroğlu türkülerimizde, Azerî Kültür Dairesinin şairlerinde bu cümle çok sık görülür. Pek çok Türküde de kullanılmıştır.
Azerî Kültür Dairesi, Tebriz merkezli, Gence-Erzurum-Bayburt-Harput-Kerkük ile sınırlanan bölgedir. Burası Âşık Garip Coğrafyasıdır. Dede Korkud, Köroğlu, Battal Gazi, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Erzurumlu ve Ercişli Emrahlar, Kağızmanlı Hıfzî, Âşık Elesker, Sabir, Yunus Emre, en son Tebrizli Şehriyâr bu bölgenin şairleridir.
Bayburtlu Emanî, Bayburtlu Zihnî, Bayburtlu Celâlî ve Bayburtlu Hicranî de bizim şehrimizin muhteşem şairleridir.
Yazımı bir açıklama ile bitireceğim. Celâlî Baba’nın şiir söylediği, Cilâralı Mustafa Efendi Okumuş’un Kızı, Aslı Hacıhanım, benim annemdir. Mustafa Efendi de anne Dedem.
Cilârada Celâlî’nin misafir edildiği konak duruyor. Çocukluğumuzda Celâlî mekıbeleri ile büyüdük. Celâlî’nin vefat tarihi 1915 olarak tesbit edilmiştir. Dedem Mustafa Efendi, 1916'da muhacir olarak dört yıl Yozgat’ta kaldıktan sönra Bayburt’a dönmüştür.
Ailemize iki şiir bağışlayan Celâlî Baba’nın kabri Nûrlarla bezensin.
Bostancı/12 Ağustos 2018
Teşekkür ederiz. Yazılarınızın devamını bekliyoruz.